a
Ana SayfaYirmi Beşinci Lem'a2. Birinci deva: Ey biçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır.

2. Birinci deva: Ey biçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır.

Hastalar Risalesi mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اَلَّذِينَ اِذَا اَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ ۞ وَالَّذِى هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ ۞ وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ

Mana: Onlara bir musibet isabet ettiğinde, “Biz Allah’ın mülküyüz ve ancak Ona dönücüleriz.” derler. (Bakara 156)

Mana: O Allah ki beni doyurur ve içirir. Hasta olduğumda bana şifa verir. (Şuara, 79-80)

Şu lem’ada, nev-i beşerin on kısmından bir kısmını teşkil eden musibetzede ve hastalara hakiki bir teselli ve nâfi bir merhem olabilecek yirmi beş devayı icmalen beyan ediyoruz. (25. Lem’a)

(Nev-i beşer: İnsanlar / Nâfi: Faydalı / İcmalen: Özet olarak)

BİRİNCİ DEVA

Ey biçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi olur. (25. Lem’a)

Ey nefsim! Allahu Teâlâ sana ömür sermayesini vermiş. Her sermaye bir ticaret içindir.

— Peki, sen ticaretinde ne kazandın?

— Bu sermayeyle hangi kârı elde ettin?

Zerre miskal kârın olmadı. Sermayeni yedin bitirdin, bir gecede zayi ettin. Ne bir meyvesi var ne de bir neticesi…

Sana verilen bu hastalık, kalan ömrünün meyvedar olması içindir. Hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır. Sabretmen şartıyla, hastalığının her bir dakikası bir gün ibadet hükmündedir. Hem çok günahlarına kefarettir. Hem seni gafletten uyandırır; aczini ve zaafını ihtar eder. Bununla da hakiki vazifende çalıştırır.

O hâlde hastalıktan şikâyet etme, şükret. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi olur. Senin ömür sermayenin ise hiçbir meyvesi yoktur!

Hem rahat ve gafletle olsa pek çabuk gidiyor. (25. Lem’a)

Ey nefsim! Şöyle dönüp bir ömrüne baksana… Sanki bir gün gibi geçmiş. Afiyet sana nasıl da gaflet vermiş; yıllar dakika gibi geçmiş. Ömrünün böyle çabuk geçmesi, yılların bir gün gibi gelmesi, hep senin rahatından ve rahatın verdiği gaflettendir.

Sıkıntı içinde bir yıl geçiren, “Bu yıl bana on yıl gibi geldi.” derken, sen “On yıl bana bir gün gibi geldi.” diyorsun. Şimdi bu hâlinin sebebini öğrendin mi? Sebebi, rahat döşeğinde gafletle geçmesiymiş.

Hastalık, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor; ta meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin. (25. Lem’a)

(Meyvedar: Meyveli)

— Ey nefsim! Sen ne istiyorsun?

Eğer kâr istiyorsan, hastalıklar sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor; kârını birden bine çıkarıyor.

Yok, kâr değil, ömrünün çabuk geçmemesini istiyorsan, hastalık bunu da sağlıyor. Hayatın çabuk geçmesine meydan vermiyor; tutuyor, uzun ediyor.

İşte sana iki kâr… O hâlde bırak hastalık vazifesini yapsın. Ömrünü büyük kârlarla meyvedar etsin; zamanı sana uzatsın, genişletsin. Bu neticeleri verdikten sonra da seni bırakıp gitsin. Sana yaraşan, o güne kadar sabretmek ve şükür içinde mukabele etmektir.

İşte ömrün hastalıkla uzun olmasına işareten bu darb-ı mesel dillerde destandır ki: Musibet zamanı çok uzundur, sefa zamanı pek kısa oluyor. (25. Lem’a)

(Darb-ı mesel: Meşhur söz)

Evet, musibet zamanı uzundur. Hapistekilere zaman geçmez, hastalara zaman geçmez, dertlilere zaman geçmez, sevdiğinden uzak olanlara zaman geçmez ve hakeza…

Sefa zamanı ise kısadır. Vallahi ben bunu nefsimde tasdik ediyorum. Yaşım elli üç. Cenab-ı Mevla, kemal-i kereminden beni nazenin bir bebek gibi büyüttü; ayağıma diken dahi batırmadı. Şimdi ömrüme bakıyorum; bu elli sene sanki bir gün gibi geçmiş…

Şimdi ey nefsim! Bu devada sana iki teselli var:

1. Hastalığın ömür sermayesini büyük kârlarla meyvedar ediyor.

2. Hayatın çabuk geçmesine meydan vermeyip tutuyor, ömrü uzatıyor.

Şimdi bu tesellileri düşün ve şükret! Hastalığın verdiği geçici sıkıntılara aldırma. Zira meyvesi sıkıntısından bin kat daha büyüktür.

Şimdi, mütalaasını yaptığımız kısmı bir daha okuyalım:

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اَلَّذِينَ اِذَا اَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ ۞ وَالَّذِى هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ ۞ وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ

Şu lem’ada, nev-i beşerin on kısmından bir kısmını teşkil eden musibetzede ve hastalara hakiki bir teselli ve nâfi bir merhem olabilecek yirmi beş devayı icmalen beyan ediyoruz. 

BİRİNCİ DEVA

Ey biçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi olur. Hem rahat ve gafletle olsa pek çabuk gidiyor.  Hastalık, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor; ta meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin.

İşte ömrün hastalıkla uzun olmasına işareten bu darb-ı mesel dillerde destandır ki: Musibet zamanı çok uzundur, sefa zamanı pek kısa oluyor. (25. Lem’a)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin