a
Ana SayfaYirmi Beşinci Lem'a7. Altıncı deva-1: Ey elemden teşekki eden hasta! Senden soruyorum, geçmiş ömrünü düşün…

7. Altıncı deva-1: Ey elemden teşekki eden hasta! Senden soruyorum, geçmiş ömrünü düşün…

ALTINCI DEVA-1

Ey elemden teşekki eden hasta! Senden soruyorum, geçmiş ömrünü düşün ve o ömürde geçmiş, lezzetli safa günleri ve bela ve elemli vakitlerini tahattur et. Herhalde ya oh ya ah diyeceksin. Yani ya “Elhamdülillah şükür” veyahut “vâ-hasretâ, vâ-esefâ” kalbin veya lisanın diyecek. (25. Lem’a)

(Teşekki eden: Şikâyet eden / Tahattur et: Hatırla / Vâ-hasretâ: Vah vah / Vâ-esefâ: Esefler olsun, yazıklar olsun)

Şimdi maziye daldım, geçmişe bakıyorum… Kalbime nice ohlar ve ahlar geliyor. Geçmişteki bazı hatırat bana oh dedirtip şükür ettirirken, bazısı of dedirtip üzüyor. Sanki kalbimde iki tane kapı var. Bir kapıdan neşe ve sürur giriyor, diğer kapıdan gam ve keder…

Dikkat et, sana ‘Oh elhamdülillah, şükür.’ dedirten, senin başından geçmiş elemler, musibetlerin düşünmesi, bir manevi lezzeti deşiyor ki senin kalbin şükreder. Çünkü elemin zevali lezzettir. O elemler, o musibetler zevaliyle, ruhta bir lezzet irsiyet bırakmış ki düşünmekle deşilse ruhtan bir lezzet akıyor, şükürler takattur ediyor. (25. Lem’a)

(Zeval: Yok oluş, sona erme / Takattur ediyor: Damlıyor / İrsiyet: Kalıtım, veraset)

Mesela mazide olduğum bir ameliyatı, geçirdiğim şiddetli bir hastalığı, maddi sıkıntı içinde olduğum bir hâli ve bunlar gibi yaşadığım bir zorluğu bugün hatırladığımda, “Elhamdülillah, ya Rabbi sana sonsuz şükürler olsun. O zor zamanlar bitti gitti.” diyorum. Geçmiş musibetleri düşünmek bugün lezzet veriyor. Kalbim ve lisanım bin şükür ediyor.

Bu hâlin sebebi, zeval-i elemin lezzet olmasıymış. Yani elemin bitmesi ve sona ermesi bir lezzetmiş. Geçmişteki elemler de gelmiş geçmiş, bugün onlardan geriye kurtulmanın lezzeti kalmış.

Hatta tevafuktur ki: Yaklaşık 60-70 gün önce öyle bir sıkıntı geçirdim ki elli yıllık ömrümde böylesini görmedim… O imtihan 15-20 gün sürdü. O günden bugüne kadar neredeyse her gün o hâlin geçmesine şükrediyor, bitmesinden hadsiz bir lezzet alıyorum.

Sanki o sıkıntı zeval bulmakla ruhumda bir lezzeti irsiyet bırakmış. Yani o sıkıntıdan kalıtım yoluyla sanki ruhuma bir lezzet geçmiş. Hani insana annesinden, babasından veya bir akrabasından bir hâl irsiyet olarak geçer ya; aynen bunun gibi, elem de -zevaliyle birlikte- ruhumda bir lezzet irsiyet bırakmış. Ne zaman o sıkıntıyı düşünsem ruhumdan bir lezzet akıyor. Hani güzel kokan bir şeyi karıştırmakla güzel koku yayılır ya; aynen bunun gibi, o musibeti düşünmekle deştiğimde ruhumdan lezzet akıyor; dilimden ve kalbimden şükür damlıyor.

Sözün özü: Geçmiş sıkıntılı günler bugün ruha lezzet veriyor; kalbe ve lisana bin şükür ettiriyor.

Sana “vâ-esefâ, vâ-hasretâ” dedirten, eski zamanda geçirdiğin lezzetli ve safalı o hâllerdir ki zevalleriyle, senin ruhunda daimî bir elem irsiyet bırakıp, ne vakit düşünsen o elem yine deşiliyor, esef ve hasret akıtıyor. (25. Lem’a)

(Vâ-esefâ: Esefler olsun, yazıklar olsun / Vâ-hasretâ: Vah vah)

Gerçekten de geçmişte geçirdiğimiz güzel günler ve yaşadığımız keyifli anlar bugün bizi ne kadar çok üzüyor!.. Ben bu hâli en çok gençliğini şöhretle geçirmiş ehl-i dünyada görüyorum. Onlara bir dokunsanız bin ah işitiyorsunuz.

Gerçi bizim hâlimiz de onlardan farklı değil. Gafletle geçen her keyifli anımız bugün bizi üzüyor. Geçmiş musibetler ve sıkıntılı hâller ruhta lezzeti irsiyet bıraktığı gibi, geçmişin lezzetli ve safalı hâlleri de ruhta daimî bir elemi irsiyet bırakıyor. Ne vakit o hatıra düşünülse o elem deşiliyor, ondan da esef ve hasret akıyor.

Ben bu hâli çok yaşıyorum. Hele babamı kaybettikten sonra bu hâli belki günde on defa yaşar oldum. Babam ki benim için dünyada ondan daha kıymetlisi yoktu. Dünya ve içindekiler bir yana, babam bir yana…

Babamla birlikte geçmişte yaşadığım keyifli anlar şu an beni o kadar yakıyor ki ne yapsam bu yangından çıkamıyorum. “Zeval-i nimet elemdir.” hükmünü bütün ruhumla ve canımla tasdik ediyorum.

Madem bir günlük gayrimeşru lezzet, bazen bir sene manevi elem çektiriyor. Ve muvakkat bir günlük hastalıkla gelen elem, çok günler manevi lezzet-i sevapla beraber, zevalindeki halas ve kurtulmaktan gelen manevi lezzet vardır. Senin başındaki şimdilik bu muvakkat hastalığın neticesi ve içyüzündeki sevabı düşün, “Bu da geçer yahu!” de, şekva yerinde şükret. (25. Lem’a)

(Muvakkat: Geçici / Lezzet-i sevap: Sevabın lezzeti / Zeval: Yok olma, sona erme / Halas: Kurtuluş / Şekva: Şikâyet)

Madem hakikat mütalaa ettiğimiz gibidir. Geçmişin musibetleri bugün bize lezzet veriyor; geçmişin lezzetleri ise bugün bize acı çektiriyor. Hele geçmişin lezzetleri gayrimeşru ise bazen bir dakikası bir sene elem çektiriyor. O hâlde bize düşen, “Bu da geçer yahu!” deyip, hâlihazırdaki hastalığa ve musibete sabretmektir.

Gün gelecek bu hastalık da geçecek. Ama ruhumuzda lezzetini irsiyet bırakıp öyle geçecek. Gelecekte bugünü bize düşündürmekle çok şükür ettirecek. Hem sevabını bırakıp gidecek. O hâlde gam ve keder manasızdır.

Tabii konuşmak farklı, yaşamak farklı… Bilmek farklı, uygulamak bütün bütün farklı… Cenab-ı Hak bizlere, hastalık ve musibetlere böyle bakabilmeyi nasip etsin. Mütalaasını yaptığımız hakikati ruhumuza ve kalbimize işletsin. Bizleri kitap yüklenmiş merkep olmaktan muhafaza etsin. Âmin.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin