a
Ana SayfaYirmi Beşinci Lem'a25. Yirmi üçüncü deva: Ey kimsesiz, garib, biçare hasta! Hastalığınla beraber kimsesizlik…

25. Yirmi üçüncü deva: Ey kimsesiz, garib, biçare hasta! Hastalığınla beraber kimsesizlik…

YİRMİ ÜÇÜNCÜ DEVA

“Ey kimsesiz, garib, biçare hasta! Hastalığınla beraber kimsesizlik ve gurbet, sana karşı en katı kalpleri rikkate getirirse ve nazar-ı şefkati celbederse…” (25. Lem’a)

(Rikkat: Şefkat / Nazar-ı şefkat: Şefkatli bakış)

Bu bahsi Yirmi Birinci Devada mütalaa etmiştik. Dileyenler bu cümlenin şerhi olarak Yirmi Birinci Devayı tekrar okuyabilirler.

Metnin devamını yavaş yavaş ve tefekkür ede ede okuyalım, daha sonra üzerinde mütalaa yapalım:

“Acaba Kur’an’ın bütün surelerinin başlarında kendini rahmanu’r-rahîm sıfatıyla bize takdim eden… ve bir lem’a-i şefkatiyle umum yavrulara karşı umum valideleri, o harika şefkatiyle terbiye ettiren… ve her baharda bir cilve-i rahmetiyle zemin yüzünü nimetlerle dolduran… ve ebedî bir hayattaki cennet, bütün mehasiniyle bir cilve-i rahmeti olan… senin Hâlık-ı Rahîm’ine iman ile intisabın… ve onu tanıyıp hastalığın lisan-ı acziyle niyazın… elbette senin bu gurbetteki kimsesizlik hastalığın… her şeye bedel O’nun nazar-ı rahmetini sana celbeder. Madem O var, sana bakar, sana her şey var.

Asıl gurbette, kimsesizlikte kalan odur ki iman ve teslimiyetle O’na intisap etmesin veya intisabına ehemmiyet vermesin.” (25. Lem’a)

(Lem’a-i şefkat: Şefkatin bir parıltısı / Cilve-i rahmet: Allah’ın rahmetinin bir tecellisi / Mehasin: Güzellikler / Hâlık-ı Rahîm: Çok merhametli olan yaratıcı / Nazar-ı rahmet: Merhametle bakış)

Üstad Hazretleri, Allahu Teâlâ’nın rahmetini ve şefkatini dört maddeyle nazara verdi:

1. Allahu Teâlâ kendini rahman ve rahim olarak tanıtmış ve Kur’an’ın bütün surelerinin başında (Tevbe suresi hariç) rahmanu’r-rahîm sıfatıyla kendini bizlere takdim etmiş. Malumunuz, surelerin başında besmele vardır; besmelede de rahman ve rahim sıfatları zikredilir.

2. Bütün validelerin, evlatlarına karşı olan şefkat ve merhameti, Allah’ın Rahim isminin bir tecellisidir. O tecelli ile valideler evlatlarına musahhar olmuş; korkak tavuk yavrusu için köpeğe saldırmış.

3. Her baharda zemin yüzünün bir sofra yapılması ve hadsiz nimetlerle doldurulması ism-i Rahman ve Rahim’in bir tecellisidir; belki milyonlar perdelerden geçmiş zayıf bir gölgesidir.

4. Ebedî cennet bütün güzellikleriyle birlikte, Allah’ın şefkatinin bir cilvesi ve rahmetinin bir lem’asıdır.

Şimdi ben nefsime dönüyor, hem bu maddeleri hem de metnin devamını enfüsi bir şekilde tefekkür ediyorum:

Ey nefsim! Sen kimin kulusun ve kimin mahlukusun? Sahibin kimdir?

Bil ki sen öyle bir Zatın kulusun ki: O Zat kendini Rahman ve Rahim olarak tanıtıyor; “Ben rahmanım ve rahimim.” diyor.

Yine sen öyle bir Rabbin mahlukusun ki: Bütün validelerin evlatlarına karşı olan şefkatleri O’nun bir tecelli-i şefkatidir. Yani ey nefsim! Eğer hayalinin gücü yetiyorsa, şu âlemin yaratılışından kıyamete kadar, var olan ve var olacak bütün nebatî, hayvanî ve insanî valideleri topla… Sonra hepsinin kalbinden evlatlarına karşı olan şefkati al ve üst üste koy… Belki bu tecessüm etmiş şefkatin ucu güneşe dayanır.

İşte bu toplam şefkat, Allah’ın şefkatinin sadece bir lem’ası ve zayıf bir cilvesidir. Artık Allah’ın zatî şefkati nasıldır, var sen tasavvur et!

Yine ey nefsim! Sen öyle bir Sâniin masnuusun ki: Şu yeryüzü O’nun bir sofrası, bahar ise bu sofranın bir gül destesidir.

– O’dur ağaçların dallarını rahmetinin eli yapan ve her türlü meyveyi bizlere uzatan.

– O’dur toprağı bir kazan yapıp içinde her türlü nebatatı pişiren.

– O’dur zehirli bir böceğin eliyle balı yediren ve elsiz bir böceğin eliyle ipeği giydiren.

– O’dur koyun ve keçi gibi hayvanatı bizlere birer süt çeşmesi yapan…

İşte sen böyle rahman ve rahim olan bir Zatın masnuusun.

Yine ey nefsim! Sen öyle bir Malikin memlûküsün ki: Ebedî cennetin bütün güzellikleri, bütün nimetleri ve bütün lezzetleri sadece O’nun bir cilve-i rahmetidir. İşte sen böyle bir Zatın memlûküsün.

Ey nefsim! Böyle bir Hâlık-ı Rahîm’e iman ile intisab etmek, O’nu tanıyıp sevmek, hastalığın lisan-ı acziyle ona niyaz etmek sana kâfi değil midir?

Bütün hastalıklarına ve kimsesizliğine, O’nun her şeye bedel olan nazar-ı rahmeti yetmez mi?

Ey nefsim! Madem Allah var ve madem rahmandır ve rahimdir, O sana bakar; öyleyse sana her şey var!..

Asıl hasta, garip ve kimsesiz o dur ki iman ve teslimiyetle O’na intisap etmesin veya intisabına ehemmiyet vermesin… Sen sakın onlardan olma. Onlardan olmaktansa ateşe atılman senin için daha evladır.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin