7. Her şeyde iki vecih vardır. Bir vecih Hakk’a bakar diğer vecih kevne bakar…
Katre mütalaasına devam ediyoruz:
ففي كل شيء her şeyde vardır وجهان iki vecih وجهٌ إلى الحق bir vecih Hakk’adır ووجه إلى الكون ve bir vecih kevnedir (varlığadır).
Her şeyde iki vecih vardır. Bir vecih Hakk’a bakar, diğer vecih kevne bakar.
İzah: Evet, her şeyin iki ciheti var. Bir ciheti Cenab-ı Hakk’a bakıyor, O’nun esmasını okutuyor, sıfatlarını gösteriyor, varlığına ve birliğine şehadet ediyor. Diğer ciheti ise kendi zatına ve halka bakıyor.
فالتوجه إلى الوجه الكوني bu sebeple, kevnî veche bakmak لا بد أن يكون olması gerekir حرفيا harfî olarak وعنوانا للمعنى الاسمي ve mana-yı ismînin bir ünvanı olarak الذي هو ki o mana-yı ismî جهةُ نسبتِه إليه تعالى Onun Allahu Teâlâ’ya nispetinin cihetidir.
Bu sebeple, kevnî veche bakmak, mana-yı harfî olarak ve Allahu Teâlâ’ya nispetinin ciheti olan mana-yı ismînin bir ünvanı olarak olmalıdır.
İzah: Mana-yı harfînin manasını ve eşyaya mana-yı harfî ile nasıl bakılacağını önceki derste izah etmiştik. Bu sebeple tekrar izahına gerek duymuyoruz. Bu makamda, “Kevnî veche bakmak, Allahu Teâlâ’ya nispetinin ciheti olan mana-yı ismînin bir ünvanı olarak olmalıdır.” ifadesi üzerinde biraz duralım:
Üstad Hazretleri Katre’nin ileriki bölümlerinde, “Havas ve hasiyetler dahi kudretin tecelliyatına ve lem’alarına isim ve ünvanlardır.” buyuruyor. İlk önce bu cümleyi mütalaa edelim:
Mesela insanda “kuvve-i hafıza” vardır. İnsanın tarihçe-i hayatı, gördükleri, işittikleri ve öğrendiği bütün bilgiler bu kuvve-i hafızada saklanmaktadır. Hakikatte bütün bu bilgileri saklayan ve muhafaza eden Allahu Teâlâ’dır. Kuvve-i hafıza ise kudret-i İlahiyenin tecellisine bir isim ve ünvandır. Allah’ın kudreti insanda tecelli etmiş ve “hafıza kuvveti” ismini almıştır. Yoksa işi yapan kuvve-i hafıza değildir.
İnsanın diğer havas ve hasiyetleri için de aynı hakikat geçerlidir. Bütün bu hisler ve kuvveler Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli ve lem’alarının isim ve ünvanlarıdır. Yoksa bu his ve kuvveler tesir sahibi değildir; ancak mazhar ve mahaldir.
Yine Üstadımız o makamda diyor ki: Hem kanunlar ve nevamis denilen şeyler ancak ilim ile irade ve emrin envaa olan tecellilerinin isimleridir.
Biraz da bu cümle üzerine konuşalım:
Bilim adamları her kanuna bir isim takmışlar. Mesela yerçekimi kanunu, kütle çekim kanunu, hareket kanunu, Hubble kanunu…
İnsandaki hisler ve duyular gibi, âlemdeki kanunlar da Allah’ın kudretinin tecelliyatının birer isim ve ünvanıdır. Yoksa bu kanunlar tesir sahibi değildir. Hakikatte işi yapan kudret-i İlahiyedir. Bu kanunların vücud-u haricisi yoktur ki müsebbebata fail olabilsinler. Bu kanunlar mevhum ve itibarî şeylerdir. Allah’ın ilim, irade ve emrinin tecellisinden ibarettirler.
– Demek, yıldızları Güneş’in etrafında tutan kudret-i İlahiyedir, kütle çekim kanunu değildir.
– Gemileri suda yüzdüren Allah’ın kudretidir, suyun kaldırma kuvveti değildir.
– İnsanları uzaya uçmaktan koruyan Allah’ın sonsuz kudretidir, yerçekimi kanunu değildir. Ve hakeza…
İşte “Kevnî veche bakmak, Allahu Teâlâ’ya nispetinin ciheti olan mana-yı ismînin bir ünvanı olarak olmalıdır.” cümlesiyle kastedilen mana budur. Hadisata ve kuvvetlere bir isim ve ünvan verebiliriz; ancak asla tesir veremeyiz. O verilen ünvan da mana-yı ismînin Allahu Teâlâ’ya nispet cihetidir.
مثلا mesela لا بد أن يُرى görülmelidir النعمةُ nimet مرآةً للإنعام in’amın bir aynası olarak والوسائطُ والأسباب vasıtalar ve sebepler de مرايا لتصرف القدرة kudretin tasarrufunun aynaları olarak.
Mesela nimet in’amın bir aynası, vasıtalar ve sebepler de kudretin tasarrufunun aynaları olarak görülmelidir.
İzah: Yani eşyadan Allah’a ulaşılmalı ve her şeyde Allah görülmelidir.
– Nimetten Mün’im akla gelmelidir.
– Sanattan Sâni akla gelmelidir.
– Esbabtan Müsebbibu’l-esbab ve Müessir-i Hakiki akla gelmelidir.
– Mahluktan Hâlık akla gelmelidir.
– Mevcuttan Mûcid akla gelmelidir.
– Muhdesten Hâdis akla gelmelidir.
– Merzuktan Rezzak akla gelmelidir.
– Suretten Musavvir akla gelmelidir.
– Hayattan Muhyi akla gelmelidir.
– Ölümden Mümit akla gelmelidir. Ve hakeza…
Bu maddeleri yüze ulaştırabilirsiniz.
Bu makamda deriz ki: Risale-i Nur’un mesleği eşyaya mana-yı harfî ile bakmak ve her şey üzerinde Allah’ın izini ve işini görmektir.
Yazar: Sinan Yılmaz