12. Peygamberimiz (a.s.m.)’ın âmâ bir sahabeye kendisiyle tevessül etmesini emretmesi
Tevessülün caiz olduğuna dair göstereceğimiz ikinci hadis-i şerifi Osman İbni Huneyf Hazretleri rivayet etmiştir. O şöyle diyor:
أَنَّ رجُلاً ضَرِيرَ الْبصَرِ أَتَى النَّبيَّ فَقَالَ اُدْعُ اللَّهَ لِي أَنْ يُعَافِيَني فَقَالَ إِنْ شِئْتَ أَخَّرْتُ لَكَ وَهُوَ خَيْرٌ وَإِنْ شِئْتَ دَعَوْتُ فقالَ اُدْعُهُ
Görme özürlü bir adam Nebi (a.s.m.)’a geldi ve dedi ki: “Allah’ın beni iyileştirmesi için dua et.”
Bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.m.) dedi ki: “Eğer istersen senin için dua etmeyeyim. Bu daha hayırlıdır. İstersen dua edeyim.”
Bunun üzerine adam “Dua et.” dedi.
Peygamberimiz (a.s.m.) ona güzelce abdest almasını ve iki rekât namaz kıldıktan sonra şu duayı yapmasını emretti:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ وَأَتَوَجَّهُ إِلَيْكَ بِنَبِيِّكَ مُحَمَّدٍ نَبِيِّ الرَّحْمَةِ يَا مُحَمَّد إِنِّي قَدْ تَوَجَّهْتُ بِكَ إِلَى رَبِّي فِي حَاجَتِي هَذِهِ لِتُقْضَى اللَّهُمَّ فَشَفِّعْهُ فِيَّ
“Ey Allah’ımız! Şüphesiz ben senden rahmet nebisi olan Peygamberin Muhammed ile istiyor ve onunla sana yöneliyorum! Ey Muhammed! Bu ihtiyacımın yerine getirilmesi için seninle Rabbime yöneldim! Ey Allah’ımız! Onu benim hakkımda şefaatçi kıl!”
Bakın, âmâ sahabeye, kendisiyle tevessül etmesini bizzat Peygamber Efendimiz (a.s.m.) emrediyor. Hadis-i şerifin ravisi İbni Huneyf diyor ki:
— Bu zat gitti. Biz daha Resulullah’ın huzurundan ayrılmamıştık ki tekrar geldi. Baktık ki gözleri iyi olmuş.
Şimdi, bu hadis-i şerifin kaynaklarını inceleyelim:
İmam Tirmizî Hazretleri bu hadis hakkında şöyle demiştir: Bu, hasen-sahih bir hadistir. Biz onu Ebû Cafer Hatmî tarikinden bilmekteyiz.
Ebû İshak bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir.
Yine Hakîm hadisin sahih olduğunu söylemekte ve Zehebî ona muvafakat etmektedir.
Buhârî “Târihu’l-Kebir” isimli eserinde bu hadisi rivayet etmiştir.
İbni Mâce bu rivayeti sahih bulur.
İmam Nesâî, İbni Hibban, Ebû Nuaym, İmam Beyhakî ve Münzirî gibi birçok hadis hafızı bu rivayetin sahih olduğunu söyler.
Yani bu kadar muhaddis bu hadisin sıhhatinde ittifak etmiştir.
Burada bir noktaya dikkat çekmek istiyoruz:
Bu hadis-i şerifteki mühim nokta, âmâ sahabeye öğretilen “Peygamberin ile sana yöneliyorum.” duasıdır. Burada Peygamberimiz (a.s.m.)’ın olmadığı bir mekândan seslenme vardır. Ayrıca hadisin açık beyanıyla, Peygamberimiz (a.s.m.)’ın duasıyla tevessül edilmemiş; bizzat Peygamberimizin zatıyla tevessül edilmiştir. Bunun delili, “Ey Muhammed! Ben senin ile Rabbime yöneldim!” denilmiş; “Peygamberin duasıyla yöneldim!” denilmemiştir.
