1. “Onlar nefislerine zulmettiklerinde sana gelselerdi.” ayetinin tahlili
Tevessül: Vesile kılmak demektir. Allah’ın affına, yardımına veya başka bir isteğe nail olabilmek için kişinin kendi ile Allah arasına salih bir kulu koymasıdır. Yine “hürmetine istemek” ve “falan kulunun hürmetine” demek de bir tevessüldür.
Tevessül Ehl-i sünnet itikadında caizdir, vacip değildir. Yani kişi dilerse tevessül eder dilerse tevessül etmeksizin doğrudan Allah’tan ister.
Selefîler ise tevessülü küfür ve şirk kabul etmekte, tevessül edeni de şirke düşmekle itham etmektedirler. Yani onlara göre, bütün Ehl-i sünnet mensupları, avamından müçtehidlerine kadar hepsi şirke düşmüştür yani müşriktir.
Bu eserde -Allah’ın izni ve inayetiyle- Selefîlerin ne kadar yanıldığını kati bir şekilde ispat edeceğiz.
Tevessülün caiz olduğuna dair göstereceğimiz birinci delil Nisa suresinin 64. ayetidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş:
وَلَوْ أَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاؤُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا
“Onlar nefislerine zulmettiklerinde -yani günah işlediklerinde- sana gelselerdi ve Allah’tan af dileselerdi, Resul (a.s.m.) da onlar için Allah’tan af dileseydi, Allah’ı tevvab (tövbeleri çokça kabul eden) ve rahim ( çok merhametli) bulurlardı.” (Nisa 64)
Şimdi bu ayet-i kerime üzerinde biraz tahlil yapalım:
Ayet-i kerimenin başında, “Onlar nefislerine zulmettiklerinde -yani günah işlediklerinde- sana gelselerdi.” buyrulmuş. Bu ifade açık bir şekilde, tevessülün caiz olduğunu ispat etmektedir.
— Zira tevessül neydi?
Tevessül: Kişinin kendi ile Allah arasına arzusuna nail olabilmek için salih bir kulu koymasıydı.
— Peki, ayette bahsi geçen kişilerin arzusu ne?
Arzuları Allah’ın kendilerini af etmesi.
— Bu affa mazhar olabilmeleri için Allahu Teâlâ kaç şart ileri sürüyor?
Üç şart ileri sürüyor:
Birinci şart: Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’a gelmeleri, onu aracı yapmaları yani ona tevessül etmeleri.
İkinci şart: Allah’tan af dilemeleri.
Üçüncü şart: Peygamberimiz (a.s.m.)’ın onlar için af dilemesi yani onların tevessülünü kabul etmesi.
Bakın, bu ayet-i kerime sadece tevessülün caiz olduğunu beyan etmiyor, bir de tevessülü teşvik ediyor. Çünkü ayet açık bir şekilde, günah işleyenlerin Efendimiz (a.s.m.)’a gitmelerini ve onu aracı yapmalarını emrediyor. Bu tevessül değil de nedir?
Burada şu soru akla gelebilir:
— Kişinin tevessül etmeksizin tek başına tövbe etmesi caiz iken niçin bu ayet-i kerimede Efendimiz (a.s.m.)’a tevessül etmeleri şart koşulmuştur?
Bunun cevabı şudur: Her ne kadar kişinin tek başına af dilemesi tövbe için yeterli olsa da Peygamberimizin onlar için af dilemesi onların tövbesine katıldığında, tövbeleri kabule daha şayan olacaktır. Bu sebeple, onlara Peygamberimiz (a.s.m.)’a tevessül etmeleri emredilmiştir.
Tevessülü inkâr edenler diyor ki:
— Araya peygamberi bile koyamazsın.
Peki, Nisa suresi 64. ayet ne diyor? Diyor ki: “Onlar günah işlediklerinde sana gelselerdi.” Yani seni araya koysalardı, seni aracı yapsalardı.
Kur’an böyle diyor. Onlar, “Peygamberi bile araya koyamazsın.” diyor. Peki, biz kimin sözüne inanacağız? Kur’an’ın mı onların mı? Elhamdülillah biz Kur’an’ın sözüne iman ediyoruz.
Şimdi, tevessülü inkâr edenlere soruyoruz:
1. Günah işleyenlerin Peygamberimiz (a.s.m.)’a gitmesi, onu araya koyması ve bunun ayetle emredilmesi tevessülün caiz olduğuna delil değil midir?
2. Ayetinde devamında geçen “Sen de onlar için af dileseydin.” ifadesiyle, Efendimiz (a.s.m.)’dan onların tevessülünü kabul etmesi istenmiş. Eğer tevessül caiz olmasaydı Allahu Teâlâ Peygamberimizden onların tevessülünü kabul etmesini ve onlar için af dilemesini ister miydi? Yani -haşa- Allahu Teâlâ Peygamberimize şirk olan bir amele rıza göstermesini mi emretmiş?
Eğer “Tevessül caiz değildir.” derseniz, Allah’ın Peygamberimize şirke rıza göstermesini hatta ona ortak olmasını emrettiğini kabul etmek zorunda kalırsınız. Bunu kabul edene de değil Müslüman, insan bile denmez.
3. Siz “Tevessül şirktir.” diyorsunuz. Şirkin cezası ise cehennemde ebedî kalmaktır. Hâlbuki tahlilini yaptığımız ayet-i kerimede, Peygamberimiz (a.s.m.)’a tevessül etmeleri emredilenler hakkında: “Eğer sana gelselerdi, sen de onlar için af dileseydin, Allah’ı tevvab ve tahim bulurlardı.” buyrulmuş.
Eğer tevessül şirkse, onlar Cenab-ı Hakk’ı nasıl tevvab ve rahim buluyorlar? Onların Allah’ı tevvab ve rahim bulması, Allah’ın onları affedeceği manasındadır. Bu da tevessülün caiz olduğunu ispat eder.
Yazar: Sinan Yılmaz