a
Ana SayfaTevessül22. Tevessül hakkında İslam âlimlerinin görüşü

22. Tevessül hakkında İslam âlimlerinin görüşü

Bu dersimizde tevessül hakkındaki icmayı yani İslam âlimlerinin ittifakını beyan edeceğiz.

Sabit bir kaidedir ki bir meselede ihtilaf edilse, söz hakkı o fennin âlimlerine aittir. Büyük bir hastalığın tedavisinde küçük bir doktorun sözü büyük bir mimarın sözüne tercih edilir.

Madem meselemiz tevessüldür ve tevessül dinin bir meselesidir, o hâlde bu konuda söz hakkı müçtehitlerin, allamelerin ve hadis hafızlarınındır. Onların sözü yanında bir başkasının sözü, gök gürültüsü yanında sivrisineğin vızıltısı gibi sönük kalır.

Şimdi, İslam âlimlerinin tevessül hakkındaki sözlerine kulak verelim:

İmam-ı Azam Hazretleri tevessülü caiz kabul eder. İmam-ı Azam Hazretlerinin görüşünü bir sonraki derste detaylı bir şekilde tahlil edeceğimizden dolayı burada görüşünün detayına girmiyor ve sadece caiz kabul ettiğini beyanla yetiniyoruz.

İmam Şafiî Hazretleri bizzat kendi yaptığı tevessüllerden bahsederek şöyle der: Ehl-i beyt (Peygamberimiz (a.s.m.)’ın ailesi) benim aracım ve onunla aramdaki vesilemdir. Onların vesilesiyle yarın amel defterimin sağ elimden verileceğini umuyorum. (İmam Şafiî, Divan, Lübnan, Beyrut: Dâru’l-Fikir, 2005)

Yine İmam Şafiî Hazretleri şöyle der: Bir ihtiyacım olduğunda iki rekât namaz kılar ve İmam-ı Azam’ın mezarına gidip orada dua ederdim. Onun bereketiyle ihtiyacım hemen karşılanırdı. (Heysemî, el-Hayrâtü’l-Hisan, 94)

Yine İmam Şafiî Hazretleri şöyle der: Ben, İmam-ı Azam’ın kabrini ziyarette çok bereket buldum. Her gün onun kabrini ziyaret etmek itikadındaydım. Kendime bir ihtiyaç arız olunca hemen menzilimde iki rekât namaz kılıp onun kabrine giderdim. Onun kabri yanında hacetimi Allahu Teâlâ’dan dilerdim. Aradan çok zaman geçmeden hacetim kaza olurdu. (Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, IV, 197)

İmam Şafiî Hazretlerinin talebelerinden Rebi b. Süleyman şöyle anlatır: Bir gün İmam Şafiî bana: “Rebi, bu mektubu al, Ahmed b. Hanbel’e götür.” dedi. Ben mektubu Ahmed b. Hanbel’e götürdüm. Ahmed b. Hanbel mektubu okuduktan sonra çok sevindi. Üzerindeki gömleği çıkarıp bana hediye etti. Mektubun cevabını İmam Şafiî’ye getirdim. İmam Şafiî bana şöyle dedi: “Sana hediye edilen gömleği alıp seni üzmek istemeyiz. Ancak hiç olmazsa onu bir suya batır ve o suyu bize ver ki biz de o gömleğin bereketine böylece ortak olalım.” (İbnu’l-Cevzi, Menâkibu’l-İmam Hanbel, 609)

Dikkat edilecek bir husus bu kıssayı eserine alıp bize nakleden İbnu’l-Cevzi tevessülü kabul etmeyenlerin en çok itibar ettiği âlimlerdendir.

Şimdi de Maliki mezhebinin imamı olan İmam Malik Hazretlerinin tevessüle bakışını nakledelim:

İbni Humeyd’in bildirdiğine göre, Abbasi Halifesi Ebû Cafer hac ziyaretinde Medine’ye gittiği zaman, Hazreti Peygamber (a.s.m.)’ın kabrine vardığında, orada bulunan İmam Malik Hazretlerine: “Ya Eba Abdillah, yönümü kıbleye mi dönüp dua edeyim?” dediğinde İmam Malik Hazretleri: “Niçin yönünü Peygamberimiz (a.s.m.)’dan çevireceksin? Hâlbuki o, senin baban Âdem (a.s.)’ın vesilesidir. Bilakis Resulullah’a dön. Onun şefaatini iste.” demiştir. (Kastalânî, Şerhu’l-Mevâhib)

Hanbeli mezhebinin imamı Ahmed İbni Hanbel Hazretleri de tevessül hakkında şöyle der: Yağmur kesilince dua edene, Peygamberimiz (a.s.m.) ile tevessülde bulunması müstehaptır. (İmam Mirdavî, el-Hanbelî el-İnsaf marifeti’r-râcih mine’l-hilaf)

