a
Ana SayfaTevessül8. İsrailoğulları’nın sandıkla tevessülü

8. İsrailoğulları’nın sandıkla tevessülü

Tevessülün caiz olduğuna dair göstereceğimiz sekizinci delil İsrailoğulları’nın sandıkla yaptıkları tevessüldür. Bu tevessül Bakara suresinde anlatılan kıssada geçer. Kıssanın özeti şu şekildedir:

İsrailoğulları kendi peygamberlerine gelerek bir hükümdar göndermesini isterler ve bu hükümdar ile Allah yolunda savaşacaklarına söz verirler. Allahu Teâlâ onlara Tâlût ismindeki zatı hükümdar olarak gönderir. Ancak Tâlût fakirdir, bu yüzden İsrailoğulları onu hükümdar olarak kabul etmek istemez ve kendilerinin hükümdarlığa daha layık olduklarını iddia ederler.

Bunun üzerine peygamberleri onlara şöyle der:

إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَن يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِن رَبِّكُمْ  

“Şüphesiz onun hükümdarlığının delili size sandığın gelmesidir. O sandıkta Rabbinizden bir sekine vardır.” (Bakara 248)

— O sandıkta ne varmış?

Rabbinizden bir sekine…

Sekine: Maddi ve manevi bereketler ve feyizler demektir. İşte o sandıkta böyle bir sekine vardı. İsrailoğulları bu sandıkla Allah’ın rahmet ve bereketine mazhar olurlardı.

Fahru’r-Râzî, Ebu’s-Suud, Hazîn, Kurtubî ve Âlûsî tefsirlerinin beyanlarına göre, İsrailoğulları Hazreti Musa (a.s.)’ın vefatından sonra bozulup isyan edince Cenab-ı Hak onlara Amalika kavmini musallat etti. Bu kavim sandığı onlardan aldı. Daha sonra Mevla Teâlâ Tâlût’un hükümdarlığına bir alamet olarak melekleri vasıtasıyla o sandığı tekrar İsrailoğulları’na gönderdi.

Ayette geçen  تَحْمِلُهُ الْمَلآئِكَةُ  “O sandığı melekler taşır.” ifadesi, sandığın melekler tarafından taşınarak onlara getirildiğini bildirmektedir.

Kıssanın detayını tefsir kitaplarına havale ediyoruz. Burada bilmemiz gereken şey şudur:

İsrailoğulları’nın, kendisiyle bereketlendiği bir sandık vardı. Kur’an bu sandık hakkında şöyle der:

فِيهِ سَكِينَةٌ مِن رَبِّكُمْ  “O sandıkta Rabbinizden bir sekine vardır.” (Bakara 248)

İsrailoğulları bu sandığa tevessül ederek sekineye yani feyze ve berekete mazhar oluyorlardı. Sonra günahları sebebiyle bu sandık onlardan alındı ve daha sonra Tâlût’un hükümdarlığına bir alamet olması için melekler tarafından taşınarak tekrar İsrailoğulları’na iade edildi.

Şimdi, berekete medar bu sandık üzerinde biraz daha derinlemesine tahlil yapalım:

Bir sandık, bir tahta parçası, izn-i İlahî ile maddi ve manevi bereketlere ve feyizlere sebep olabiliyor. Ona tevessül edenler onun bereket ve feyzinden istifade ediyor. Ve ona tevessül edilmesini ve saygı gösterilmesini de Allah istiyor.

Şu noktayı iyi anlamak lazım: Bereket ve feyiz, sandığın zatî malı değildir; ona Allah tarafından konulmuştur. Her bereket, her nimet ve her ihsan ancak Allah’ın hazinesinden çıkar. Ondan gayrı ihsana sahip olabilecek hiç kimse yoktur.

Lakin Allahu Teâlâ şu hikmet dünyasında sebeplerle iş görür. Meyveyi ağacın dalına takar. Sütü ineğin memesiyle içirir. Suyu bulut ile gönderir. Sebzeleri toprağın eliyle bize sunar. Ve hakeza… Her nimet bizlere bir sebep ile gelir. Hakiki iman, sebebi inkâr etmek değil; o sebep üzerinde Allah’ın rahmet elini görmektir. Sebebi inkâr eden, rahmetten mahrum kalır.

Tefsirini yaptığımız ayet-i kerimede bahsi geçen sandık sadece bir vasıtadır. Ondaki sekine onun zatî malı değildir, mal sahibi ancak ve ancak Allahu Teâlâ’dır. Lakin Allahu Teâlâ o sandığı bereketine bir sebep ve feyzine bir vasıta yapmıştır. O hâlde burada yapılması gereken şey tevhid namına sandığı yakmak değil, o sandığa Allah hesabına saygı göstermek ve ondan gelen sekineyi Allah’tan bilmektir. Bu hem tevhid hem de akıldır.

Şimdi, tevessülü inkâr edenlere bazı sorular soralım:

Allahu Teâlâ bir sandığa, bir odun parçasına feyiz ve bereket koyabiliyor ve onu rahmetine vesile yapabiliyor. Ona tevessül edenler, Allah’ın rahmetine ulaşıyor. Siz bunu Kur’an’da okuyorsunuz.

— Acaba bir peygamberin, bir evliyanın Allah katında bir odun parçası kadar değeri yok mu?

— Bir sandığa Allah hesabına tevessül edenler sekineye mazhar oluyorlar da bir peygambere Allah hesabına tevessül edenler niçin sekineye mazhar olmasınlar?

— Sandığa tevessül şirk olmuyor da peygambere tevessül şirk mi oluyor?

Zannım şu ki: Eğer siz o zamanda yaşasaydınız, sandığa tevessül edenlere müşrik der ve ilk fırsatta sandığı ateşte yakardınız.

Eee, sizin aklınız bu kadar çalışır! Bu kadar çalıştığı için Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın sakal-ı şerifini ziyaret edenlere müşrik diyorsunuz. O hâlde biz de size soruyoruz:

— Bir sandığa feyiz ve bereket koyan Rabbimiz, en sevgili kulunun vücudundan kopmuş sakalına niçin bir feyiz ve bereket koymasın? Niçin onu rahmetine bir vesile yapmasın?

Bizler sakal-ı şerif ziyaretinde sakalı ayetteki sandık gibi kabul ediyoruz; feyzin ve bereketin hakiki sahibi değildir. Her feyiz ve bereket ancak Allah’ın hazinesinden çıkar. Lakin Allahu Teâlâ bazen bir sandıkla bunu kullarına ulaştırır, bazen bir sakalla; bazen de şu maddi âlemde olduğu gibi, ağaçla, koyunla, bulutla ve başka bir sebeple.

Tevhid, sebepleri inkâr etmek değildir. Tevhid sebepler üzerinde Müsebbibu’l-esbabı yani sebepleri yaratan Allah’ı görmektir. Hakiki tevhid budur. Siz hakiki tevhidden ne kadar uzaksınız; tevhid namına sebepleri inkâr edip akıldan istifa ediyorsunuz!

Şimdi size soruyoruz:

1. Eğer tevessül haram olsaydı Allahu Teâlâ o sandığa sekine koyar mıydı?

2. Onlara sandığa tevessül etmelerini emreder miydi?

3. Sandığı kaybetmelerinden sonra Tâlût’un hükümdarlığına alamet olsun diye bu sandığı onlara iade eder miydi?

Bakın, neticeyi Allah’tan bilmek kaydıyla bir sandığa bile tevessül edilebiliyor. O hâlde Allah katında sandıktan bin derece daha fazla kıymeti olan peygamberlere ve evliyaya -neticeyi Allah’tan bilmek şartıyla- hayli hayli tevessül edilebilir.

Sandığa tevessül şirk olmuyorsa, peygamberlere ve evliyaya tevessül asla şirk olmaz!

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin