3. İkincisi: Küre-i arz simasında nebatat ve hayvanatın tedbir ve terbiye ve idaresindeki…
On Dördüncü Lem’a’nın İkinci Makamını mütalaa ediyoruz. Kaldığımız yerden devam edelim:
İkincisi: Küre-i arz simasında nebatat ve hayvanatın tedbir ve terbiye ve idaresindeki teşabüh, tenasüp, intizam, insicam, lütuf ve merhametten tezahür eden sikke-i kübra-i rahmaniyettir ki “Bismillahirrahman” ona bakıyor. (14. Lem’a 2. Makam)
(Küre-i arz: Yeryüzü / Sikke-i kübra-i rahmaniyet: Allah’ın Rahmaniyetinin en büyük sikkesi)
Küre-i arz (yeryüzü) simasında, nebatatın ve hayvanatın tedbirine, terbiyesine ve idaresine bakıyoruz.
Tedbir: Tanzim etmek, tasarruf etmek, düzenlemek ve yönetmek demektir.
Terbiye: Rububiyetin bütün tecellileri terbiye manasına dâhildir. Yani Allah’ın mahlukatı yaratması, öldürmesi, beslemesi, suret vermesi, aza ve cihazlarla donatması, vazifesini öğretmesi, hâlden hâle şekilden şekle sokması; mahlukunu evirmesi, çevirmesi ve onda tasarrufta bulunmasıdır.
İdare: Yönetmek, idare etmek ve tedvir etmek manasındadır.
Tedbir ile idare arasındaki fark şudur: Tedbir lafzı “tef’il” babından gelmiş olup “debbera” fiilinin masdarıdır. İdare lafzı ise “if’al” babından gelmiş olup “edâre” fiilinin masdarıdır. Aralarında mana cihetinden ufak tefek farklar olmakla birlikte manaları birbirine yakındır.
Üstad Hazretleri bu tedbir, terbiye ve idaredeki altı şeye dikkat çekti. Bunlar: Teşabüh, tenasüp, intizam, insicam, lütuf ve merhamettir. Şimdi bu maddeleri teker teker mütalaa edelim:
Tedbir, terbiye ve idaredeki teşabüh: Teşabüh, birbirine benzemek demektir. Tedbir, terbiye ve idaredeki teşabüh şudur:
Mesela bir bal arısı nasıl terbiye edilmişse, nasıl tedbir ve idare olunuyorsa; bütün bal arıları aynı şekilde terbiye edilmiş, aynı şekilde tedbir ve idare olunmaktadır. Bundan da anlaşılır ki: Tek bir bal arısını kim terbiye etmişse, bütün bal arılarını o terbiye etmiştir. Yine tek bir bal arısını kim tedbir ve idare ediyorsa, bütün bal arılarını o tedbir ve idare ediyordur.
Yine tek bir elma ağacını kim terbiye etmişse, bütün elma ağaçlarını o zat terbiye etmiştir. Yine o ağacı kim tedbir ve idare ediyorsa, diğer ağaçları da o tedbir ve idare ediyordur. Aralarındaki teşabüh, vahdeti ve tevhidi ispat eder.
Hülasa: Her nevin fertleri arasında tedbir, terbiye ve idare hususunda tam bir teşabüh vardır. Farklı nevler arasında tam bir teşabüh olmasa da tabi oldukları kanunların aynı olması, idarelerinin birbirine benzemesi, terbiye ve tedbirlerinin benzeşmesi gibi hususlarda yine bir teşabüh vardır. Bu teşabüh de vahdaniyet-i İlahiyeyi ispat eder.
Tedbir, terbiye ve idaredeki tenasüp: Tenasüp, birbirine uygun olmak demektir. Tedbir, terbiye ve idaredeki tenasübe şu misalle bakabiliriz:
Yeryüzü bir kitap hükmündedir. Her bir nev bu kitabın bir satırıdır. Bir nevin fertleri ise bu satırın kelimeleridir. Bir nevin ne kadar ferdi varsa o kadar kelimesi vardır.
Yeryüzü kitabında üç yüz bin satır ve her satırın hadsiz kelimesi vardır. Bu satırlar ve kelimeler birbirine geçmiş ve iç içe yazılmıştır. Ancak bu karışıklık içinde tam bir tenasüp ve uyum vardır. Sanki her bir satır ve kelime, bir manayı tamamlamak için diğer satır ve kelimeyle uyum hâlindedir. Uyumu ve tenasübü bozan hiçbir satır ve kelime yoktur.
Mesela bir ormana baktığımızda hadsiz satır ve kelime görürüz. Böyle bir çokluk ve karışıklık içinde, manayı ve uyumu bozan tek bir fert yoktur. Her birinin tedbiri, terbiyesi ve idaresi birbirini tamamlayacak şekilde yapılmıştır. Bu da onlarda işleyen elin vahdetini gösterir, birliğini ispat eder. Zira tenasüp ancak tek bir elden çıkabilir.
