a
Ana SayfaArabî Katre24. Bilmüşahede ebedî bir mucizedir. Gaybın lisanıdır. Mükerrer ve kati şehadetlerle…

24. Bilmüşahede ebedî bir mucizedir. Gaybın lisanıdır. Mükerrer ve kati şehadetlerle…

Katre mütalaasına devam ediyoruz:

المعجزةُ الأبدية  ebedî bir mucizedir  بالمشاهدة  bilmüşahede.

Bilmüşahede ebedî bir mucizedir.

لسان الغيب  gaybın lisanıdır  يشهد في عالم الشهادة  âlem-i şehadette şehadet ediyor  شهادات مكررةً جازمة  mükerrer ve kati şehadetlerle  بـ ﴿ فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ﴾ (محمد:١٩)  “Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.” ile.

Gaybın lisanıdır.  فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ  ile, mükerrer ve kati şehadetlerle, âlem-i şehadette (Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına) şehadet ediyor. 

İzah: Kur’an’ın gaybın lisanı olmasını şu misalle mütalaa edelim:

Bilim adamları demir madeninin Dünya’da oluşmadığını söylemektedir. Çünkü demirin oluşabilmesi için bir sıcaklığa ihtiyaç vardır. İhtiyaç duyulan bu sıcaklık Dünya’da olmadığı gibi, Güneş’te de mevcut değildir. Bu durumda -ister istemez- demirin dünyada oluşmadığı ve başka bir gezegende oluşup dünyaya indirildiği kaziyesi kabul edilir.

Aynen bunun gibi, Kur’an’a bakıyoruz, hiçbir beşer kelamına benzemiyor. İşte yazılan binlerce Arapça eser ortada… Lakin hiçbiri Kur’an’a benzemiyor. Hatta Kur’an belagatın dâhilerine meydan okumuş, “Benim bir suremin benzerini getirin.” demiş. Ancak hiçbiri -birbirlerine kuvvet vermelerine rağmen- Kur’an’ın bir suresine benzer getirememiş.

Bundan anlaşılıyor ki Kur’an, âlem-i şehadetin lisanı değildir. Bunu bir beşer yazmamıştır. Eğer bir beşer yazsaydı, diğer beşer kelamlarına benzer ve taklidi mümkün olurdu. Lakin olmamış…

Şimdi, demiri oluşturacak sıcaklık dünyada olmadığı için dedik ki:

— Bu demir başka bir yerden gelmiştir.

Aynen bunun gibi, Kur’an da bir beşer kelamına benzemediği ve hiçbir beşer Kur’an’ı taklit edemediği için diyoruz ki:

— Bu Kur’an âlem-i şehadetin lisanı değildir. Olsa olsa âlem-i gaybın lisanıdır.

Yine Kur’an âlem-i şehadetin lisanı olsaydı -yani onu bir beşer yazsaydı- sadece âlem-i şehadete ait mesailden bahsederdi. Dünya ve içindeki eşyadan; Güneş’ten, Ay’dan ve diğer yıldızlardan; gezegenlerden, karadeliklerden ve bunlar gibi mesailden bahsederdi.

Lakin bu Kur’an öyle bir kitaptır ki içinde sadece âlem-i şehadetin değil, âlem-i gaybın da mesaili vardır. Arş’tan Kürsî’ye, Sidretü’l-münteha’dan Cennetü’l-Me’vâ’ya, mahşer meydanından cennet sofralarına, sırattan cehennem döşeklerine kadar, âlem-i gaybın her meselesi içinde yazılmıştır.

— Böyle bir kitabın âlem-i şehadetin lisanı olması mümkün müdür?

Hayır, değildir. Bu kitap olsa olsa âlem-i gaybın lisanıdır.

Şu noktaya da dikkat çekmek isteriz:

Kur’an’ın âlem-i gaybın lisanı olmasını, Allahu Teâlâ sanki âlem-i gaybta bir yerde de oradan Kur’an’ı vahyetmiş şeklinde anlamamalıyız. Çünkü Allahu Teâlâ ne âlem-i gaybtadır ne de âlem-i şehadette; Allahu Teâlâ mekândan münezzehtir. Zatıyla hiçbir yerde olmadığı hâlde, isim ve sıfatlarıyla her yerde hâzır ve nâzırdır.

