11. Ey insan! Madem rahmet böyle kuvvetli ve cazibedar ve sevimli ve mededkâr…
On Dördüncü Lem’a’nın İkinci Makamını mütalaa ediyoruz. Kaldığımız yerden devam edelim:
Ey insan! Madem rahmet böyle kuvvetli ve cazibedar ve sevimli ve mededkâr bir hakikat-i mahbubedir. “Bismillahirrahmanirrahîm” de, o hakikate yapış ve vahşet-i mutlakadan ve hadsiz ihtiyacatın elemlerinden kurtul ve o Sultan-ı Ezel ve Ebed’in tahtına yanaş ve o rahmetin şefkatiyle ve şefaatiyle ve şuaatıyla o Sultan’a muhatap ve halil ve dost ol! (14. Lem’a 2. Makam)
(Cazibedar: Çekici, cazibeli / Mededkâr: Yardımcı / Hakikat-i mahbube: Sevilen hakikat / Vahşet-i mutlaka: Tam bir korku ve yalnızlık hâli / İhtiyacat: İhtiyaçlar / Sultan-ı Ezel ve Ebed: Ezelin ve ebedin sultanı olan Allah / Şuaat: Nurlar, parıltılar)
Üstad Hazretleri bazen öyle bir cümle söylüyor ki üzerine bir saat konuşulsa az geliyor. Bazen bir cümlede on hakikat bulunuyor. Şimdi mezkûr cümlenin bu cihetten haritasını çıkaralım:
— Rahmet nedir?
Elcevab: “Kuvvetli ve cazibedar ve sevimli ve mededkâr bir hakikat-i mahbubedir.”
Bu cümleyi tam mütalaa edebilmek için beş noktayı izah etmek lazım:
1. Rahmetin kuvvetli olması ne demektir?
2. Rahmetin cazibedar olması ne demektir?
3. Rahmetin sevimli olması ne demektir?
4. Rahmetin mededkâr yani yardımcı olması ne demektir?
5. Rahmetin hakikat-i mahbube yani sevilen bir hakikat olması ne demektir?
Bu beş mesele izah edildiğinde, “Madem rahmet böyle kuvvetli ve cazibedar ve sevimli ve mededkâr bir hakikat-i mahbubedir.” cümlesi mütalaa edilmiş olur.
Sonra Üstadımız dedi ki: “Bismillahirrahmanirrahîm de, o hakikate yapış.”
— Bismillahirrahmanirrahîm’e yapışmak ne demektir ve nasıl olur?
Bu mesele izah edildiğinde bu cümle mütalaa edilmiş olur.
Sonra Üstadımız dedi ki: “Vahşet-i mutlakadan ve hadsiz ihtiyacatın elemlerinden kurtul ve o Sultan-ı Ezel ve Ebed’in tahtına yanaş.”
— Vahşet-i mutlakadan kurtulmak nedir ve nasıl olur?
— Hadsiz ihtiyacatın elemlerinden kurtulmak nasıl olur?
— Sultan-ı Ezel ve Ebed’in tahtına nasıl yanaşılır?
Bu meseleler izah edildiğinde mezkûr cümle mütalaa edilmiş olur.
Sonra Üstadımız dedi ki: “O rahmetin şefkatiyle ve şefaatiyle ve şuaatıyla o Sultan’a muhatap ve halil ve dost ol!”
— Rahmetin şefkati, şefaati ve şuaatıyla Allah’a nasıl muhatap ve dost olunur?
Bu mesele izah edildiğinde mezkûr cümle tahlil edilmiş olur.
Gördünüz mü, bir cümle içinde ne kadar çok cümle ve mesele var. Risaleleri okuyan kardeşlerimizin ekserisi bu cihete dikkat etmiyor; içinde bir hazine saklı olan cümleleri bir çırpıda okuyup geçiyor. Böyle olunca da mana ruh ve latifelerine aksetmiyor; hakikatler yol bulup kalplerine yerleşemiyor.
Şimdi, beyan ettiğimiz noktaları birkaç cümleyle izaha çalışalım. En azından sizlere bir pencere olur. Sizler üstüne koyup pencereyi büyütür ve tefekkürünüzü daha derinleştirirsiniz.
