a
Ana SayfaOn Dördüncü Lem'a İkinci Makam22. Hem sikke-i ehadiyete nazarları çevirmek ve kalpleri celbetmek için…

22. Hem sikke-i ehadiyete nazarları çevirmek ve kalpleri celbetmek için…

On Dördüncü Lem’a’nın İkinci Makamını mütalaa ediyoruz. Kaldığımız yerden devam edelim:

Hem sikke-i ehadiyete nazarları çevirmek ve kalpleri celbetmek için o sikke-i ehadiyet üstünde gayet cazibedar bir nakış ve gayet parlak bir nur ve gayet şirin bir halâvet ve gayet sevimli bir cemal ve gayet kuvvetli bir hakikat olan rahmet sikkesini ve rahîmiyet hâtemini koymuştur. (14. Lem’a 2. Makam)

(Halâvet: Tatlılık / Cemal: Güzellik / Hâtem: Mühür)

Cenab-ı Hak her bir mahluk üzerine sikke-i ehadiyeti vurmuş. Sikke-i ehadiyetin ne olduğunu defaatle mütalaa ettiğimizden bu makamda izahsız geçelim.

Allahu Teâlâ, nazarları bu sikke-i ehadiyete çevirmek ve kalpleri ona celbetmek istiyor. Yani istiyor ki fikirler bu sikkeyi tefekkür ve mütalaa etsin; kalp onunla meşgul olsun ve bu sikkenin sahibine muhabbet etsin. İşte bu sırdan dolayı:

– Bu sikke-i ehadiyet üzerinde cazibedar bir nakşı işliyor.

– Üzerine gayet parlak bir nur koyuyor.

– Bu sikkeye gayet şirin bir halâvet veriyor.

– Sevimli bir cemal ile onu güzelleştiriyor.

– Gayet kuvvetli olan rahmet sikkesini ve rahîmiyet hâtemini vazediyor.

Bütün bunlar, nazarları bu sikkeye çevirmek için ve kalpleri bu sikkeye celbetmek için…

Şimdi, bir çiçekteki güzelliğin sebebini, bir kuştaki sevimliliğin hikmetini ve eşyanın böyle nakış nakış süslenmesinin sebebini anladık mı?

Cenab-ı Hakk’ın mahlukatı bu kadar nakışla süslemesi, parlak bir nurla aydınlatması, her birinin simasına şirin bir halâvet koyması, her birine gayet güzel bir cemal vermesi ve her bir mahlukuna rahmetiyle muamele edip ona sikke-i rahmeti ve rahîmiyet hâtemini vazetmesi, nazarları sikke-i ehadiyete çevirmek ve kalpleri ona celbetmek içinmiş…

Bu meseleyi gelecek cümlede biraz daha açacağız. Şimdi nefsime hitap etmek isterim:

Ey nefsim! Cenab-ı Hak bu kadar icraatıyla nazarını bu sikkeye çevirmek ve kalbini bu sikkeye celbetmek istiyor. Peki, sen bu sikkeye ne kadar dikkat eder ve ne kadar ehemmiyet verirsin? Mesela çiçekleri açmış bir ağacı ya da süslü bir çiçeği gördüğünde bu sikkeyi ne kadar düşünür ve ne kadar kıymet verirsin? Bil ki sen bu sikkeye ne kadar kıymet verirsen, bu sikkenin sahibi de sana o kadar kıymet verir!

Evet, o rahmetin kuvvetidir ki zîşuurun nazarlarını celbeder, kendine çeker ve ehadiyet sikkesine îsal eder ve Zat-ı Ehadiyeyi mülahaza ettirir ve ondan  اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ  deki hakiki hitaba mazhar eder. (14. Lem’a 2. Makam)

(Zîşuur: Şuur sahibi / Nazar: Bakış / Îsal eder: Ulaştırır / Mülahaza ettirmek: Akla getirmek)

(Ayet meali: Ancak sana ibadet eder ve senden yardım dileriz.)

