37. Birbiri içine girmiş, muntazam ve muvazzaf mürekkebattaki her bir zerrenin nispetleri…
Katre mütalaasına devam ediyoruz:
وإن نِسَب كلّ ذرةٍ şüphesiz her bir zerrenin nispetleri في المركبات المتداخلة المنتظمة الموظفة birbiri içine girmiş, muntazam ve muvazzaf mürekkebattaki تلك الذرةُ كالنفر في كل نسبة şu zerre her bir nispette bir nefer gibidir له وظيفة لفائدة onun fayda için bir vazifesi vardır كذرة العين gözün zerresi gibi في مركبات الأعصاب المحركة والحساسة والأوردة والشرايين والباصرة harekete geçiren sinirlerin, duyu organlarının, toplardamarın, atardamarın ve gözün mürekkebatındaki…
Şüphesiz, birbiri içine girmiş, muntazam ve muvazzaf mürekkebattaki her bir zerrenin nispetleri; şu zerre her bir nispette, fayda için vazifesi olan bir nefer gibidir. Harekete geçiren sinirlerin, duyu organlarının, toplardamarın, atardamarın ve gözün mürekkebatındaki gözün zerresi gibi…
فتدُل بالضرورة bizzarure delalet eder على أن خالق عين العين gözün gözünün (gözün görme organının) hâlıkı والعين ve gözün (hâlıkı) وعين العالم أي الشمس ve âlemin gözünün yani güneşin (hâlıkı) وواضعَها موضعَها اللائق ve onları layık mevziine koyan هو خالق كل المركبات bütün mürekkebatın hâlıkıdır.
Gözün gözünün ve gözün ve âlemin gözünün yani güneşin hâlıkının ve onları layık mevziine koyanın, bütün mürekkebatın hâlıkı olduğuna bizzarure delalet eder.
فتفتح هذه الحقيقة أيضا bu hakikat dahi açar مشكاةً نظارةً (matluba) bakan bir pencere تشهد الكائنات فيها kâinat onda (o pencerede) şehadet eder بلسان كل ذرة من ذراتها zerratından (o mürekkebatın zerratından) her bir zerrenin lisanıyla الله لا إله إلّا هُو Allah, Ondan başka hiçbir ilah yoktur.
Bu hakikat dahi (matluba) bakan bir pencere açar. Kâinat onda (o pencerede) zerratından her bir zerrenin lisanıyla, Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet eder.
İzah: Bu hakikati şu misal üzerinden tefekkür edelim:
Farz edelim ki buzdolabını teşkil edecek parçalar bir mühendisin müdahalesi olmaksızın kendi kendine meydana gelmiş olsun.
— Peki, buzdolabı parçalarından bir buzdolabı yapmak için yine bir ustaya ihtiyaç yok mudur?
Kaldı ki buzdolabını teşkil edecek parçaların ortaya çıkışı esnasında buzdolabının bir bütün olarak göz önünde bulundurulması gerekir. İmal edilecek her bir parça, bir diğerine ahenk teşkil edecek, birbirini tekmil edecek ve birbirinin fonksiyonunu aksatmayacak şekilde olmalıdır. Buzdolabı kapağının yerine bir otomobil direksiyonu, başka bir parçasının yerine radyo hoparlörü, bir başka parçasının yerine çamaşır makinesinin santrifüjü konulsa ortaya hiçbir şey çıkmaz.
En basit bir canlının vücudu ise buzdolabının yapısından çok daha komplekslidir. En küçük bir zihayatı yaratabilmek için, onun her bir uzuv ve azasının maksada uygun şekilde inşa edilmesi gerekir. Bunun için de vücudunun bütünü göz önüne alınmalıdır.
Mesela en basit bir canlı olan sineği ele alalım:
Farzımuhal, sineğin kanadının, gözlerinin, ayaklarının ve diğer azalarının tesadüfen oluştuğunu kabul edelim.
— Peki, iş bununla bitiyor mu?
Hayır, bitmiyor. Bu durumda, yine o parçaları bir araya getirecek ve sineği yaratacak zata ihtiyaç vardır. Kaldı ki bundan daha önemlisi şudur:
Sineğin parçalarının ortaya çıkışında sineğin vücudu bir bütün olarak göz önünde bulundurulmalı ve her bir cihazı buna göre yaratılmalıdır. Sineğe kartal kanadı takamaz ve balığın yüzgecini yerleştiremezsiniz…
O hâlde diyebiliriz ki: Maddenin tesadüfen ortaya çıktığını ve varlıkların aza ve cihazlarının tesadüfen oluştuğunu ispat etmeye çalışmak Allah’ı inkâr etmek için kâfi değildir. Çünkü:
1. Parçalardan bütünü yaratmak için yine bir zata ihtiyaç vardır.
2. Parçalar yaratılırken bütün göz önüne alınmalı ve cüzler ona göre yaratılmalıdır.
Sözün özü: Terkip ve mürekkebatta görünen intizam, o mürekkebattaki her zerrenin layık mevkiine konulmasıyla hasıl olmuştur. Evet, her bir zerre layık mevkiine konulmuş, her bir aza ve cihaz o varlığa uygun şekilde yaratılmış ve bu azalar o vücuttaki en münasip yere yerleştirilmiştir. Terkip ve mürekkebatta böyle bir intizam vardır. İnsanın azalarına ve hüceyratına dikkat eden, bu hakikati tasdik eder.
Elbette o zerreleri -aralarındaki münasebetler bozulmamak şartıyla- layık mevkilerine koyabilmek ancak mürekkebatı yaratan zata mahsustur. Başı başkası, gözü başkası yapamaz. Yine eli başkası, parmakları başkası yaratamaz. Uzuvların ve zerratın birbirleriyle olan münasebetlerini ancak tek bir zat kurabilir. Bu zat o varlığı bir bütün olarak planlamalı, aza ve uzuvlarını buna göre yaratmalıdır. Yoksa intizam bozulur.
Madem zerreden şemse kadar kusursuz bir intizam hâkimdir, o hâlde hepsinin hâlıkı birdir.
Yazar: Sinan Yılmaz