6. Beşinci deva: Ey maraza müptela hasta! Bu zamanda tecrübemle kanaatim gelmiştir ki…
BEŞİNCİ DEVA
Ey maraza müptela hasta! Bu zamanda tecrübemle kanaatim gelmiştir ki hastalık bazılara bir ihsan-ı İlahîdir, bir hediye-i Rahmanîdir. (25. Lem’a)
Ey nefsim! Senin gibi gafiller için hastalık bir ihsan-ı İlahî ve bir hediye-i Rahmanîdir. Sen Allah’ın ihsanından ve hediyesinden şikâyet ediyorsun. Hastalık sayesinde aczini anlarsın, zaafını derk edersin; ölümü düşünür, kabri ve hesabı hatırlarsın. Bunların ikazıyla da gafletten kurtulup ubudiyetini îfa edersin. Eğer hastalık sana uğramasa sen bir firavun olur, rabliğini ilan edersin.
İşte bu cihetten hastalık sana bir definedir, bir hazinedir; bir ihsan-ı İlahî ve hediye-i Rahmanîdir.
Bu sekiz dokuz senedir, liyakatsiz olduğum hâlde, bazı genç zatlar, hastalık münasebetiyle dua için benimle görüştüler. Dikkat ettim ki hangi hastalıklı genci gördüm, sair gençlere nisbeten ahiretini düşünmeye başlıyor. Gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvanî hevesattan bir derece kendini kurtarıyor. Ben de bakıyordum, onların tahammül dâhilindeki hastalıklarını bir ihsan-ı İlahî olduğunu ihtar ederdim. Derdim ki: Kardeşim, senin bu hastalığının aleyhinde değilim, hastalık için sana karşı bir şefkat hissedip acımıyorum ki dua edeyim. Hastalık seni tam uyandırıncaya kadar sabra çalış. Ve hastalık vazifesini bitirdikten sonra Hâlık-ı Rahîm inşallah sana şifa verir. (25. Lem’a)
Ey nefsim! Madem Üstad Hazretleri hastalığın aleyhinde değil, belki lehinde; o hâlde sen de aleyhinde olma, lehinde ol. Sabret, şükret, hatta sendeki acz madenini işlettiği için telezzüz et.
Sen hastalığın sayesinde ölümü ve ahireti düşünüyor, gaflet sarhoşluğundan uyanıyor ve hayvanî hevesattan bir derece kurtuluyorsun. Hastalık olmasaydı ahiret aklına hiç gelmezdi. Gaflete dalar, zevk ve heva peşinde koşardın.
— Peki, sonun ne olurdu?
İmanını kurtaramaz ve haps-i ebedîye mahkûm olurdun.
— Şimdi, sıhhat sende nimet mi oldu?
Nimet değil, başına bela oldu. Seni gaflete sürükledi, ibadetten alıkoydu, haramları işlettirdi ve ömrünü bâd-ı heva geçirtti.
Ey nefsim! Sen sıhhatin şükrünü eda edemezsin, bundan âcizsin. Sıhhatin şükrü ibadetlere koşmak iken, sen günahlara koşar ve haramlara dalarsın. O hâlde bırak da Allahu Teâlâ günahlara koşan ayağına bir bağ vursun. Vursun da artık haramlara koşamayasın… İşte o bağ, hastalık ve musibetlerdir.
Hem derdim: Senin bir kısım emsalin sıhhat belasıyla gaflete düşüp, namazı terk edip, kabri düşünmeyip, Allah’ı unutup, bir saatlik hayat-ı dünyeviyenin zahirî keyfi ile hadsiz bir hayat-ı ebediyesini sarsar, zedeler belki de harap eder. Sen hastalık gözüyle, her hâlde gideceğin bir menzilin olan kabrini ve daha arkasında uhrevî menzilleri görürsün ve onlara göre davranıyorsun. Demek, senin için hastalık, bir sıhhattir. Bir kısım emsalindeki sıhhat, bir hastalıktır. (25. Lem’a)
Ey nefsim! Hastalık sana öyle bir gözlük takmış ki o gözlükle çok uzakları görürsün. Gireceğin kabri görürsün, arkasındaki uhrevî menzilleri görürsün. Mahşer meydanını, cenneti, cehennemi, sıratı ve diğer yerleri temaşa edersin. Hayatını da buna göre tanzim edip, buna göre yaşarsın.
Bu gözlüğü bir çıkarttın mı birden kör olur, ayağının ucunu bile göremezsin. Aklına ne kabir gelir ne ahiret. Ne ölümü düşünürsün ne hesabı. Ne cenneti hatırlarsın ne cehennemi…
Böyle olunca da gaflete dalar, fâni lezzetlerin ve keyiflerin peşinde koşarsın.
Şimdi bana söyle ey nefsim!
— Sana ölümü hatırlatan, ahireti düşündüren ve takva üzere yaşatan hastalık mı evladır, yoksa seni günahlara ve gaflete sürükleyen sıhhat mi?
Mütalaasını yaptığımız devayı bir daha okuyalım:
BEŞİNCİ DEVA
Ey maraza müptela hasta! Bu zamanda tecrübemle kanaatim gelmiştir ki hastalık bazılara bir ihsan-ı İlahîdir, bir hediye-i Rahmanîdir. Bu sekiz dokuz senedir, liyakatsiz olduğum hâlde, bazı genç zatlar, hastalık münasebetiyle dua için benimle görüştüler. Dikkat ettim ki hangi hastalıklı genci gördüm, sair gençlere nisbeten ahiretini düşünmeye başlıyor. Gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvanî hevesattan bir derece kendini kurtarıyor. Ben de bakıyordum, onların tahammül dâhilindeki hastalıklarını bir ihsan-ı İlahî olduğunu ihtar ederdim. Derdim ki: Kardeşim, senin bu hastalığının aleyhinde değilim, hastalık için sana karşı bir şefkat hissedip acımıyorum ki dua edeyim. Hastalık seni tam uyandırıncaya kadar sabra çalış. Ve hastalık vazifesini bitirdikten sonra Hâlık-ı Rahîm inşallah sana şifa verir.
Hem derdim: Senin bir kısım emsalin sıhhat belasıyla gaflete düşüp, namazı terk edip, kabri düşünmeyip, Allah’ı unutup, bir saatlik hayat-ı dünyeviyenin zahirî keyfi ile hadsiz bir hayat-ı ebediyesini sarsar, zedeler belki de harap eder. Sen hastalık gözüyle, her hâlde gideceğin bir menzilin olan kabrini ve daha arkasında uhrevî menzilleri görürsün ve onlara göre davranıyorsun. Demek, senin için hastalık, bir sıhhattir. Bir kısım emsalindeki sıhhat, bir hastalıktır.
Yazar: Sinan Yılmaz