1. Rahmetin kuvvetli olması: Rahmetin kuvvetli olması; rahmet-i İlahiyenin şiddetli bir şekilde gözükmesi, eşyayı ihata etmesi ve kör gözlerin dahi bu rahmeti inkâr edememesidir. Yani Rahîm ismi öyle kuvvetli bir şekilde tecelli etmektedir ki inkârına bir imkân yoktur.
Allah’ı inkâr eden kâfir dahi bu rahmeti inkâr edemez. Eğer etse, bütün mahlukat onu tekzip eder ve lisan-ı hâlleriyle şöyle der:
— Eğer rahmet yoksa biz nasıl vücut bulduk? Bize takılan aza ve duygulara bak. Bize verilen hayata dikkat et. Terbiyemize, ihtiyacımızın karşılanmasına ve bizlerdeki diğer rahmet eserlerine nazar et. Biz bunları yolda mı bulduk ya da kendimiz mi yaptık? Rahmeti inkâr edersen bunları nasıl izah edeceksin?
İşte böyle çok sözler söyler ve kâfiri ilzam ederler. Demek, Allah’ın inkârı -bozulmuş fıtratlar için- mümkün olsa da rahmetin inkârı mümkün değildir. Rahmet bu kadar kuvvetli bir hakikattir.
2. Rahmetin cazibedar olması: Rahmetin cazibedarlığı; her vicdan sahibini kendine çekmesi, her akıl sahibine güzel gelmesi, seyrinde bir neşe ve keyif olması, her şeyin onun etrafında dönmesi ve mümin olsun kâfir olsun herkesin onu sevmesidir.
Rahmet öyle bir hakikattir ki kimse ondan şikâyet etmez ve kimse ondan kaçmaz. Herkes ona koşar; cazibesiyle her şeyi etrafında toplar.
Rahmetin cazibedar bir hakikat olmasının diğer bir ciheti de şudur: Rahmet sayesinde mahlukat birbirinin yardımına koşar. Yani sanki bir mahluk yardıma muhtaç olduğunda, rahmetin bu cazibesi ile diğer bir mahluku yardımına koşturur. Onun rahmetini tahrik eder ve rahmetin bu cazibesi sayesinde onu kendine musahhar eder.
3. Rahmetin sevimli olması: Mesela bir kediyi gördüğünüzde onu kucağınıza alıp sevmek istersiniz. Bir kuşu gördüğünüzde onu tutup öpmek istersiniz. Bir çiçeği gördüğünüzde onu koparıp koklamak istersiniz…
Bunlarda sizi cezbeden şey onlardaki rahmet tecellisidir. Onlar rahmet-i İlahiyenin tecellisiyle güzelleşmişler ve sevimli bir hâle gelmişler.
İşte rahmet, her şeyi böyle sevimli kılar ve bizatihi sevimlidir. Herkes hem rahmeti sever hem de rahmetin eserlerini.
4. Rahmetin mededkâr olması: Mededkâr olmak “yardımcı olmak” demektir. Evvela Cenab-ı Hakk’ın bizlere mededkâr olması rahmetinin bir neticesidir. Yine mahlukatı birbirinin yardımına koşturması rahmetinin bir cilvesidir. Allahu Teâlâ rahmeti sebebiyle bizlere yardım eder, ihsan eder, dualarımıza icabet eder ve mahlukatı bize musahhar eder.
O hâlde kim medet isterse Allah’ın rahmetine firar etsin, ona kaçsın ve ona sığınsın.
5. Rahmetin mahbube olması: Mahbube “sevilen” manasındadır. Rahmetin mahbube olması, herkes tarafından sevilmesi demektir.
Rahmeti kim sevmez ki? Allah’ı sevmeyenler bile O’nun rahmetini sever ve umar.
6. Bismillahirrahmanirrahîm’e yapışmak: Besmeleye yapışmak, evvela onu dilde vird-i zeban edip her işe besmeleyle başlamaktır. Yine bu kelamın manasıyla amel edip Allah’a tevekkül etmektir. Aczimizi bilip Allah’a dayanmaktır. Her işimizi Allah’ın gördüğüne inanmaktır. Bizlerden sudur eden her hayırlı işi Allah’tan bilmektir. Ve hakeza…
Bir başka manası da şudur: Bu kelamda geçen “Rahman” ve “Rahîm” isimlerinin ahlakıyla ahlaklanmak ve mahlukata bu isimlerle muamele etmektir. Yani Rahman ismiyle ahlaklanıp mahlukata iyilik etmek ve rızkına vesile olmak. Rahîm ismiyle ahlaklanıp mahlukata merhamet göstermek.
Kim bunları yaparsa Bismillahirrahmanirrahîm’e yapışmış olur ve inşallah bu da onu rahmet-i Rahman’a vasıl eder.
7. Vahşet-i mutlakadan kurtulmak: Allah’ı bilmeyen ve O’nun rahmetini tanımayan -sultan da olsa- yalnızdır ve korku içindedir. İnsanı bu yalnızlıktan, kimsesizlikten ve binler korkulardan kurtaracak tek şey, rahmet-i İlahiyeye ilticadır.
Kim ki iltica ede binler rahmet bula. Kim ki istiğna göstere binler bela bula.
8. Hadsiz ihtiyacatın eleminden kurtulmak: İnsan sırtını âciz bir kula dayıyor da kendini emin hissediyor, ihtiyacın eleminden kurtuluyor. Diyor ki: “Falan kişi benim ihtiyacımı nasıl olsa karşılar.” Hâlbuki sırtını dayadığı kişi, o da onun gibi âcizdir ve fakirdir.
— Âciz ve fakir birine sırtını dayayan bu derece rahat bulursa, acaba sırtını Allah’ın rahmetine dayayan nasıl bir rahat ve rahmet bulur?
Belki de bizim elemimiz Allah’ın rahmetinden gafletimiz ve cehlimiz sebebiyledir. Zira rahmeti bulan elem çekmez, rahmete sığınan hüzün bilmez, rahmetin dergâhında boyun büken muhtaç olmaz.
9. Sultan-ı Ezel ve Ebed’in tahtına yanaşmak: Bu yanaşmak manen yanaşmaktır. Yani Allah ile ünsiyet etmek, Allah’ta fâni olmak, O’ndan gaflet etmemek ve O’na ibadet etmek gibi manalardır.
10. O rahmetin şefkatiyle ve şefaatiyle ve şuaatıyla o Sultan’a muhatap ve halil ve dost olmak: Allahu Teâlâ bütün âlemin sahibi… Arş O’nun, Kürsî O’nun, cennet O’nun, cehennem O’nun… Emrinde öyle melekler var ki iki omzunun arası beş yüz senelik mesafe… Her şeyden müstağni ve Samed…
Böyle bir zata muhatap olmak, halil olmak ve dost olmak bizim zatî kerametimizle değil, O’nun rahmetinin şefkatiyle ve şefaatiyle ve şuaatıyladır. Yoksa insanın ne kıymeti var ki Allah’a muhatap ve dost olsun. Allah’ın bizi muhatap kabul etmesi, bizimle konuşması, bize “kulum” demesi ve ehl-i imanı cennetinde misafir etmesi, bizim zatî kemalimizden değil, O’nun rahmetindendir.
Üstadımızın bir cümlesinden on hakikat çıkardık ve üzerlerinde kısaca mütalaa yaptık. Bu maddelerin her biri üzerine 10 sayfa yazılsa elhak layıktır. Bizler sadece küçük bir pencere açtık. Pencereyi büyütüp tefekkürü derinleştirmek sizin vazifeniz.
Mütalaasını yaptığımız kısmı bir daha okuyalım:
Ey insan! Madem rahmet böyle kuvvetli ve cazibedar ve sevimli ve mededkâr bir hakikat-i mahbubedir. “Bismillahirrahmanirrahîm” de, o hakikate yapış ve vahşet-i mutlakadan ve hadsiz ihtiyacatın elemlerinden kurtul ve o Sultan-ı Ezel ve Ebed’in tahtına yanaş ve o rahmetin şefkatiyle ve şefaatiyle ve şuaatıyla o Sultan’a muhatap ve halil ve dost ol! (14. Lem’a 2. Makam)
Yazar: Sinan Yılmaz