23. İşte Bismillahirrahmanirrahîm Fatiha’nın fihristesi ve Kur’an’ın mücmel bir hülasası olduğu cihetle…
On Dördüncü Lem’a’nın İkinci Makamını mütalaa ediyoruz. Kaldığımız yerden devam edelim:
İşte Bismillahirrahmanirrahîm Fatiha’nın fihristesi ve Kur’an’ın mücmel bir hülasası olduğu cihetle, bu mezkûr sırr-ı azîmin ünvanı ve tercümanı olmuş. Bu ünvanı eline alan, rahmetin tabakatında gezebilir. Ve bu tercümanı konuşturan, esrar-ı rahmeti öğrenir ve envar-ı rahîmiyeti ve şefkati görür. (14. Lem’a 2. Makam)
(Mücmel: Kısa / Hülasa: Öz / Mezkûr sırr-ı azîmin: Zikredilen büyük sırrın / Tabakat: Tabakalar / Esrar-ı rahmet: Rahmetin sırları / Envar-ı rahîmiyet: Allah’ın rahîmiyetinin nurları)
Sathi bir nazarla bakılsa kısacık bir metin… Ama içinde izah edilmesi gereken tam altı nokta var:
1. Bismillahirrahmanirrahîm’in Fatiha’nın fihristesi olması.
2. Bismillahirrahmanirrahîm’in Kur’an’ın mücmel bir hülasası olması.
3. “Mezkûr sırr-ı azîmin ünvanı ve tercümanı olmuş.” ifadesindeki “mezkûr sırr-ı azîm”in ne olduğu.
4. “Bu ünvanı eline alan” denilmiş. Bu ünvanı ele almanın nasıl olacağı.
5. “Rahmetin tabakatında gezebilir.” denilmiş. Rahmetin tabakatında gezmek ile neyin kastedildiği.
6. Yine “Bu tercümanı konuşturan” denilmiş. Besmeleyi konuşturmanın ne manaya geldiği.
Şimdi bu maddeleri teker teker izaha çalışalım:
Bismillahirrahmanirrahîm’in Fatiha’nın fihristesi ve Kur’an’ın mücmel bir hülasası olması şudur:
Üstad Hazretleri İşârâtü’l-İ’caz’da şöyle diyor: “Kur’an’daki anasır-ı esasiye ve Kur’an’ın takip ettiği maksatlar; tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet olmak üzere dörttür.”
(Anasır-ı esasiye: Esas unsurlar)
Kur’an’ın takip ettiği bu dört unsur hem Fatiha’nın içinde hem de besmelede mündemiçtir. Bu sırdan dolayı Bismillahirrahmanirrahîm Fatiha’nın fihristesi ve Kur’an’ın mücmel bir hülasasıdır.
Üstad Hazretleri, mezkûr dört unsurun besmelede bulunduğunu şöyle beyan ediyor:
“Evet, قُلْ kelimesi Kur’an’ın çok yerlerinde mezkûr veya mukadderdir. Bu mezkûr ve mukadder olan قُلْ kelimelerine esas olmak üzere, بِسْمِ اللّٰهِ dan evvel قُلْ kelimesi mukadderdir. Yani “Ya Muhammed! Bu cümleyi insanlara söyle ve talim et.”
Demek, Besmele’de İlahî ve zımnî bir emir var. Binaenaleyh şu mukadder olan قُلْ emri risalet ve nübüvvete işarettir. Çünkü resul olmasaydı tebliğ ve talime memur olmazdı.
Kezalik, hasrı ifade eden ‘câr ve mecrurun takdimi’ tevhide îmadır. Ve keza, اَلرَّحْمٰنِ nizam ve adalete, اَلرَّحِيمِ de haşre delalet eder.” (İşârâtü’l-İ’caz)
Bu metnin izahını İşârâtü’l-İ’caz derslerinde uzunca yaptık. Bu uzunca mütalaayı burada kaydetsek ana metinden çok uzaklaşırız. Bu sebeple metnin mütalaasını İşârâtü’l-İ’caz derslerine havale ediyor, burada şerhine girişmiyoruz. Dileyenler mezkûr metnin mütalaasına sitemizden ulaşabilirler.
Tekrar metnimize dönelim. Üstadımız dedi ki: İşte Bismillahirrahmanirrahîm Fatiha’nın fihristesi ve Kur’an’ın mücmel bir hülasası olduğu cihetle, bu mezkûr sırr-ı azîmin ünvanı ve tercümanı olmuş.
Mezkûr sırr-ı azim: Sikke-i ehadiyet üzerine cazibedar bir nakşın, parlak bir nurun, şirin bir halâvetin, sevimli bir cemalin, rahmet sikkesinin ve rahîmiyet hâteminin konulması ve bunlarla nazarların sikke-i ehadiyete çevrilmesi ve kalplerin celbedilmesidir. Yine sikke-i ehadiyetten Zat-ı Ehad’e intikal edilmesi, oradan da makam-ı hitaba ulaşılmasıdır. Yani mütalaasını yaptığımız önceki cümle mezkûr sırr-ı azimdir.
İşte Bismillahirrahmanirrahîm bu sırr-ı azîmin ünvanı ve tercümanı olmuş. Yani Bismillahirrahmanirrahîm demek, “Nazarımı bu mahluktaki sikke-i ehadiyete çevirdim. Bu sikke-i ehadiyet öyle cazibedar, öyle tatlı, öyle sevimli ve rahmetin ve rahîmiyetin öyle bir sikkesidir ki nazarımı ve kalbimi kendine celbetti. Bundan da Zat-ı Ehad’e geçip makam-ı hitaba çıktım.” demektir. Besmele bu mananın ünvanı ve tercümanıdır.
Sonra Üstadımız dedi ki: Bu ünvanı eline alan, rahmetin tabakatında gezebilir.
Bu ünvanı eline almak: Onunla amel etmek, onu dile virdi zeban etmek, onun hakikatine nüfuz etmek gibi manalardır.
Rahmetin tabakatında gezmek: İsm-i Rahîm’in cilvelerini görmek ve eşya üzerindeki tecellilerini seyretmektir. Her bir mahluk rahmetin tecessüm etmiş bir şeklidir. Besmeleyi eline alan, rahmetin bu tecellisini görür, rahmet tabakalarını seyirle temaşa eder.
Sonra Üstadımız dedi ki: Bu tercümanı konuşturan, esrar-ı rahmeti öğrenir ve envar-ı rahîmiyeti ve şefkati görür.
“Bu tercümanı konuşturmak” ifadesinin izahına dair gönlüme iki mana geldi:
1. “Bir şeyi konuşturmak” sözü, “o şeyin inceliklerine tam vakıf olmak” manasında kinayeli bir anlatımdır. Mesela çok iyi saz çalan birisini görseniz, “Adam sazı konuşturuyor.” dersiniz. Burada “Sazı konuşturuyor.” sözünüzle, “Saz çalmayı çok iyi biliyor.” manasını kastedersiniz.
Aynen bunun gibi, besmeleyi konuşturmak da “besmelenin sırlarına tam vakıf olmak” manasında olabilir. Mesela desek ki: “Üstad Hazretleri bu risalede besmeleyi konuşturmuş.”
Bu sözümüzle, “Besmelenin sırlarına tam vakıf olmuş ve bu sırları beyan etmiş.” manasını kastederiz. O hâlde, “bu tercümanı konuşturan” ifadesiyle, “besmelenin sırlarına vakıf olan” manası kastedilmiş olabilir.
2. Besmeleyi konuşturmak, besmelenin ifade ettiği manaları ondan dinlemek ve öğrenmek manasında olabilir. Sanki besmele kişiye kapısını açar, “Buyur, içeri gir.” der ve sırlarını ona ders verir.
Bu manayla, Üstadımız bu risalede sanki besmeleyi konuşturmuş; besmelenin sırlarını kendisinden dinlemiş ve aralarındaki konuşmayı bizlere beyan etmiş. Sanki mütalaasını yaptığımız sırlar, Üstadımızın bu tercümanı konuşturması neticesinde faş olan sırlardır.
Üstadımız dedi ki: Bu tercümanı konuşturan, esrar-ı rahmeti öğrenir ve envar-ı rahîmiyeti ve şefkati görür.
Elbette bizim gücümüz besmeleyi konuşturmaya yetmez. Ancak konuşturan ve bu sırları bize öğreten bir Üstadımız var. Bizler bu derslere iyi çalışır ve manayı meleke hâline getirebilirsek besmeleyi konuşturmuş gibi oluruz. Bunu yaptığımızda da esrar-ı rahmeti öğrenir ve envar-ı rahîmiyeti ve şefkati görürüz. Yani ism-i Rahîm’in sırlarını öğrenir; âlemde tecelli eden nurlarını görür ve cilvelerini seyrederiz. O zaman bizim için her bir mevcud; rahmetin antika bir sanatı, şefkatin mücessem bir mektubu ve re’fetin manzum bir kasidesi olur.
Mütalaasını yaptığımız kısmı bir daha okuyalım:
İşte Bismillahirrahmanirrahîm Fatiha’nın fihristesi ve Kur’an’ın mücmel bir hülasası olduğu cihetle, bu mezkûr sırr-ı azîmin ünvanı ve tercümanı olmuş. Bu ünvanı eline alan, rahmetin tabakatında gezebilir. Ve bu tercümanı konuşturan, esrar-ı rahmeti öğrenir ve envar-ı rahîmiyeti ve şefkati görür. (14. Lem’a 2. Makam)
Yazar: Sinan Yılmaz