“O rahmetin kuvvetidir ki” demek, “onlarda tecelli eden rahmetin kuvvetidir ki” demektir. Şöyle ki:

Allahu Teâlâ’nın her bir mahluk üzerinde kuvvetli bir rahmet tecellisi vardır. O mahlukun yoktan yaratılması, ona hayat verilmesi, suret verilmesi, nakış nakış süslenmesi, aza ve cihazlarla donatılması, terbiye edilmesi, hayat şartlarının talim edilmesi gibi işler hep rahmetin bir tecellisidir.

Cenab-ı Hak rahmetinin bu kuvvetli tecellisiyle nazarları celbeder; ondan da ehadiyet sikkesine îsal eder.

Ehadiyet sikkesi şudur: Cenab-ı Hak âlemde tecelli eden ekser esmasıyla küçücük bir mahlukta da tecelli eder. Âdeta o mahluku esmasının şirin bir kitabı yapar. İşte cüz’î bir mahlukun Allah’ın ekser isimlerine mazhar olması ehadiyet sikkesidir. Rahmet hakikati bu ehadiyet sikkesi içinde tecelli eder.

İlk önce rahmetin kuvveti zîşuurun nazarını celbeder, kendine çeker; sonra fikri ehadiyet sikkesine îsal eder.

Demek, rahmetin cezbesine kapılan, sikke-i ehadiyete vasıl olur. Ehadiyet sikkesine vasıl olmak: O cüz’î mahluku bir kitap gibi okumak ve onda tecelli eden esmayı tefekkür ve mütalaa etmektir.

Bu tefekkür ve mütalaadan sonra da Zat-ı Ehad’ı mülahaza eder. Yani isimden müsemmaya geçer; o varlıkta tecelli eden isimlerin müsemması olan Zat-ı Ehad’ı düşünür.

Bu mülahazadan sonra da hitap makamına çıkar ve  اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ  diyerek hakiki ve perdesiz hitaba mazhar olur.

O hâlde bu basamakları şöylece maddeleyebiliriz:

1. Evvela rahmetin kuvveti nazarları kendine celbeder.

2. Bu celpten sonra sikke-i ehadiyete îsal eder. Yani fikri ve kalbi, o varlıkta yazılan esmaya çeker; esmanın mütalaasına sevk eder.

3. Bu mütalaadan sonra isimden müsemmaya geçilir ve tecelli-i ehadiyetten Zat-ı Ehad mülahaza edilir.

4. Bu mülahazadan sonra da hitap makamına çıkılarak, doğrudan doğruya ve perdesiz olarak Allah’a ile konuşulur;  اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ  denilir.

Tabii işi maddelemek kolay… Zor olan, bu hakikati hayata geçirmek ve bununla amel etmek. Zor olan, rahmetin cezbesine kapılmak; o cezbe ile sikke-i ehadiyete vasıl olmak; ondan Zat-ı Ehad’a geçmek; sonra da makam-ı hitaba çıkarak Allah ile konuşmak ve O’nunla ünsiyet etmek…

Mütalaasını yaptığımız kısmı bir daha okuyalım:

Hem sikke-i ehadiyete nazarları çevirmek ve kalpleri celbetmek için o sikke-i ehadiyet üstünde gayet cazibedar bir nakış ve gayet parlak bir nur ve gayet şirin bir halâvet ve gayet sevimli bir cemal ve gayet kuvvetli bir hakikat olan rahmet sikkesini ve rahîmiyet hâtemini koymuştur. 

Evet, o rahmetin kuvvetidir ki zîşuurun nazarlarını celbeder, kendine çeker ve ehadiyet sikkesine îsal eder ve Zat-ı Ehadiyeyi mülahaza ettirir ve ondan  اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ  deki hakiki hitaba mazhar eder. (14. Lem’a 2. Makam)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin