1. Hastalara bir merhem, bir teselli, manevi bir reçete…
Risale-i Nur ile 23 yaşında tanıştım. Şu an 53 yaşındayım. Bu 30 sene boyunca Risaleleri mütalaa ettim, sohbetler yaptım, şerhler yazdım. Ancak son birkaç senede bende bir şeyler değişti. Şöyle ki:
Eski Sinan risale sohbetlerini başkası için yapıyor, yazdıklarını da başkası için yazıyordu. Sanki kendisi müstağni ve manevi yaraları yokmuş gibi kendini pek muhatap almıyordu.
Yeni Sinan ise sadece nefsiyle konuşuyor ve mütalaayı kendini muhatap ederek yapıyor. Sanki vesveseye ve şüpheye düşmüş, manevi yarasını hissetmiş, Üstad Hazretlerinin kapısını çalmış. Üstad Hazretleri de kapıyı açıp, “Buyur evladım.” demiş. Sinan derdini Hazreti Üstada anlatmış. Üstad Hazretleri de ona bir risale uzatıp, “Şifan bundadır. Nefsini muhatap ederek mütalaa eyle. İnşallah aradığını bulacaksın.” demiş. Sinan da o eseri almış, mütalaaya başlamış…
İşte yeni Sinan Risale-i Nurlara böyle bakıyor ve sadece nefsi için okuyor. Yazarak daha iyi mütalaa ettiği için de yazıyor, gönlüne gelen manaları kâğıda döküyor. Sonra da belki onun gibi muhtaç birisi vardır diye sitesine ekliyor. Kaç kişinin okuduğuna bakmıyor. Yeni Sinan için ha bir kişi okumuş ha bin kişi; fark etmiyor. Çünkü nazarı nefsinde, başkalarıyla uğraşmıyor.
Bunları yazma sebebim şu: Şu an 53 yaşındayım. Artık gençlik uçtu gitti, ihtiyarlığın sabahı doğdu. Hastalıklar yavaş yavaş siperlerinden çıkıp bana hücum etmeye hazırlanıyor. O hâlde bana bir teselli lazım. Sadece bilgi olarak değil, meleke olarak lazım. Yani hakikatler meleke olmalı ve hastalıklar geldiği zaman o melekeyle bakmalı.
İşte bu sebepten arzu ettim ki Hastalar Risalesi’ni nefsimi muhatap alarak mütalaa edeyim. Yarın hastalıklar kapımı çaldığında bu risaledeki hakikatler bana teselli versin. Hem mütalaa ederken gönlüme doğan manaları o vakit tekrar ve tekrar okur, bir nur bulmaya çalışırım.
Bu sebepten Hastalar Risalesi’nin mütalaasına başlıyorum. Rabbim evvela manevi hastalıklarımıza şifa versin. Sonra isabet edecek maddi hastalıklara karşı sabır ve teselli ihsan etsin. Bu mütalaada muhatap nefsimdir. Onunla konuşacak ve hakikati ona kabul ettirmeye çalışacağım. İnayet ve tevfik Allah’tandır.
Şunu da ifade edeyim: Hastalar Risalesi her ne kadar hastalara teselli için yazılmış olsa da tek konusu teselli değildir. Bu risalede birçok konu iç içe işlenmiştir. Mesela:
– Bu risalede insanın hikmet-i hilkati (yaratılışının hikmeti) var.
– Sabrı kullanmanın yöntemi var.
– Halis tevhid var.
– Hastalık ve musibetlerin sebeb-i hilkati (yaratılış sebebi) var.
– Tevekkül var, şükür var.
– Dünyanın fâni ve geçici olduğunun dersi var.
– İbadetin kısımları var.
– Hastalığın manası var.
– İnsanın aczi ve zaafı var.
– Ölümün hakiki yüzü var.
Var da var… Dolayısıyla bu risaleyi sadece hastalığa bir teselli olsun diye değil, bütün bu manaları mütalaa için okumak lazım. Yine bu sırdan dolayı, hasta olmayan birisi diyemez ki: “Ben hasta değilim, bu risalenin mütalaasına ihtiyacım yok.”
Böyle diyemez, zira teselliye ihtiyacı olmasa da diğer cihetlerin dersine ihtiyacı vardır.
Cenab-ı Mevla, bu risaleden azami mertebede istifadeyi bizlere nasip etsin diyor ve hazinenin kapısını açıyorum:
YİRMİ BEŞİNCİ LEM’A
Yirmi beş devadır.
Hastalara bir merhem, bir teselli, manevi bir reçete, bir iyadetü’l-mariz ve geçmiş olsun makamında yazılmıştır. (25. Lem’a)
(İyadetü’l-mariz: Hasta ziyareti)
Ey nefsim! Sakın zannetme ki bu risale sadece maddi hastalıklarına bir merhem, bir teselli ve manevi bir reçetedir. Hayır, çok manevi hastalıklarına da bir merhem ve şifadır. Bu sebeple, bu risaleyi çok iyi anlamak ve zikredilecek hakikatleri ruhuna ve kalbine işletmek zorundasın. Bunun da tek yolu hakikatler üzerinde tefekkür etmek ve nefsi hakikate muhatap etmektir. Ben de inşallah tefekkürle ve nefsimi muhatap ederek mütalaa edeceğim ve -Allah’ın inayetiyle- birçok teselli ve şifayı bu risalede bulacağım.
İHTAR VE İTİZAR
Bu manevi reçete, bütün yazdıklarımızın fevkinde bir süratle (Haşiye) telif edildiği gibi, hem umuma muhalif olarak tashihata ve dikkate vakit bulmayarak, telifi gibi gayet süratle, ancak bir defa nazardan geçirildi. Demek, müsvedde-i evvel hükmünde müşevveş kalmıştır. Kalbe fıtri bir surette gelen hatıratı, sanatla ve dikkatle bozmamak için yeniden tetkikata lüzum görmedik. Okuyan zatlar, hususen hastalar bazı nahoş ibarelerden veyahut ağır kelimelerden ve ifadelerden sıkılıp gücenmesinler, bana da dua etsinler. (25. Lem’a)
(Haşiye: Bu risale dört buçuk saat zarfında telif edilmiştir. Evet Rüşdü, Evet Re’fet, Evet Hüsrev, Evet Said).
(Fevkinde: Üstünde / Tashihat: Düzeltmeler / Nazardan geçirildi: Gözden geçirildi / Müsvedde-i evvel: İlk müsvedde / Müşevveş: Karışık / Fıtri: Tabii olarak / Hatırat: Hatıralar)
Üstad Hazretleri bu risalenin yazımına dair bazı bilgiler verdi. Metin açık olduğundan izahına gerek duymuyoruz. Birinci devayı sonraki derste mütalaa edeceğiz.
Yazar: Sinan Yılmaz