8. Şüphesiz nazar ve niyet eşyanın mahiyetlerini değiştirir…
Katre mütalaasına devam ediyoruz:
وكذا ve keza إن النظر والنيّة şüphesiz nazar ve niyet يغيّران ماهيات الأشياء eşyanın mahiyetlerini değiştirir فيَقلِبان السيئات حسنات ve seyyiatı hasenata çevirir كما يقلب الإكسيرُ iksirin çevirdiği gibi الترابَ ذهبا toprağı altına.
Ve keza, şüphesiz nazar ve niyet eşyanın mahiyetlerini değiştirir ve iksirin toprağı altına çevirdiği gibi seyyiatı hasenata çevirir.
İzah: İbadet hükmünde olan bir amel, sû-i nazar ve sû-i niyet sebebiyle günaha döner. Günah hükmünde olan bir amel de hüsn-ü nazar ve hüsn-ü niyet sebebiyle sevaba döner. Nazar ve niyet, amelin mahiyetini değiştiren bir iksirdir.
Önce niyeti mütalaa edelim:
İbadet olan bir amel sû-i niyet sebebiyle günaha döner. Mesela riya veya sum’a gibi bir niyetle ibadet edilirse, ibadetin sevabı günaha döner.
— Peki, günahın sevaba dönmesi nasıl olur?
O da şu şekilde olur: Mesela domuz eti yemek ya da içki içmek haramdır. Ancak kişi açlık veya susuzluk sebebiyle ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalırsa, bu durumda domuz etini yemesi ve içkiyi içmesi ona vacip olur.
Kişi açlıktan ölmemek, Allah’ın vücud emanetini zayi etmemek ve kendi hayatını muhafaza etmek niyetiyle domuz etinden yese veya içkiyi içse, bu ona günah değildir. Hatta Allah’ın emanetini korumaya çalıştığı ve Allah’ın hükmüne uyduğu için sevap kazanır.
Yine mesela yalan söylemek günahtır. Ancak kişi düşmana esir düşse ve düşman da Müslüman ordusu hakkında ondan bilgi istese, düşmanı yanıltmak niyetiyle yalan söylemek caiz hatta sevap olur.
Görüldüğü üzere, niyet haram olan bir şeyi helale hatta sevaba çeviriyor.
Yine bu konuya örnek olarak -Kehf suresinde bahsi geçen- Hz. Hızır’ın gemiyi delmesini ve çocuğu öldürmesini misal verebiliriz. Gemiyi delmek ve çocuğu öldürmek zatında haram olan bir fiildir. Ancak Hz. Hızır gemiyi zalim sultanın gasbından korumak için delmiş, çocuğu da ileride anne-babasını azgınlığa sürükleyeceği için öldürmüştü. Niyet hayır olunca haram fiiller helale dönmüş hatta bu işleri yapmak Hz. Hızır için bir ibadet hükmüne geçmiştir.
Niyet hakkında bu kadar konuşmak yeter. Biraz da nazar üzerine konuşalım:
Nazar da âdeti ibadete ve ibadeti âdete çevirir. Mesela bir kelebeğe nazar etmeyi düşünelim:
Eğer kişi bu kelebeğe tefekkür niyetiyle bakar ve -mesela- onda tecelli eden esmâ-i İlahiyeyi mütalaa ederse, bu bakışı bir ibadet olur. Böyle yapmaz ve kelebeğe mana-yı ismî ile bakarsa, bu bakışı âdi bir hareket olur.
Demek, eşyaya Allahu Teâlâ hesabına -yani mana-yı harfîyle- bakmak bir ibadet iken, zatı hesabına -yani mana-yı ismîyle- bakmak âdi bir harekettir.
كذلك bunun gibi تَقْلِب النيةُ niyet çevirir الحركات العاديةَ âdi hareketleri عباداتٍ ibadetlere.
Bunun gibi, niyet âdi hareketleri ibadetlere çevirir.
İzah: Mesela elbise giymek âdi bir harekettir. Ancak bir kimse avretini örtmek niyetiyle elbise giyerse, bu âdi hareketi onun için bir ibadet hükmünde olur.
Yine uyumak âdi bir harekettir. Ancak bir kimse ibadette kuvvet bulmak niyetiyle uyursa, bu âdi hareketi onun için bir ibadet hükmünü alır.
Yine yemek yemek âdi bir harekettir. Ancak bir kimse Allah’ın emaneti olan vücuduna bakmak ve ibadette kuvvet bulmak için yemek yerse, bu âdi hareketi onun için bir ibadet hükmünde olur.
Bu niyet öyle bir şeydir ki insan kendisini zinadan korumak niyetiyle eşiyle cima etse, bunu dahi o kişi hakkında bir ibadet hükmüne çevirir.
İşte niyet böyle bir iksirdir; âdi hareketleri ibadete çevirir. Niyetin önemine dair birkaç misal daha verelim:
Bir kimse camide bir yıl yaşasa ancak itikâfa niyet etmese, camide kalması onun için bir ibadet olmaz. Buna karşılık, bir kimse camide sadece bir saat kalsa ve bununla itikâfa niyet etse, bu onun için bir ibadet olur.
Yine bir kimse bir hafta boyunca hiçbir şey yemese ve içmese, eğer oruca niyet etmemişse hiçbir sevap kazanmaz. Buna karşılık, bir kimse oruca niyet edip sadece imsak ile akşam arası yemese ve içmese, bu onun için bir ibadet olur.
Yine bir kimse tavafa niyet etmeksiniz Kâbe’nin etrafında bin defa dönse hiçbir sevap kazanmaz. Buna karşılık, tavafa niyet ederek sadece yedi kere dönse bir tavaf sevabı kazanır.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu örneklerle anlaşıldı ki: Niyet sadece âdi hareketleri ibadete çevirmiyor. Aynı zamanda, ibadet hükmündeki ameller dahi ancak niyet ile ibadet oluyor. Eğer niyet bir ibadete taalluk etmezse, ibadet hükmündeki o amel sevap olmaktan çıkıyor.
Niyet âdi bir hareketi ibadete çevirdiği gibi, gösteriş için yapılan bir ibadeti de günaha çevirir. Mesela cihad büyük bir ibadettir. Ancak kişi, kendisi hakkında “Ne kadar cesur!” denilmesi için cihad ederse, cihadın sevabı bu kişi hakkında günaha çevrilir; ibadet iken günah olur.
Yine ilim tahsili büyük bir ibadettir. Ancak kişi, kendisi hakkında “Ne kadar âlim!” denilmesi için ilim tahsil ederse, ilim tahsilinin sevabı bu kişi hakkında günaha çevrilir.
Yine sadaka vermek büyük bir ibadettir. Ancak kişi, kendisi hakkında “Ne kadar cömert!” denilmesi için sadaka verirse, sadakanın sevabı bu kişi hakkında günaha çevrilir.
Örnekleri sizler çoğaltabilirsiniz. İşin özü şu: Niyet âdi hareketleri ibadete ve ibadetleri günaha kalbeder. Günahı sevaba ve sevabı günaha çevirir.
والنظرُ يقلب nazar da çevirir علومَ الأكوان kevnî ilimleri معارفَ إلهيةً mearif-i İlahiyeye فإنْ نُظِر bu sebeple, eğer bakılırsa بحساب الأسباب والوسائط sebepler ve vasıtalar hesabıyla فجهالاتٌ cehaletlerdir وإن نُظر ve eğer bakılırsa بحساب الله Allah hesabıyla فمعارفُ إلهيةٌ mearif-i İlahiyedir.
Nazar da kevnî ilimleri mearif-i İlahiyeye çevirir. Bu sebeple, eğer (eşyaya) sebepler ve vasıtalar hesabıyla (mana-yı ismîyle) bakılırsa cehaletlerdir; Allah hesabıyla (mana-yı harfîyle) bakılırsa mearif-i İlahiyedir.
İzah: Mesela bal arısına nazar eden iki kişiyi düşünelim. İkisi de arının bal yapma fiilindeki hikmeti keşfetmeye çalışıyor olsun…
Birisi, balı arının yaptığını düşünüyor; diğeri ise balı Allah’ın yaptığını, arının ise sadece bir sebep olduğunu kabul ediyor.
Balı arının yaptığını düşünen, bir böceğin yaptığını anlamaya çalışan kişi hükmündedir. Bu durumda, arıdan daha cahil olduğuna hükmedilir. Çünkü arının nasıl bal yaptığını anlayamıyor ve bu işi çözmeye çalışıyor. Demek arı kadar aklı yok.
Diğer kişi ise balı Allah’ın kudretine havale etmiş. Arıyı sadece vazifedar bir memur biliyor. Bu kişinin arıyı ve balı incelemesi, ism-i Hakîm’in tecellisini keşfetmek cihetiyle bir incelemedir. Yani Allah’ın Hakîm ismi bu hadisede nasıl tecelli ediyor, bunu anlamaya çalışıyor. Arıya ve bala bu cihetle baktığı için de onun incelemesi marifet-i İlahiye oluyor.
Birisi, bir böceğin yaptığını anlamaya çalışan zavallı cahil; diğeri, Allah’ın isimlerinin tecellisini mütalaa eden arif-i billah…
İşte nazar kevnî ilimleri mearif-i İlahiyeye çeviriyor. Eğer eşyaya sebepler ve vasıtalar hesabıyla bakılırsa -yani bu sebep bu işi nasıl yapıyor, bunu nasıl başarmış cihetiyle bakılırsa- cehaletlerdir. Allah hesabıyla bakılırsa -yani Allah’ın başta Hakîm ism-i şerifi olarak, diğer isimlerinin tecellisini keşfetmek ve seyretmek niyetiyle bakılırsa- mearif-i İlahiyedir.
Yazar: Sinan Yılmaz