28. Kâinat bu dillerin her biriyle, kadim ve kadîr olan hâlıklarının vücub-u vücuduna şahittirler…
Katre mütalaasına devam ediyoruz:
فالكائنات kâinat مركباتُها وأجزاؤها mürekkebatı ve eczası بكل هذه الألسنة bu dillerin her biriyle شاهداتٌ şahittirler على وجوب وجود خالقها القديم القدير kadim ve kadîr olan hâlıklarının vücub-u vücuduna.
Kâinat -mürekkebatı ve eczası- bu dillerin her biriyle, kadim ve kadîr olan hâlıklarının vücub-u vücuduna şahittirler.
ودالّات ve dellâldırlar على أوصاف كماله evsaf-ı kemaline كالدوائر المتداخلة المتحدة المركزُ merkezi birleşik olan iç içe girmiş daireler gibi.
Ve evsaf-ı kemaline -merkezi birleşik olan iç içe girmiş daireler gibi- dellâldırlar.
شاهدات على وحدانيته تعالى vahdaniyetine şahitlerdir وذاكرات تاليات لأسمائه الحسنى ve esma-i hüsnasını okuyan zakirlerdir ومسبّحات بحمده تعالى ve hamdiyle müsebbihlerdir ومفسّرات لآيات القرآن الحكيم ve Kur’an-ı Hakîm’in ayetlerini tefsir edicilerdir ومصدقات لإخبارات سيد المرسلين ve Seyyidi’l-mürselîn’in haberlerini tasdik edicilerdir.
ومولّداتٌ لحدسٍ صادقٍ منظِّمٍ إلى نور الإسلام ve İslam’ın nurunu tanzim eden hads-i sadıkı meydana getirenlerdir المنظّمِ إلى التسليم لطور النبوة tavr-ı nübüvvete teslimi tanzim eden (İslam’ın) المنظّمِ لنور الإيمان بواجب الوجود الواحد الأحد vahid-i ehad olan Vacibü’l-vücub’a imanın nurunu tanzim eden (İslam’ın).
Tavr-ı nübüvvete teslimi tanzim eden ve vahid-i ehad olan Vacibü’l-vücub’a imanın nurunu tanzim eden İslam’ın nurunu tanzim eden hads-i sadıkı meydana getirenlerdir.
İzah: Metne bağlı kaldığımızda, “Tavr-ı nübüvvete teslimi tanzim eden ve vahid-i ehad olan Vacibü’l-vücub’a imanın nurunu tanzim eden İslam’ın nurunu tanzim eden hads-i sadıkı meydana getirenlerdir.” şeklinde çevirdiğimiz cümleyi şöyle ifade etsek daha anlaşılır olur:
“İslam’ın nurunu tanzim eden hads-i sadıkı meydana getirenlerdir. O nur-u İslam ki tavr-ı nübüvvete teslimi ve vahid-i ehad olan Vacibü’l-vücub’a imanın nurunu tanzim eder.”
Üstadımız kâinat ve içindeki eşya için, “İslam’ın nurunu tanzim eden hads-i sadıkı meydana getirenlerdir.” buyurdu.
“Hads” kavramının manasını daha önce izah etmiştik. Makam münasebetiyle tekrar edelim:
Kelamcılara göre hads, aklî öncüllerden sonuçlara süratle intikal veya basit bir müşahede ile sonuca ulaşmak ya da öncülle sonucun aynı anda zihne gelişidir.
İbni Sina’ya göre hads, insanda kuvve halinde bulunan vasıtasız öğrenme gücüdür.
Bir kısım âlime göre ise hads, keşf ve ilham mertebelerinin en aşağısıdır.
İşte kâinat, nur-u İslam’ı tanzim eden bu hads-i sadıkı meydana getirmiştir.
فإجماع الكائنات kâinatın tamamı بكل ألسنتها bütün dilleriyle تحت أمر الكلام القديم Kelam-ı Kadim’in (Kur’an’ın) emri altındadır ورياسة سيد الأنام والمرسلين ve insanların ve peygamberlerin Efendisinin riyaseti (altındadır) قائلاتٍ ناطقات (şöyle) diyerek ve söyleyerek: اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُ
Kâinatın tamamı, اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُ diyerek ve söyleyerek, Kelam-ı Kadim’in emri ve insanların ve peygamberlerin Efendisinin riyaseti altındadır.
Yazar: Sinan Yılmaz