Demek, bu hadis-i şerifte tevessülün iki çeşidine işaret vardır. Şöyle ki:
Âmâ zat Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın Allah katındaki değerini biliyordu. Bu sebeple ona gidip kendisi için dua etmesini istedi ve tevessülün çeşitlerinden birini yaptı. Peygamberimiz (a.s.m.) da ona öğrettiği duayla, caiz olan tevessüllerden diğerini tatbik ettirdi. Yani ona eve gidip, Peygamberimiz (a.s.m.)’ın olmadığı o mekânda, onun adını anarak dua etmesini söyledi. Bu sahabe de evinde, Resulullah’ın olmadığı o yerde, ona tevessül ederek dua etti ve neticede matlubuna nail oldu.
Demek, bu hadis-i şerif sadece tevessülün caiz olduğuna değil, aynı zamanda gaibte olana tevessül edilebileceğine de delildir.
Ayrıca hadisin bir rivayetinde şu ziyadelik vardır:
وَاِنْ كَانَتْ حَاجَةً فَافْعَلْ مِثْلَ ذَلِكَ “Eğer bir ihtiyaç olursa bunun gibi yap.”
Bu ziyadeyi İbni Ebî Heysem sahih bir senetle rivayet etmiştir.
Bu ziyadeye göre, bu dua sadece o an için geçerli olmayıp, bütün ihtiyaçlar için her vakit yapılabilecek bir duadır. Bu sebeple, hadisin ravisi olan Osman İbni Huneyf Peygamberimiz (a.s.m.)’ın vefatından sonra insanlara bu duayı öğretmiş ve ihtiyacı olanların bu duayla Peygamberimize tevessül etmesini nasihat etmiştir.
İmam Taberânî, Hazreti Osman’ın halifeliği zamanında, İbni Huneyf’ten bu duayı öğrenen kişinin bu duayla matlubuna nasıl nail olduğunu “Mu’cemu’l-Kebir” isimli eserinde uzunca zikreder.
Bu hadis-i şerif hakkında söylenecek daha çok söz var. Biz daha fazla uzatmayıp hadisin tahlilini burada kesiyor ve tevessülü inkâr edenlere bazı sorular sormak istiyoruz:
Tevessülü inkâr edenler diyor ki: Tevessül şirktir, araya Peygamberi bile koyamazsınız.
Biz şimdi onlara soruyoruz:
Peygamberimiz (a.s.m.) âmâ olan sahabeye kendisiyle tevessül etmesini emretmiş, bu sahabe de evine giderek Peygamberimiz (a.s.m.)’ın zatıyla tevessül etmiştir. İmam Tirmizî, Ebû İshak, Hakîm, Zehebî, İmam Buhârî, İbni Mâce, İmam Nesâî, İbni Hibban, Ebû Nuaym, İmam Beyhakî ve Münzirî gibi birçok hadis hafızı bu rivayetin sahih olduğunu söylemiş ve bu hadisin sıhhatinde ittifak etmişlerdir.
— Siz kim oluyorsunuz da bu kadar âlimin sahih kabul ettiği bir hadisi görmemezlikten geliyorsunuz?
— Onların sahih kabul ettiği bu hadise siz hangi ilminizle karşı çıkıyorsunuz?
— Yoksa onlardan daha mı âlimsiniz?
— Ezberinde yüz binlerce hadis olan bu âlimlere hangi ilminizle muhalefet ediyorsunuz?
— Yoksa onlar hata etmiş de doğrusunu siz mi bulmuşsunuz?
— Hadis ilminin yıldızları olan İmam Buhârî, İbni Mâce, Tirmizî ve diğerlerinin sözü yanında sizin sözünüzün ne kıymeti olur, bunu hiç düşünmüyor musunuz?
Şimdi de bu delili insafla okuyan kardeşlerime soruyorum:
— Hadis ilminin hafızları ve dâhilerinin sözü yanında bunların sözleri kaç para eder? Bunların sözü o âlimlerin sözünün önüne geçebilir mi? Bırakın önüne geçmeyi, bunların sözü hadis ilminde kayda alınır mı? Bunların sözüyle amel edilir mi?
Şimdi, bunların peşinden gidenlere sesleniyorum: Kimi kime tercih ettiğinize dikkat edin! Bir tarafta hadis ilminin dâhi uleması, diğer tarafta ezberinde yüz hadis bile olmayan cahiller!
Bizden uyarması! Eğer bunların sözünü tercih etmeye devam ederseniz ahirette çok pişman olursunuz! Gelin, bu hatadan vazgeçin ve hadis ilminin hafızlarının sözünü onların sözüne tercih edin!
Biz tercih ettik. Elhamdülillah.
Yazar: Sinan Yılmaz