4. Ben gördüğümden başkasını yazmadım. Öyle ki zıddına bir imkân-ı vehmî kalmadı…
Katre mütalaasına devam ediyoruz:
فما كتبتُ ben yazmadım إلّا ما o şey müstesna شاهدتُ gördüm.
Ben (bu risalede) gördüğümden başkasını yazmadım.
Ya da: Ben (bu risalede) ancak gördüğümü yazdım.
بحيث öyle ki لم يبق kalmadı لنقيضه zıddına عندي bana göre إمكانٌ وهمي bir imkân-ı vehmî.
Öyle ki bana göre, zıddına bir imkân-ı vehmî kalmadı.
İzah: İmkân-ı vehmî: Bir şeyi hayalî ve vehmî olarak mümkün görmektir. Üstadımız hayale ve vehme dahi bu kapıyı kapamış. Nerede kaldı, akıl ve fikir bunlara ihtimal verebilsin?
Üstad Hazretleri bu risaledeki hakikatleri, zıtlarına bir imkân-ı vehmî kalmayacak derecede beyan etmiş. Mesela:
– Allah’ın vücub-u vücudunu öyle ispat etmiş ki küfrün ihtimalini yerle bir etmiş.
– Allah’ın birliğini öyle beyan etmiş ki şirkin ihtimalini yok etmiş.
– Allah’ın nihayetsiz kuvvet ve kudretini öyle izah etmiş ki zıddının zerre miskal ihtimali kalmamış. Ve hakeza…
فأُشيرُ بعضا bazen işaret ediyorum إلى حقيقة طويلة uzun bir hakikate مع دليلها deliliyle birlikte بقيدٍ أو صفة bir kayıtla veya bir sıfatla اندمج gizlendi دليلُ الحُكم hükmün delili فيهما ikisinde يُعرف بالدقة dikkat ile bilinir.
Bazen deliliyle birlikte uzun bir hakikate, hükmün delili içinde gizlenen bir kayıtla veya bir sıfatla işaret ediyorum. (Bu da) dikkat ile bilinir.
İzah: Eserin mütalaasında da göreceğiniz gibi, Üstad Hazretleri çok derin ve izahı uzun olan hakikatlere birkaç cümleyle işaret ediyor. Bazen bir kayıt veya bir sıfatla, üzerine 10 sayfa yazılabilecek bir hakikate işaret ediyor. Hükmün delilini de bu kaydın ve sıfatın içine bırakıyor.
Bundan da şu anlaşılıyor: Demek bu eser çok ince tetkik edilmeli, çok derin mütalaa edilmeli; mümkünse ehli ile okunup onun birikiminden istifade edilmeli. Yoksa çok nükteler kaybolur, hakikatler gizlenir.
وما صرّحتُ ve apaçık söylemedim ليُحِسَّ بالمرام meramı hissetsin diye من احتاج ihtiyaç duyan ولا يشتغِلَ ve meşgul olmasın diye مَن لم يحتجْ ihtiyaç duymayan فيحتاج sonra muhtaç olur.
İhtiyaç duyan meramı hissetsin diye ve ihtiyaç duymayan meşgul olmasın diye -ki sonra muhtaç olur- apaçık söylemedim.
Biraz genişletsek: İhtiyaç duyan meramı hissetsin diye apaçık söylemedim. Yine ihtiyaç duymayan meşgul olmasın diye apaçık söylemedim ki sonra muhtaç olur.
İzah: Üstad Hazretleri ifade-i meramı biraz kapalı yazmış. Burada kapalı yazmasının sırrını beyan etti. Sır şu: Bizim gibi muhtaç olanlar sadece hissetsin, tam anlayıp idrak etmesin. Hissetmek bizler için yeterlidir. İhtiyaç duymayanlar ise boşuna meşgul olmasın. Onların dikkatini celbetmeye ve tahrik etmeye gerek yok. Eğer meşgul olurlarsa sonra muhtaç olurlar…
Bu sırdan dolayı Üstad Hazretleri ifade-i meramı kendi zevkine ve fehmine göre yazmış. Bu da kapalı olmasına sebep olmuş.
أظن أنّ جريانَ هذا الزمان ben zannediyorum ki bu zamanın cereyanı يُلقي العقولَ والقلوبَ akılları ve kalpleri atıyor في المهالك tehlikelere التي öyle tehlikeler ki أمَرَّني القدرُ عليها kader beni onlara sürükledi.
Ben zannediyorum ki bu zamanın cereyanı akılları ve kalpleri, kaderin beni kendisine sürüklediği tehlikelere atıyor.
فهذا الأثرُ bundan dolayı bu eser يمكن أن يكون olması mümkün olur نافعا faydalı بإذنه تعالى Allahu Teâlâ’nın izniyle لبعض الْمُصابِين kendisine musibet dokunanların bir kısmına ومن الله التوفيق tevfik Allah’tandır.
Bundan dolayı bu eserin, kendisine musibet dokunanların bir kısmına -Allahu Teâlâ’nın izniyle- faydalı olması mümkündür. Tevfik Allah’tandır.
İzah: İşte bize bir hazine! Bizleri çok vehimlerden kurtaracak bir risaleyi mütalaa edeceğiz. Bu büyük bir nimet ve ihsandır. Üstadımızın nefis ve şeytanını susturan ve ilzam eden hakikatler elbette bizim nefis ve şeytanımızı da susturur ve ilzam eder.
İfade-i meramın tercümesi ve mütalaası bitti. İnşallah Katre de bu suhuletle biter. Dua ile fakire himmet edin!..
Yazar: Sinan Yılmaz