33. Her şeyin bir Malik-i Vahid’in malı olduğuna, bir Mutasarrıf-ı Vahid’in tasarrufu altında olduğuna…
Katre mütalaasına devam ediyoruz:
وإن تشابُهَ الآثار المنتظمة المتناظرة şüphesiz muntazam ve benzer olan eserlerin teşabühü كنجوم السماوات semavatın yıldızları gibi وتناسُبَ الآثار المتلاحظة ve görünen eserlerin tenasübü كأزاهير الأرضين yerlerin çiçekleri gibi الدالَّيْن delalet eden على أن الكلَّ مالُ مالكٍ واحد her şeyin bir Malik-i Vahid’in malı olduğuna وتحت تصرّفِ متصرف واحد ve bir Mutasarrıf-ı Vahid’in tasarrufu altında (olduğuna) ومصدرُهم قدرةُ واحدٍ ve masdarlarının bir kudret-i Vahid (olduğuna) يفتحان منفذا نظارا أيضا (bu teşabüh ve tenasüb) dahi (matluba) bakan bir menfez açar تشهد الكائنات فيه بهذا اللسان kâinat onda (bu menfezde) bu lisanla şehadet eder الله لا إله إلّا هو Allah, Ondan başka hiçbir ilah yoktur.
Şüphesiz, her şeyin bir Malik-i Vahid’in malı olduğuna, bir Mutasarrıf-ı Vahid’in tasarrufu altında olduğuna ve masdarlarının bir kudret-i Vahid olduğuna delalet eden; semavatın yıldızları gibi, muntazam ve benzer olan eserlerin teşabühü ve yerlerin çiçekleri gibi, görünen eserlerin tenasübü dahi (matluba) bakan bir menfez açar. Kâinat bu lisanla onda, Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet eder.
İzah: Üstadımız “âsâr-ı muntazama” dedi ve buna semavatın yıldızlarını örnek gösterdi. Evet, yıldızlar muntazam eserlerdir. Yapılarından tutun şekillerine kadar, hareketlerinden tutun işleyişlerine kadar, birbirleriyle münasebetlerinden tutun ölümlerine kadar, her şeylerinde bir intizam vardır. Astronomi ilmi bu intizamı inceleyen ve ortaya koyan bilim dalıdır.
Semavatın âsâr-ı muntazaması olan yıldızlar arasında bir teşabüh (birbirine benzeme) vardır. Meteorlardan galaksilere, nötron yıldızlarından kuasarlara kadar, yaratılan ne varsa hepsinin hidrojeni bir, helyumu bir, karbonu bir, ışığı bir, hülasa bütün maddeleri birdir. Yine meydana geliş tarzları bir, işleyişleri bir; termonükleer reaksiyonlardan çekim gücüne kadar bütün hareketlerinde hâkim olan kanunlar birdir.
— Bu kadar birlik unsurundan bir tanesi bile tesadüf ile izah edilemezken, hepsinin birden kâinatın her yanında hükmünü icra etmesi, bütün kâinatın tek bir elden yaratılıp idare edildiğini ispat etmez mi?
— Eğer -hâşâ- Allah inkâr edilirse, yıldızlar arasındaki bu müşabehet neyle izah edilecek?
Semavatın yıldızları arasında bir teşabüh olduğu gibi, arzın çiçekleri ve hayvanatı arasında da bir tenasüb (benzerlik) vardır. Üstad Hazretleri bu tenasübü Lem’alar Risalesi’nde şöyle beyan ediyor:
“Bir nevin efradı arasındaki tevafuk ve bir cinsin envâı arasında âzâ-yı esasiyede bulunan müşabehet…”
Meseleyi biraz açalım:
Bir elma ağacı diğer elma ağaçlarıyla aynıdır. Yaprakları, çiçekleri ve meyveleri birbirine benzer. Bu, efrad arasındaki tevafuktur.
Elma ağacı diğer ağaçlara birebir benzemez. Ancak âzâ-yı esasiyede (esas azalarda) bir benzerlik vardır. Hepsinin kökü, dalları; yaprak, çiçek ve meyveleri vardır. Bu, nevler arasındaki müşabehet yani benzerliktir.
Yine bir bülbül diğer bülbüllerle aynıdır. Bu kuşu nerede görseniz, “Bu bülbüldür.” dersiniz. Bu, efrad arasındaki tevafuktur.
Bülbül diğer kuşlara birebir benzemez. Ancak aza-yı esasiyede bir benzerlik vardır. Hepsinin kanadı, gözü, ayağı, gagası ve birbirine benzeyen azaları vardır. İşte bu, nevler arasındaki müşabehet yani benzerliktir.
Yine bir gül diğer güllerle aynıdır. Nerede bu çiçeği görseniz, “Bu güldür.” dersiniz. Bütün güller birbirine benzer. Bu, efrad arasındaki tevafuktur.
Gül diğer çiçeklerle birebir benzemez. Ancak aza-yı esasiyede bir benzerlik vardır. Hepsinin bir sapı, yaprağı ve çiçeği vardır. Bu, nevler arasındaki benzerliktir.
— Peki, bir nevin fertleri arasındaki tevafuk ve bir cinsin nevleri arasındaki müşabehet neyi ispat eder?
Üzerlerinde işleyen kalemin vahdetini ve hepsinin aynı elden çıktığını ispat eder. Eğer farklı bir el karışsaydı, karışıklık olur ve bu tenasüb olmazdı. Madem karışıklık yok ve bir benzerlik var, o hâlde hâlıkları bir, mucidleri bir ve rableri birdir.
Üstadımız Lem’alar Risalesi’nde bu hakikati anlatırken “tevafuk” ve “müşabehet” kelimelerini kullandı. Burada ise “tevafuk” kelimesine bedel “tenasüb”ü, “müşabehet” kelimesine bedel de “teşabüh”ü kullandı.
Netice: Semavat, âsâr-ı muntazaması olan yıldızlardaki teşabühün lisanıyla; yeryüzü, eserleri olan nebatat ve hayvanattaki tenasübün lisanıyla اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ der; hâlıklarının bir olduğunu ilan eder, vahdete şehadet eder ve ikinci bir eli reddeder.
Yazar: Sinan Yılmaz