14. Peygamberimiz (a.s.m.)’ın ıssız bir yerde sıkıntıya düştüğümüzde “Ey Allah’ın kulları, yardım edin!” dememizi emretmesi
Tevessülün caiz olduğunu gösteren hadis-i şerifleri nakletmeye devam ediyoruz. Bu bölümde mana cihetiyle birbirine benzeyen üç hadis-i şerif nakledeceğiz:
Birinci hadis-i şerifimizi İbni Abbas Hazretleri rivayet etmiştir. Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
إِنَّ لِلَّهِ مَلائِكَةً فِي الأَرْضِ سِوَى الْحَفَظَةِ يَكْتُبُونَ مَا يَسْقُطُ مِنْ وَرَقِ الشَّجَرِ فَإِذَا أَصَابَ أَحَدَكُمْ عَرْجَةٌ بِأَرْضِ فَلاَةٍ فَلْيُنَادِ يَا عِبَادَ اللَّهِ أَغِيثُوا
“Şüphesiz Allah’ın -hafaza meleklerinin dışında- yeryüzünde melekleri vardır. Bu melekler ağaçlardan düşen yaprakları yazarlar. Eğer sizden birine çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse şöyle seslensin: Ey Allah’ın kulları, yardım edin!”
— Peygamber Efendimiz (a.s.m.) ıssız bir yerde sıkıntıya düştüğümüzde ne yapmamızı emrediyor?
يَا عِبَادَ اللَّهِ أَغِيثُوا “Ey Allah’ın kulları, yardım edin!” diyerek yardım istememizi emrediyor.
Şimdi soruyoruz:
— Böyle demek tevessül değil midir?
Elbette tevessüldür.
Naklettiğimiz bu hadis-i şerif hakkında İbni Hacer Hazretleri şöyle der: Bu hadisin isnadı sahihtir.
Sehâvî hadisin hasen olduğunu söyler.
Heysemî: “Ravileri güvenilirdir.” der.
Hadis âlimlerinden hiçbiri bu hadise itiraz etmemiştir.
Ahmed İbni Hanbel’in oğlu Abdullah şöyle demiştir: Babamdan işittim, o şöyle dedi:
— Yaya olarak yaptığım haclardan birinde yolumu kaybettim. “Ey Allah’ın kulları, bana yardım edin!” demeye başladım. Ben böyle demeye devam ederken birden yolumu buluverdim.
Bu hadiseyi İmam Beyhakî ve İbni Asâkir sahih bir isnatla nakletmişlerdir.
İmam Taberânî: “Bu denenmiştir.” demiştir.
İmam Nevevî, sıkıntıya düştüğünde “Ey Allah’ın kulları, yardım edin!” demeyi tecrübe ettiğini beyan etmiş ve şöyle demiştir:
— Benim de aralarında bulunduğum bir cemaatte hayvan kaçmaya başladı. Yardım isteme lafzını söyledim. Benim bu sözümden sonra hayvanlar durdular.
Şimdi, tevessülü inkâr edenlere şu soruyu sormak istiyoruz:
Ahmed İbni Hanbel ve İmam Nevevî Hazretlerinin kendi ifadelerinden öğrendik ki sıkıntıya düştüklerinde, “Ey Allah’ın kulları, yardım edin!” diyerek yardım istemişler.
— Acaba onlar yardım istedi diye şirke mi düştü, müşrik mi oldu? Onları şirkle itham edebilir misiniz? Ahmed İbni Hanbel’e ve İmam Nevevî’ye müşrik diyebilir misiniz?
Bakın, biraz önce zikrettiğimiz:
“Eğer sizden birine çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse, ‘Ey Allah’ın kulları, yardım edin!’ diye nida etsin.” hadisini imamınız olan İbni Teymiye bile kabul etmiş ve sünnete uygun duaları yazdığı “el-Kelimu’t-Tayyib” isimli eserinde bu hadisi naklederek bu şekilde dua etmenin sünnet olduğunu söylemiş. Demek, imamınız olan İbni Teymiye bile bu hadisi inkâr edememiş.
— Bu hadisi inkâr edememek tevessülü kabul etmek değil midir?
Yoksa siz şimdi şöyle mi diyorsunuz:
— Hadiste geçen “Ey Allah’ın kulları, yardım edin!” ifadesiyle, kendisinden yardım istememiz emredilenler meleklerdir. Meleklere tevessül caizdir ama diğer kullara tevessül caiz değildir.
Eğer böyle diyorsanız, biz de deriz ki:
Hadi diyelim ki kendisinden yardım istenilmesi emredilenler meleklerdir. İyi de meleklere tevessül caiz oluyor da diğer salih kullara tevessül niçin caiz olmuyor? Arada ne fark var? Melekler de Allah’ın kulu; peygamberler ve evliyalar da Allah’ın kulu. Meleklere tevessül edilebilirken, salih kullara niçin tevessül edilmesin?
