a
Ana SayfaTevessül11. Hazreti Âdem (a.s.)’ın Peygamberimiz (a.s.m.)’a tevessül etmesi

11. Hazreti Âdem (a.s.)’ın Peygamberimiz (a.s.m.)’a tevessül etmesi

Tevessülün caiz olduğuna dair göstereceğimiz ilk hadis-i şerif Hazreti Ömer’in rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir:

لَمَّا اقْتَرَفَ آدَمُ الْخَطِيئَةَ قَالَ يَا رَبِّ أَسْأَلُكَ بِحَقِّ مُحَمَّدٍ لَمَا غَفَرْتَ لِى فَقَالَ اللَّهُ يَا آدَمُ وَكَيْفَ عَرَفْتَ مُحَمَّدًا وَلَمْ أَخْلُقْهُ قَالَ يَا رَبِّ لِأَنَّكَ لَمَّا خَلَقْتَنِي بِيَدِكَ وَنَفَخْتَ فِيَّ مِنْ رُوحِكَ رَفَعْتُ رَأْسِي فَرَأَيْتُ عَلَى قَوَائِمِ الْعَرْشِ مَكْتُوبًا لا إله إلا الله محمد رسول الله فَعَلِمْتُ أَنَّكَ لَمْ تُضِفْ إِلَى اِسْمِكَ إِلاَّ أَحَبَّ الْخَلْقِ إِلَيْكَ فَقَالَ اللَّهُ صَدَقْتَ يَا آدَمُ إِنَّهُ لَأَحَبُّ الْخَلْقِ إِليَّ اُدْعُنِي بِحَقِّهِ فَقَدْ غَفَرْتُ لَكَ وَلَوْلاَ مُحَمَّدٌ مَا خَلَقْتُكَ

Âdem (a.s.) hatayı işlediğinde dedi ki: “Ey Rabbim! Muhammed’in hakkı için senden beni affetmeni istiyorum.”

Bunun üzerine Allahu Teâlâ dedi ki: “Ey Âdem, ben daha onu yaratmamışken sen Muhammed’i nasıl bildin?”

Hazreti Âdem dedi ki: “Ey Rabbim! Şüphesiz sen beni -kudret- elinle yaratıp bana ruhundan üflediğinde başımı kaldırdım ve Arş’ın direkleri üzerinde şöyle yazılı gördüm: “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve Muhammed Allah’ın Resulüdür.” Bunun üzerine bildim ki şüphesiz sen kendi isminin yanına ancak kullarından en çok sevdiğinin ismini katarsın.”

Bunun üzerine Allahu Teâlâ da dedi ki: “Doğru söyledin ey Âdem. Şüphesiz o, kullarımın bana en sevgilisidir. Onun hakkıyla -yani onun hürmetine- dua et, şüphesiz ben de seni affettim. Eğer Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım.”

Gördüğünüz gibi, Hazreti Âdem (a.s.) Peygamberimiz (a.s.m.) ile tevessül ediyor ve onun hürmetine af diliyor. Allah Teâlâ da  اُدْعُنِي بِحَقِّهِ  “Onun hakkıyla dua et.” diyerek Peygamberimiz (a.s.m.) ile tevessül etmesini emrediyor.

Şimdi, bu hadis-i şerifin kaynaklarını inceleyelim:

Bu hadis-i şerifi Hakîm “Müstedrek”te sahih olarak rivayet etmiştir.

İmam Süyûtî “Hasâis-i Nebeviye” isimli eserinde sahih olarak rivayet etmiştir.

İmam Beyhakî “Delâil-i Nübüvve” isimli eserinin başında, mevzu yani uydurma hadisleri rivayet etmediğini belirtmiş ve bu eserinde mezkûr hadisi rivayet etmiştir.

İmam Kastallânî ve Zürkânî bu hadisi “Mevâhib-i Leduniyye” isimli eserlerinde rivayet etmişlerdir.

İmam Sübkî “Şifâü-s-Sikam”da, İmam Taberânî “Evsat”ta, Şeyhülislam Belkînî “Fetavâ”sında, İbnü’l-Cevzi “Vefa” isimli eserinde, İbni Kesir “Bidâye” isimli eserinde bu hadisi rivayet etmişlerdir.

İşte naklettiğimiz bu hadis-i şerifin senedi bu kadar sahihtir. Zikrettiğimiz hadis âlimleri bu hadisin sıhhatinde ittifak etmişlerdir.

Aynı zamanda bu hadis-i şerif, gaibte olanla yani huzurda olmayanla tevessül edilebileceğine de delildir. Çünkü Hazreti Âdem (a.s.) Peygamberimiz (a.s.m.)’ın ismiyle tevessül ettiğinde daha Peygamberimiz yaratılmamıştı.

Demek, hayatta olmayan kimseyle tevessül caizdir ve bunu ilk yapan Hazreti Âdem (a.s.)’dır.

Burada bir noktaya dikkat çekmek istiyoruz:

Şu sabit bir kaidedir ki: Bir fende veya ilimde, münakaşaya sebep olan bir meselede, o fennin ve ilmin dâhilerinin sözü geçer. O ilimden olan küçük birinin sözü, o ilimden olmayan büyük bir dâhinin sözüne tercih edilir. Mesela bir hastalığın keşfinde ve tedavisinde küçük bir doktorun sözü, tıp ilminden olmayan bir dâhinin sözüne tercih edilir. Bu, değişmez bir kaidedir.

Burada meselemiz hadistir. Bir sözün Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’a ait olup olmadığı hususunda söz hakkı, ezberinde yüz binlerce hadis-i şerif olan hadis hafızlarına ve bu ilmin dâhi ulemasına aittir. Başkasının sözünün onların sözü yanında sivrisineğin vızıltısı kadar kuvveti yoktur!

Dolayısıyla hadis ilmini bilmeyen hadis inkârcılarının, nefislerini kaynak kabul ederek bir hadise “uydurma” demelerinin hiçbir kıymeti yoktur.

Şimdi, tevessülü inkâr eden ve “Tevessül şirktir, araya peygamberi bile koyamazsın.” diyenlere deriz ki:

Hazreti Âdem’in Peygamberimiz (a.s.m.) ile tevessül ettiğine dair hadis-i şerifi işittiniz. Bu hadis-i şerifi hadis ilminin dâhileri olan Hakîm, İmam Süyûtî, İmam Beyhakî, Kastallânî, Zürkânî, İmam Sübkî, İbni Kesir, İmam Taberânî, İbnü’l-Cevzi ve daha birçok âlim rivayet etmiş.

Bütün bu âlimler bu hadisin sahih olduğunda ittifak etmişler. Şimdi bize cevap verin:

— Size göre bu âlimler yalan mı söylemiş? Hata mı etmiş? Uydurma olan bir sözü hadis mi zannetmiş? Yoksa Peygamberimize bilerek mi iftira etmiş? Onların sahih kabul ettiği bu hadise siz hangi ilminizle uydurma diyorsunuz?

— Yoksa onlardan daha mı âlimsiniz? Hadis hafızı olabilmek için en az 100.000 hadis-i şerifi senetleriyle birlikte ezberlemek gerekir. Sizin ezberinizde 100.000 değil, 100 hadis var mı? Neyinize güvenerek İmam Süyûtî’ye, İmam Beyhakî’ye, İmam Taberânî’ye ve diğerlerine iftira atıyorsunuz?

Şimdi de bizi insafla dinleyen kardeşlerime soruyorum:

Hadis ilminin hafızları ve dâhilerinin sözü yanında, tevessülü inkâr eden bu cahillerin sözleri kaç para eder? Bunların sözü o âlimlerin sözünün önüne geçebilir mi? Bırakın önüne geçmeyi, bunların sözü hadis ilminde kayda alınır mı?

Artık bunların peşinden gidenler kimi kime tercih ettiğine dikkat etsin. Bir tarafta hadis ilminin dâhi uleması, diğer tarafta ezberinde yüz hadis bile olmayan bunlar!..

Biz hadis ilminin hafızlarının sözünü tercih ediyoruz. Elhamdülillah.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin