5. Dördüncü deva: Ey şekvacı hasta! Senin hakkın şekva değil şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun…
DÖRDÜNCÜ DEVA
Ey şekvacı hasta! Senin hakkın şekva değil şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun ve aza ve cihazatın, senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın, başka tezgâhlardan satın almamışsın. Demek, başkasının mülküdür. Onların maliki, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. (25. Lem’a)
(Şekva: Şikâyet)
Ey nefsim!
— Göz senin midir?
— El senin midir?
— Ayak senin midir?
— Sende olan aza ve cihazat senin midir?
— Bunları sen mi yaptın? Ya da ücretini verip bir tezgâhtan mı aldın?
Hayır, hiçbiri senin değildir. Sen senin değilsin ki aza ve cihazatın senin olabilsin. Madem senin değildir ve sahip olduklarına bir ücret vermemişsin, o hâlde ne diye sızlanıyor ve şikâyet ediyorsun?
Faraza bir kaza geçirdin ve kör oldun. Senin şikâyete hakkın var mıdır?
— Bu göz senin miydi ki hesabını soruyorsun?
— Sen bu gözle yıllarca gördün de hangi ücreti ödedin?
— Hangi şükrü eda ettin?
Allahu Teâlâ sana kemal-i merhametinden bir göz verdi ve bu gözle sana âlemi yıllarca temaşa ettirdi. Sen ne bir ücret ödedin ne de şükrünü eda ettin. Sonra Allahu Teâlâ seni imtihan için nimetini senden aldı ve seni kör yaptı. Senin mülkünü senden almadı, sendeki emanetini senden aldı. Mülkün sahibi O’dur. Öyleyse sen hangi hakla şikâyet ediyorsun? Bilmez misin, mülkün maliki, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder.
Yirmi Altıncı Söz’de denildiği gibi, mesela gayet zengin, gayet mahir bir sanatkâr; güzel sanatını, kıymettar servetini göstermek için miskin bir adama modellik vazifesini gördürmek maksadıyla, bir ücrete mukabil, bir saatçik zamanda, murassa ve gayet sanatlı diktiği bir gömleği, bir hulleyi o fakire giydirir. Onun üstünde işler ve vaziyetler verir. Harika enva-ı sanatını göstermek için keser, değiştirir, uzatır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam, o zata dese: “Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla verdiğin vaziyetten bana sıkıntı veriyorsun, beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun.” demeye hak kazanabilir mi? Merhametsizlik, insafsızlık ettin diyebilir mi? (25. Lem’a)
(Kıymettar: Kıymetli / Murassa: Süslenmiş / Hulle: Elbise / Enva-ı sanatını: Sanatının çeşitlerini)
Ey nefsim! Misali iyi anla, çünkü hakikat bu misal üzerine oturacak.
Modelin vazifesi, sanatkârın sanatını teşhir etmek ve o sanatın güzelliğini göstermektir. Sanatkâr, modele bir ücret verir ve onu kendi sanatına model yapar. Bazen elbisesini kısaltır, bazen uzatır. Bazen oturtur, bazen kaldırır. Elbise bazen dar olur, bazen bol. Bazen siyah olur, bazen beyaz. Model bazen yorulur, bazen dinlenir. Ve hakeza…
Hiçbir hâlde modelin şikâyete hakkı yoktur. Çünkü o, modelliğin ücretini almıştır ve varlık sebebi modelliktir. Eğer modelliğin zahmetine katlanamayacaksa ne diye sanatkâr onu tutsun ve ona bir ücret versin?
Hem asıl olan, modelin güzelleşmesi değil, sanatkârın sanatının teşhiridir. Bu sanat da bazen elbiseyi kısaltmakla, bazen uzatmakla; bazen modeli oturtmakla, bazen kaldırmakla; bazen elbiseyi daraltmakla, bazen bollaştırmakla teşhir oluyor. Tek tip elbise, sanatkârın sanatını gösteremiyor ve sanatını gizliyor.
O hâlde başka çare yok, model biraz yorulacak. Ama şikâyete hakkı da yok, çünkü ücretini fazlasıyla almış ve modellik vazifesi bitince çok daha fazlasını alacak.
Şimdi, Üstad Hazretlerinin beyanını bir daha okuyalım:
– Gayet zengin, gayet mahir bir sanatkâr,
– Güzel sanatını, kıymettar servetini göstermek için,
– Miskin bir adama modellik vazifesini gördürmek maksadıyla,
– Bir ücrete mukabil, bir saatçik zamanda,
– Murassa ve gayet sanatlı diktiği bir gömleği, bir hulleyi o fakire giydirir. Onun üstünde işler ve vaziyetler verir.
– Harika enva-ı sanatını göstermek için keser, değiştirir, uzatır, kısaltır.
– Acaba şu ücretli miskin adam, o zata dese: “Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla verdiğin vaziyetten bana sıkıntı veriyorsun, beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun.” demeye hak kazanabilir mi?
– Merhametsizlik, insafsızlık ettin diyebilir mi?
Hâşâ diyemez! Çünkü o, ücretini fazlasıyla almış bir modeldir. Hem aldığından çok daha fazlasını alacaktır.
Ey nefsim! İşte misalin hakikati:
İşte aynen bu misal gibi, Sâni-i Zülcelal sana ey hasta! Göz, kulak, akıl, kalp gibi nurani duygularla murassa olarak giydirdiği cisim gömleğini, esma-i hüsnasının nakışlarını göstermek için çok hâlât içinde seni çevirir ve çok vaziyetlerde seni değiştirir. Sen açlıkla onun Rezzak ismini tanıdığın gibi, Şâfî ismini de hastalığınla bil. (25. Lem’a)
(Sâni-i Zülcelal: Celal sahibi sanatkâr / Murassa: Süslenmiş / Esma: İsimler / Hâlât: Hâller)
Ey nefsim! Sen bir modelsin. Sâni-i Zülcelal sana vücut elbisesini vermiş ve cisim gömleğini giydirmiş. Bu gömleği de göz, kulak, el gibi maddi cihazlarla ve akıl, kalp, sır gibi manevi latifelerle süslemiş. Bunlarla da seni esma-i hüsnasına mazhar ve model eylemiş. O’nun isimlerine model olabilmen için hâlden hâle ve tavırdan tavra girmelisin.
– Rezzak (rızık veren) isminin modeli olabilmek için aç kalmalı; Şâfî (şifa veren) isminin modeli olabilmek için hasta olmalısın.
– Dâr (zarar veren) isminin sanatını teşhir edebilmek için musibete uğramalı; Mâni (meneden) isminin sanatını teşhir edebilmek için maksuduna ulaşamamalısın.
– Müzil (zelil kılan) ismine ayna olabilmek için zelil kılınmalı; Gaffar (affeden) ismine mazhar olabilmek için kusur işlemelisin.
Daha bunlar gibi onlarca isim var ki seni hâlden hâle, tavırdan tavra sokuyor. Ta ki Allah’ın esmasına mazhar olasın, o esmanın sanatını teşhir edesin ve ona bir model olasın.
Ne yani ey nefsim, sadece cemalî isimlerin mi modeli olacaktın? Sana verilen ve verilecek olan bütün ücret, sadece hoşnut olacağın isimlerin mazharı olmak için mi?
Hiç öyle değil! Vazifen modelliktir. Sanatkârın olan Allahu Teâlâ seni hangi isminin modeli yapmak isterse onu yapar. Gel, gönül hoşnutluğuyla razı ol. Zaten razı olmasan da kazasını değiştirebilecek bir kuvvet elinde yoktur.
Elemler, musibetler bir kısım esmasının ahkâmını gösterdikleri için onlarda hikmetten lem’alar ve rahmetten şualar ve o şuâat içinde çok güzellikler bulunuyor. Eğer perde açılsa tevahhuş ve nefret ettiğin hastalık perdesi arkasında, sevimli güzel manaları bulursun. (25. Lem’a)
(Ahkâm: Hükümler / Lem’alar: Parıltılar / Şualar: Işınlar / Tevahhuş: Korkmak)
Ey nefsim! Allahu Teâlâ sende esmasının ahkâmını göstermek istiyor; bunun için bir kısım musibeti sana gönderiyor. Mesela Muahhir (erteleyen) ismi bazı işlerini tehir ediyor, kazasının önüne geçiyor. Kâbız (sıkan) ismi seni sıkıyor, daraltıyor, dünyayı sana bir zindan yapıyor. Şedid (şiddetli olan) ismi seni belalara düşürüyor, sıkıntı ve zorluklarda bırakıyor. Hâfid (aşağıya indiren, alçaltan) ismi seni fakir ediyor, makamından düşürüyor ve tahttan indiriyor. Ve hakeza…
Demek, sen hâlinden şikâyet ettiğinde aslında sende tecelli eden isimden şikâyet ediyorsun. İsimden şikâyetin de müsemmaya (ismin sahibine) dönüyor.
Yine şikâyetinden anlaşılıyor ki sen vazifeni ve bu dünyaya niçin geldiğini bilmiyorsun. Eğer vazifenin modellik olduğunu bilseydin, musibetler bir kısım esmanın ahkâmını gösterdikleri için onların tecellisinden şikâyet etmez; o tecellilerde Allah’ın hikmetinden lem’alar, rahmetinden şualar ve o şualar içinde çok güzellikler bulurdun. Hem bir parça hikmet-i hilkatini (yaratılışının gayesini) bilseydin, korktuğun ve nefret ettiğin hastalıklar perdesi arkasında sevimli güzel manaları bulur, hâline şükrederdin.
Mütalaasını yaptığımız devayı bir daha okuyalım:
DÖRDÜNCÜ DEVA
Ey şekvacı hasta! Senin hakkın şekva değil şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun ve aza ve cihazatın, senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın, başka tezgâhlardan satın almamışsın. Demek, başkasının mülküdür. Onların maliki, mülkünde istediği gibi tasarruf eder.
Yirmi Altıncı Söz’de denildiği gibi, mesela gayet zengin, gayet mahir bir sanatkâr; güzel sanatını, kıymettar servetini göstermek için miskin bir adama modellik vazifesini gördürmek maksadıyla, bir ücrete mukabil, bir saatçik zamanda, murassa ve gayet sanatlı diktiği bir gömleği, bir hulleyi o fakire giydirir. Onun üstünde işler ve vaziyetler verir. Harika enva-ı sanatını göstermek için keser, değiştirir, uzatır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam, o zata dese: “Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla verdiğin vaziyetten bana sıkıntı veriyorsun, beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun.” demeye hak kazanabilir mi? Merhametsizlik, insafsızlık ettin diyebilir mi?
İşte aynen bu misal gibi, Sâni-i Zülcelal sana ey hasta! Göz, kulak, akıl, kalp gibi nurani duygularla murassa olarak giydirdiği cisim gömleğini, esma-i hüsnasının nakışlarını göstermek için çok hâlât içinde seni çevirir ve çok vaziyetlerde seni değiştirir. Sen açlıkla onun Rezzak ismini tanıdığın gibi, Şâfî ismini de hastalığınla bil.
Elemler, musibetler bir kısım esmasının ahkâmını gösterdikleri için onlarda hikmetten lem’alar ve rahmetten şualar ve o şuâat içinde çok güzellikler bulunuyor. Eğer perde açılsa tevahhuş ve nefret ettiğin hastalık perdesi arkasında, sevimli güzel manaları bulursun. (25. Lem’a)
Yazar: Sinan Yılmaz