Yardımı Allah’tan bildikten sonra meleklerden de yardım istenir, Allah’ın salih kullarından da. Yeter ki onları yardıma gönderenin Allahu Teâlâ olduğunu bilelim.
Mezkûr hadis-i şerifin tahlilini burada tamamlayalım ve aynı manayı ifade eden ikinci hadis-i şerife geçelim:
Bu hadis-i şerifin ravisi Utbe b. Gazvan Hazretleridir. Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
اِذَا أَضَلَّ أَحَدُكُمْ شَيْئًا أَوْ أَرَادَ أَحَدُكُمْ عَوْنًا وَ هُوَ بِأَرْضٍ لَيْسَ بِهَا أَنِيسٌ فَلْيَقُلْ يَا عِبَادَ اللهِ أَغِيثُونِي يَا عِبَادَ اللهِ أَغِيثُونِي فَإِنَّ لِلَّهَ عِبَادًا لاَ نَرَاهُمْ
“Sizden birisi bir şey kaybederse veya yanında arkadaşı olmayan bir yerde yardım dilerse şöyle desin: ‘Ey Allah’ın kulları, bana yardım edin; ey Allah’ın kulları, bana yardım edin!’ Çünkü Allah’ın bazı kulları vardır ki biz onları göremeyiz.”
— Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bu hadiste bizlere neyi emrediyor?
Bir şeyi kaybettiğimizde veya arkadaşımızın olmadığı bir yerde yardım dilediğimizde, “Ey Allah’ın kulları, bana yardım edin!” dememizi emrediyor.
— Yahu tevessülü inkâr edenler bu hadisi görmüyorlar mı?
İmam Taberânî Hazretleri bu hadisi rivayet edip ravilerini güvenilir kabul etmiş.
Büyük hadis ve tefsir âlimi Allame Muhammed b. Allân şöyle demiş: Bu hadiste geçen Allah’ın kullarından maksat ya melekler, ya Müslüman cinler, ya da ebdal diye isimlendirilen seçkin velilerdir.
Tevessülü inkâr edenlerin imamı olan Elbânî dahi bu hadisi reddedememiş ve demiş ki: Hadiste geçen “Allah’ın kulları” melekler olabilir.
Biz şimdi Elbânî’ye ve ona tabi olanlara diyoruz ki: Hadi diyelim melekler olsun. İyi de meleklerden istemek ve onlara tevessül etmek caiz oluyor da diğer salih kullara tevessül etmek niçin caiz olmuyor? Arada ne fark var? Meleğin eliyle gelen yardım da bizzat Cenab-ı Hakk’ın izni ve iradesiyle değil midir? Melekleri yardıma gönderen Rabbimiz, salih kulların ruhlarını niçin yardıma göndermesin veya gönderemesin?
İkinci hadis-i şerifin tahlilini burada tamamlayalım ve aynı manayı ifade eden üçüncü hadis-i şerife geçelim.
Bu hadis-i şerifin ravisi İbni Mesud Hazretleridir. Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
إِذَا انْفَلَتَتْ دَابَّةُ أَحَدِكُمْ بِأَرْضِ فَلاةٍ فَلْيُنَادِ يَا عِبَادَ اللَّهِ اِحْبِسُوا يَا عِبَادَ اللَّهِ اِحْبِسُوا فَإِنَّ لِلَّهِ حَاضِرًا فِي الأَرْضِ سَيَحْبِسُهُ
“Sizden birinizin hayvanı sahrada kaçarsa şöyle desin: ‘Ey Allah’ın kulları, onu yakalayın; ey Allah’ın kulları onu yakalayın!’ Şüphesiz Allah’ın yeryüzünde hazır bulunan kulları vardır ki onu yakalarlar.”
Bu hadis-i şerifi Ebû Yâlâ Hazretleri “Müsned”inde, İbni Hacer “Metâlibu’l-Âliye”de, İmam Taberânî “Mu’cemu’l-Kebir”de zikretmiştir.
Şimdi, tevessülü inkâr edenlere soruyoruz:
— Gösterdiğimiz bu kadar ayete ve hadise gözlerinizi mi kapatacaksınız? Hâlâ anlamayacak mısınız ki yapılması gereken, caiz olan tevessüle haram demek değildir. Yapılması gereken, tevessülün şartlarını öğreterek yanlış tevessülün önüne geçmektir.
Biz tevessül caizdir derken, her tevessül eden şeriat dairesinde tevessül ediyor, demiyoruz. Yardımı Allah’tan değil de tevessül ettiği şahıstan bilenler ya da tevessül ettiği şahsın bizzat malik-i hakiki olduğunu zannedenler elbette vardır. Ve bu, büyük bir hatadır.
Lakin bunun önüne geçmenin yolu tevessüle haram demek değildir. Çünkü tevessüle haram derseniz, bu hadis-i şerifleri izah edemezsiniz. Yapılması gereken, tevessül edecek olana doğru tevessülü öğretmektir. Bunun başka bir yolu yoktur!
Yazar: Sinan Yılmaz