İnsan bilmediği hakikatleri bildiklerine kıyas ederek anlar; en azından anlamaya çalışır. Mesela cenneti tefekkür ederken, dünyadaki güzel mekânlara kıyas ederek tefekkür eder. Yine cehennemi tefekkür ederken, dünya ateşine kıyas ederek tefekkür eder. Belki de aralarında hiçbir benzerlik yok. Ancak tefekkürün bundan başka bir yolu da yok…

İnsanın önünde Allahu Teâlâ hakkında kabul etmesi gereken iki hakikat vardır ki bunların ne misli vardır ne de misali… Bunlar “zaman ve mekândan münezzeh olmak”tır. Zaman ve mekânla kayıtlı olan insanın zaman ve mekândan münezzeh oluşu anlayabilmesi mümkün değildir. Hatta bırakın anlamayı, yanına yaklaşması bile mümkün değildir.

— Peki, anlaması ve idrak etmesi gerekir mi?

Asla gerekmez. İnsana gereken şey, iman edip tasdik etmesidir. İnsan Allahu Teâlâ’nın zamandan ve mekândan münezzeh olduğuna iman eder, tasdik eder; ancak bu vasıfların künhüne ulaşamaz. Zaten iman da bu değil midir?

Madem söz buraya geldi; Allah’ın mekândan münezzeh oluşuna dair bir delili sunmak da bize vacip oldu. Bu hakikati akla şöyle yaklaştırabiliriz.

Size sorsam:

— Allah ezelî midir?

Elbette cevap olarak dersiniz ki:

— Evet, Allah ezelîdir. Yani sonradan var olmamış; başkası tarafından yaratılmamış; bizatihi kaimdir.

Şimdi şöyle sorsam:

— Peki, madde ezelî midir?

Buna da cevap olarak dersiniz ki:

— Hayır, madde ezelî değildir. Madde Allah tarafından yaratılmış ve sonradan var olmuştur.

Buraya kadar iki meselede hemfikiriz:

1. Allah’ın ezelî olduğu.

2. Maddenin ezelî olmayıp sonradan var olduğu.

Şimdi en önemli soruyu soruyorum:

— Allah ezelî, madde ise ezelî olmadığına göre, Allah ezelde neredeydi?

Cevabınız ne olacak? Ya diyeceksiniz ki:

— Allah mekândan münezzehtir. Zatıyla hiçbir mekânda olmadığı hâlde, isim ve sıfatlarıyla her yerdedir.

Ya böyle diyecek ve Allah’ın mekândan münezzeh olduğunu kabul edeceksiniz. Ya da Allah’a bir mekân isnat edeceksiniz. Ancak bunu yaptığınızda o mekânın da ezelî olduğunu kabul etmek zorunda kalırsınız. Çünkü ezelî olan bir zat sonradan var olan bir mekânla kaim olamaz. Ezelî zat ya mekândan münezzeh olmalı ya da o mekân ve madde ezelî olmalı. Bunun başka bir yolu yoktur!

Metnin mütalaasında ilk önce Kur’an’ın “gaybın lisanı” olması üzerine konuştuk. Sonra da yanlış bir anlamaya mahal vermemek için, Allah’ın âlem-i gaybta olmadığını çünkü mekândan münezzeh olduğunu izah ettik.

Üstadımız diyor ki: İşte bu Kur’an,  فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ile, mükerrer ve kati şehadetlerle, âlem-i şehadette (Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına) şehadet ediyor. 

Üstad Hazretlerinin hakikatleri ispattaki usulüne hayran olmamak mümkün değil! Üstadımız ilk önce Kur’an’ı Allah’ın varlığına delil yaptı. Sonra Kur’an’ın kelamullah olduğunu ispat etti. Meseleyi tamamlarken de tekrar ana maksada vurgu yaparak şöyle dedi:

— İşte bu Kur’an,  فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ile, mükerrer ve kati şehadetlerle, âlem-i şehadette (Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına) şehadet ediyor. 

Bununla da Kur’an’ın şehadetini tamamladı.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin