2. Dikkat ile oku ki Allah’ın izniyle gözün aydın olsun. Ey bu eserime nazar edenler…
Katre mütalaasına devam ediyoruz:
إفادة المرام
İFADE-İ MERAM
اقرأ oku بدقة dikkat ile تَقَرَّ عينُك gözün aydın olsun بإذن الله Allah’ın izniyle.
Dikkat ile oku ki Allah’ın izniyle gözün aydın olsun.
اعلموا bilin يا أيها الناظرون ey (eserime) nazar edenler أنى قد ساقني beni sevk etmişti القدرُ الإلهيّ kader-i İlahî إلى طريق عجيب acayip bir yola صادفتُ في سيري seyrimde rast geldim فيه o yolda مهالك ومصائب tehlikelere ve musibetlere وأعداء هائلةً ve dehşetli düşmanlara.
Ey (eserime) nazar edenler! Bilin ki kader-i İlahî beni acayip bir yola sevk etmişti. O yoldaki seyrimde tehlikelere, musibetlere ve dehşetli düşmanlara rast geldim.
فاضطربتُ ve donakaldım (şaşırıp ne yapacağımı bilemedim) فالتجأت بعجزي ve aczim ile iltica ettim إلى ربي Rabbime.
(O tehlikeler, musibetler ve dehşetli düşmanlar karşısında) donakaldım ve aczim ile (aczimi şefaatçi yaparak) Rabbime iltica ettim.
فأخذتِ العنايةُ الأزلية inayet-i ezelîye tuttu بيدي elimi وعلّمني القرآنُ ve Kur’an bana öğretti رشدي rüştümü وأغاثتني الرحمة ve rahmet bana yardım etti فخلصتني من تلك المهالك ve beni bu tehlikelerden kurtardı.
İnayet-i ezelîye elimi tuttu; Kur’an bana rüştümü öğretti ve rahmet bana yardım edip beni bu tehlikelerden kurtardı.
فبحمدِ الله Allah’ın hamdiyle صرتُ مظفرا muzaffer oldum في تلك المحاربات bu muharebelerde مع النفس والشيطان nefis ve şeytanla اللذيْن o ikisi ki صارا وكيلين فضوليَين iki fuzuli vekil olmuş لأنواع أهل الضلالات bütün ehl-i dalalete.
Allah’ın hamdiyle (Allah’a hamd ederek söylüyorum), bütün ehl-i dalalete iki fuzuli vekil olan nefis ve şeytanla (giriştiğim) bu muharebelerde muzaffer oldum.
فبحمد الله صرتُ مظفرا “Allah’ın hamdine mültebis bir hâlde muzaffer oldum.” şeklinde de tercüme edilebilir.
İzah: İnsan Üstad Hazretlerinin ifadelerini okurken mest oluyor. Hakikati o kadar güzel anlatıyor ki bazen araya girip kesmek istemiyorum. Ancak bizler okuma değil, mütalaa yapıyoruz. Mütalaa yaptığımız için de arada kesip cümleler üzerine konuşmak lazım geliyor.
Üstadımız dedi ki: Şüphesiz kader-i İlahî beni acayip bir yola sevk etmişti. O yoldaki seyrimde tehlikelere, musibetlere ve dehşetli düşmanlara rast geldim.
Bu yol hakikate vasıl olma yoludur. Bütün evliyanın girdiği Hakk’a ulaşma yoludur. Yollar farklıdır ancak hepsinin tek bir amacı vardır: Hakk’a vasıl olmak…
Bu yol çok meşakkatli ve zahmetli bir yoldur. Niceleri bu yola girmiştir de yolun sonuna varamadan helak olup gitmiştir. İnsî ve cinnî şeytanlar onu helak etmiş, türlü türlü vesveselerle dalalete sürüklemiştir. Âdeta onu dağdan atıp yok etmiştir. Bu yola süluk edenlerin belaları da düşmanları da çok olur. Üstad Hazretleri de birçok belayla ve düşmanla karşılaşmış.
Üstadımız diyor ki: (O tehlikeler, musibetler ve dehşetli düşmanlar karşısında) donakaldım ve aczim ile (aczimi şefaatçi yaparak) Rabbime iltica ettim. İnayet-i ezelîye elimi tuttu; Kur’an bana rüştümü öğretti.
Üstad Hazretleri hem kendi hâlini anlatıyor hem de bize bela ve düşmanlardan kurtulmanın yolunu öğretiyor. Yolu: Aczi şefaatçi yapıp Allah’a iltica etmek…
Üstadımız böyle yapmış; aczini vesile kılıp Allah’ın rahmetine iltica etmiş. Allahu Teâlâ da onu Kur’an’a teslim etmiş, Kur’an’ı ona muallim yapmış. Kur’an da ona rüştünü öğretmiş.
Üstad Hazretleri ilmini muallimsiz olarak Kur’an’dan tahsil etmiş. Kur’an, ayetlerinin kapısını Üstada açmış ve onu içeriye davet etmiş; o da girip hakikatin dersini almış; aldığı dersi ve gördüğü nuru da bizimle paylaşmış.
Üstadımız diyor ki: Allah’ın hamdiyle, bütün ehl-i dalalete iki fuzuli vekil olan nefis ve şeytanla giriştiğim bu muharebelerde muzaffer oldum.
Kur’an, Üstadımıza tam bir tahassungâh (sığınak) olmuş. Üstad Hazretleri Kur’an’ın kal’a-i kudsiyesine sığınmış ve Kur’an’dan aldığı ders sayesinde nefis ve şeytanla yaptığı muharebelerde muzaffer olmuş.
Üstad Hazretleri nefis ve şeytan hakkında “fuzuli vekil” dedi. “Fuzuli” ifadesi fıkıhta bir terimdir. Bir kimsenin hukuki temsilcisi olmadığı hâlde onun adına hukuki işlemde bulunan kişiye “fuzuli” denir.
Şeytan ve nefis de böyle fuzuli bir vekildir. Ehl-i tuğyan ve ehl-i dalalet onlara vekâlet vermediği hâlde kendilerine vazife çıkarmışlar ve küfür yolunda onların vekili olmuşlar.
Yazar: Sinan Yılmaz