Tedbir, terbiye ve idaredeki intizam: İntizam, düzgünlük ve nizam üzere olmak demektir. Nebatat ve hayvanatın tedbiri, terbiyesi ve idaresi bir intizam ile yapılmaktadır. Mesela bal arısı bal yapmakta, ipek böceği ise ipeği dokumaktadır. Bal yapmaya çalışan bir ipek böceği ya da ipek dokumaya çalışan bir bal arısı göremezsiniz. Bunun sebebi, terbiye ve idaredeki intizamdır.
Yine elma ağacı elma, ayva ağacı ayva verir. Ayva veren elma ağacı ya da elma veren ayva ağacı göremezsiniz. Bunun sebebi, terbiye ve idaredeki intizamdır.
Yine hayvanata ve nebatata takılan aza ve cihazatta, vazifelerini mükemmelen yapmalarında; vücutlarında, suretlerinde, elbiselerinde; rızıklarının vakt-i münasipte onlara gönderilmesinde ve daha birçok cihette bu intizamı görmekteyiz.
Tedbir, terbiye ve idaredeki insicam: İnsicam, bir bütünün parçaları arasındaki uyum ve arızasız bir şekilde her daim tertip üzere olmak demektir. Tedbir, terbiye ve idarede böyle bir insicam vardır.
Yeryüzünü bir bütün ve üzerindeki her bir mahluku bir parça kabul etsek, yeryüzü mükemmel işleyen, idare ve tedbir olunan bir fabrika hükmünü alır. Her bir çark diğer çarkın işlemesine kuvvet vermekte ve bu fabrikanın tertibi bir saniye bile bozulmamaktadır.
Bir harf kâtipsiz ve bir iğne ustasız olamazken, böyle bir fabrikanın ustasız ve sahipsiz olması ve bu insicamın kendi kendine vücut bulması mümkün değildir. Nihayet derecedeki şu insicam, Allahu Teâlâ’yı kör gözlere bile gösterir.
Tedbir, terbiye ve idaredeki lütuf: Lütuf; iyilik, ihsan ve bağış demektir. Cenab-ı Mevla şu mahlukatı lütuf üzere terbiye etmiş, idare ve tedbirini de aynı lütufla yapmıştır. Mahlukata takılan cihazat bu lütfun bir tecellisidir. Vazifelerinin öğretilmesi bu lütfun bir tecellisidir. Onlara hayat verilmesi bu lütfun bir tecellisidir. Hayat şartlarının talim edilmesi bu lütfun bir tecellisidir. Ve hakeza…
Tedbir, terbiye ve idaredeki merhamet: Merhamet, acımak ve şefkat göstermek demektir. Herhâlde tedbir, terbiye ve idaredeki merhameti izah etmeye gerek yok. Zira kim gözünü açıp âleme baksa bu merhameti görür, varlığını tasdik eder.
Meseleyi bir daha toplayalım:
Mahlukatın tedbirinde, terbiyesinde ve idaresinde bir teşabüh, tenasüp, intizam, insicam, lütuf ve merhamet var.
Bu tedbir, terbiye ve idarede gözüken teşabüh, tenasüp, intizam, insicam, lütuf ve merhamette sikke-i kübra-i rahmaniyet tezahür ediyor. Yani Allah’ın rahmaniyetinin en büyük sikkesi bu yüzde gözüküyor, tecelli ediyor, tezahür ediyor. Bu tezahür de Bismillahirrahman’a bakıyor.
Bismillahirrahman’a bakmasının manası şu:
Nebatatın ve hayvanatın tedbiri, terbiyesi ve idaresindeki teşabüh, tenasüp, intizam, insicam, lütuf ve merhamet tesadüfün ya da tabiatın işi olamaz; varlıklar kendi kendini böyle tedbir ve terbiye edemez. Zira bu tedbir ve terbiyenin faili olabilmek için rahman olmak; ilim, irade, kudret ve hikmet gibi sıfatlara sahip olmak gerekir. Eşyada ise bu sıfatlar yoktur. Bu durumda, mezkûr hakikatler Allah’ın rahmaniyeti ve kudretiyle gerçekleşmektedir.
Buna göre, “Bismillahirrahman” demek şu manaya geliyor:
Ya Rabbi! Şu eşyada gördüğümüz tedbir, terbiye ve idare sana aittir. Bunlarda gözüken teşabühe, tenasübe, intizama, insicama, lütuf ve merhamete senden başkası fail olamaz. Rahmaniyetinin bir tecellisi ve büyük bir sikkesi mahlukat üzerinde böyle tezahür etmekte; nebatat ve hayvanat da “Bismillah” demekle bu tecelliye mazhar olmaktadır. Her şey senin isminle tedbir edilir; senin kudretinle terbiye edilir ve senin fazlınla idare edilir. Bütün bu manaları ben “Bismillahirrahman” demekle ilan ediyor ve rahmaniyetinin dergâhı önünde secde ediyorum.
Mütalaasını yaptığımız metni bir daha okuyalım:
İkincisi: Küre-i arz simasında nebatat ve hayvanatın tedbir ve terbiye ve idaresindeki teşabüh, tenasüp, intizam, insicam, lütuf ve merhametten tezahür eden sikke-i kübra-i rahmaniyettir ki “Bismillahirrahman” ona bakıyor. (14. Lem’a 2. Makam)
Yazar: Sinan Yılmaz