22. (Bu Kur’an) bilbedahe ayn-ı hidayettir. Bizzarura maden-i imandır. Bilyakîn mecma-ı hakaiktir…
Katre mütalaasına devam ediyoruz:
عينُ الهداية بالبداهة bilbedahe (apaçık bir şekilde) ayn-ı hidayettir معدنُ الإيمان بالضرورة bizzarura (zorunlu olarak) maden-i imandır.
(Bu Kur’an) bilbedahe ayn-ı hidayettir. Bizzarura maden-i imandır.
İzah: Kur’an’ın maden-i iman olması şudur: İmanın ve tevhidin bütün mertebeleri Kur’an’da zikredilmiştir. Kur’an imanın ne olduğunu açıklamış, imanın mertebelerini ders vermiş ve talebelerini taklitten tahkike çıkarmıştır. Yine Kur’an kâinatı âdeta bir kitap gibi okumuş ve her eşya üzerinde tecelli eden esmâ-i İlahiyeyi göstermiştir. Kâinatı evirmiş, çevirmiş ve bütün eşyayı Allah’ın vücub-u vücuduna ve vahdaniyetine delil yapmıştır. İşte bu gibi cihetlerle Kur’an maden-i imandır.
مَجمَعُ الحقائق باليقين bilyakîn (yakîn ile) mecma-ı hakaiktir.
Bilyakîn mecma-ı hakaiktir.
İzah: Kur’an’ın mecma-ı hakaik (hakikatlerin toplandığı yer) olduğunu şu ayet-i kerime çok güzel ders veriyor:
لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ تَنزِيلٌ مِنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ
“O Kur’an’a ne önünden ne de arkasından batıl gelemez. O, hakîm ve hamid olan Allah tarafından indirilmiştir.” (Fussilet 42)
Evet, Kur’an’a batıl yanaşamaz; ne önünden gelebilir ne de arakasından… Böyle olunca da Kur’an mecma-ı hakaik olur. İçinde ne varsa hakikattir; Kur’an bütün hakikatlerin zarfıdır. Dolayısıyla Kur’an’ın hem âlem-i şehadete hem de âlem-i gayba dair verdiği bütün haberler haktır ve hakikattir.
مُوصلٌ إلى السعادة بالعيان ayan ile (gözle görülür bir şekilde) saadete ulaştırandır (ulaştırır) ذُو الثمرات الكاملين بالمشاهدة bilmüşahede (görüldüğü üzere) kâmil meyvelerin sahibidir.
Ayan ile saadete ulaştırır. Bilmüşahede kâmil meyvelerin sahibidir.
İzah: Bir ağacın, hayattar olup olmadığı meselesinde tartışılsa, ağacın dallarında asılı meyveler lisan-ı hâlleriyle ağacın hayat sahibi olduğuna şahadet ederler. Dallarında meyveler olan bir ağaca bütün dünya ölü dese bizi inandıramaz. Zira eğer ağaç ölüyse, bu dallarındaki meyveler ne?.. Ağaca ölü diyen, daldaki meyveyi neyle izah edecek?..
Aynen bunun gibi, Kur’an-ı Hakîm de nurani bir ağaçtır. Evliya ve asfiya ise bu ağacın meyveleridir. Bu ağaçtan beslenmekle hayat bulmuşlar ve insan-ı kâmil olmuşlar. Dolayısıyla bütün evliya ve asfiya, kerametleriyle, ilimleriyle, kemalleriyle, kendi makbuliyetlerini ispat ettikleri gibi; üstadları olan Kur’an’ın da makbuliyetini ispat ederler. Çünkü onlar keramete, keşfe ve hakikate Kur’an’ın dersi ve talimiyle ulaşmışlar; o şecere-i mübarekenin dalından beslenmişler ve tahsil ettikleri ilhami ilimleri o vasıtayla öğrenmişler.
Netice: Evliyayı ve asfiyayı, onların kerametlerini, ilimlerini, kemallerini inkâr edemeyen, Kur’an’ı da inkâr edemez ve reddedemez.
Yazar: Sinan Yılmaz