Ahmed İbni Hanbel’in oğlu Abdullah, babasının “Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın saçıyla tevessülde bulunduğunu, onu öptüğünü ve suyun içine daldırdığını, kaptaki suyu şifa niyetiyle içtiğini” söylemiştir. (ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübela, XI, 212)

Ebû Bekir el-Marvazi der ki: Ahmed İbni Hanbel her ibadet ettiğinde Peygamberimize tevessül ederek şu sözleri söylerdi: “Ey Allah’ım! Ben sana senin peygamberinle, rahmet Peygamberin Muhammed (a.s.m.)’la dönüyorum!” (Mensek)

İbni Teymiye tevessülü inkâr edenlerin imamıdır ve tevessülü inkâr onunla başlamıştır. İşte bu İbni Teymiye’nin çokça övdüğü büyük âlim İmam Sübkî tevessülün müstehab olduğuna dair dört mezhebin naslarını “Şifaü’s-Sikam fî ziyaret-i hayri’l-enam” adlı kitabında geniş olarak açıklayıp, kendisi de tevessülü caiz görmüştür.

İmam Sübkî Hazretleri bu makamda şöyle der: Şunu bil ki Peygamber Efendimiz (a.s.m.) ile tevessül etmek, ondan istigâsede bulunmak ve onu Allah’a karşı aracı koymak hem caizdir hem de güzeldir. Bunun caiz olması, her dindar kimse için bilinen hususlardandır. Tüm dinler arasında hiç kimse bunu inkâr etmemiştir. Bunu inkâr İbni Teymiye ile başlamıştır.

Gördüğünüz gibi, İmam Sübkî’nin beyanına göre, İbni Teymiye’ye kadar hiçbir âlim tevessülü inkâr etmemiştir. İbni Teymiye Hicri 661’de doğmuştur.

Demek, Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın asrı dâhil yaklaşık yedi yüz sene tevessülü inkâr eden tek bir kişi olmamıştır.

— Yani şimdi bu din yedi yüz sene -hem de en iyi anlaşıldığı, en mümtaz allamelerin yaşadığı yedi yüz sene- yanlış mı yaşanmış?

— Yedi yüz sene boyunca haram olan bir amel helal mi kabul edilmiş?

— Şirk olan bir iş iman mı zannedilmiş?

— Ve başta sahabeler, dört mezhep imamı ve diğer müçtehitler bunun farkına varamamışlar mı?

Bu ihtimali kim kabul edebilir?

Tevessül hakkında âlimlerin sözlerine devam edelim:

İbni Hacer el-Heytemi şöyle der: İbni Teymiye’nin kötü eyleminden önce bu dünyada hiç kimse Resulullah’la tevessül ve istigâseye karşı gelmemiştir. (Cevheru’l-münezzem fi ziyaretu’l-kabri’l-mükerrem)

Yine İbni Hacer el-Heytemi “el-Cevheru’l-munazzam” isimli eserinde ölülerden yardım istemekten bahsediyor ve bunun caiz olduğunu söyleyip şöyle diyor: “Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’dan, hayatında olduğu gibi vefatından sonra da ihtiyaçların giderilmesi için dua istenebilir. Bu, hakkında icma olan mütevatir haberlerin bulunduğu bir husustur.”

İbni Abidin Hazretleri şöyle der: Ben Allahu Teâlâ’ya Peygamber Efendimiz (a.s.m.) ile itaat ehlinden her muazzam makam sahibiyle ve imamımız İmam-ı Azam’la tevessül ederek, lütuf ve kereminden bu işi bana kolay eylemesini, doğru ilham buyurmasını, kusurlarımı bağışlamasını, hatalarımı af etmesini niyaz eylerim. (Reddü’l-Muhtar, V, 540)

Vehhabilere Vehhabî denilmesi, görüşlerinin kaynaklarından birinin de Muhammed b. Abdulvehhab olmasından dolayıdır. Muhammed b. Abdulvehhab, Vehhabilerin itikatta imamlarından biridir. İşte bu zat “Mecmûatü’l-Müellefat” isimli eserinde şöyle diyor: Birisi dua ederken, “Allah’ım, ben senden peygamberlerin ya da salih kullarının vesilesiyle şunu şunu istiyorum.” diye dua ederse, sadece Allah’a dua ettikten sonra, herhangi bir kabrin yanında dua ediyor olsa bile, bu bizim reddettiğimiz bir şey değildir. (Mecmûatü’l-Müellefat, 3. kısım, sf. 68)

Muhammed b. Abdulvehhab’ın bu sözleri tevessülün ona göre de caiz olduğunu göstermektedir.

İmam Kudame Hazretleri Peygamberimiz (a.s.m.)’ı ziyaret adabında şöyle diyor: Kabrin yanına giderek şöyle söylenir: “Günahlarımdan tövbe ederek sana geldim ve seni Allah katında vesile ve şefaatçi kıldım.” (el-Muğni maa’ş-Şerh, III, 258; Şerhu’l-Kebir, III, 494)

Tevessülü kabul etmeyenlerin de itibar ettikleri büyük âlimlerden Ferec b. El-Cevzi ki İbnü’l-Cevzi ismiyle meşhur olmuştur. (Bu zat, İbni Teymiye’nin talebesi olan İbnu’l-Kayyim el Cevziyye’den bir asır önce yaşamıştır; bu zat ile karıştırılmasın) Ferec b. el-Cevzi der ki: “Nefsimi terbiye edemedim. Bazı salih kişilerin kabrine gidip onları aracı yapıp düzelmem için dua ettim.” (Ebu’l-Ferec el-Cevzi, Saydu’l-Hatır)

İmam Şekvânî şöyle der: Allahu Teâlâ’ya fazilet ve ilim sahibi zatlarla tevessül etmek, hakikatte onların salih amelleri, faziletleri ve meziyetleriyle tevessül etmektir. Zira fâzıl zat ancak yaptığı amellerle faziletli olur. (ed-Dürru’n-Nedide, 5-6)

Vehhabilerin en büyük imamlarından İbnu’l-Kayyum “Kitabu’r-Ruh” isimli eserinde “Artık gözü Allah ile görür, kulağı Allah ile işitir.” hadisini izah ederken şöyle diyor: “Yüce Allah bu kudsi hadiste, kendisine yaklaşan kuluna olan sevgisinin faydalı olacağını belirtmiştir. Allah, kulunu sevince kulağına, gözüne, eline ve ayağına yaklaşır. Artık gözü Allah ile görür. Kulağı Allah ile duyar. Onunla tutar, onunla yürür. Kalbi eşyaların gerçeklerinin belirtildiği saf ayna gibi olur. Ferasetinde oldukça az yanılır. Çünkü kul Allah ile varlığa bakınca, onu olduğu gibi görür. Allah ile işitince, onu olduğu gibi işitir. İşte kâmil bir veli, darda kalıp kendisinden yardım isteyen bir mümine, İlahî izinden sonra, mesafe ne olursa olsun, Allah’ın izni ve dilemesiyle, dünyanın en uzak mesafesindeki bir insanı görebilir. Uzaktakinin sesini işitip Allah izin ve güç verirse yardım da edebilir. Bu, Allah’ın dilediği kullar için kolay ve mümkündür.”

İbnu’l-Kayyum yine aynı eserinde ölülerin birtakım tasarruflarda bulanabileceklerini ve dirilere yardım edebileceklerini söylemektedir.

Bunu söyleyen, tevessülü inkâr edenlerin imamı olan İbnu’l Kayyum… İmamınız böyle diyor, siz imamınıza bile muhalefet ediyorsunuz. Daha size ne söylenir!

Bu dersimizde başta dört mezhep imamı olarak âlimlerin bir kısım sözlerini işittiniz. Bir kısım âlimlerin sözlerini de hadislerin izahında nakletmiştik. Daha fazla nakil yapmaya herhâlde gerek yok. Zaten hicri ilk yedi yüz senede tevessülü hiçbir âlimin reddetmediğini ve tevessülü inkârın İbni Teymiye ile başladığını belirmiştik.

Şimdi, tevessülü inkâr edenlerin önünde iki yol var:

Birinci yol: Tevessüle şirk diyenlerin sözlerini dinlemeye ve tevessülü şirk kabul etmeye devam edecekler. Ancak bilsinler ki bunu yaptıklarında, başta dört mezhep imamı olarak, sahabeler de dâhil, ilk yedi asırda yaşamış bütün âlimlerin müşrik olduğunu kabul etmek zorundadırlar. Zira İbni Teymiye’ye kadar -yedi yüz sene boyunca- tevessülü bütün âlimler caiz kabul etmiştir. Sadece ilk yedi asır da değil, o asırdan sonra bu zamana kadar bütün Ehl-i sünnet âlimleri tevessülü caiz görmüştür.

Şimdi, tek bir İbni Teymiye’nin sözünü bu kadar allame ve müçtehide tercih edebiliyorsanız ve onların tamamını şirke düşmekle itham edebiliyorsanız, tevessülün şirk olduğu görüşünüze devam edebilirsiniz. Bunu yapabilene bizim daha söyleyecek bir sözümüz yoktur.

İkinci yol: Bütün İslam âlimlerinin isabet ettiğini ve İbni Teymiye’nin yanıldığını kabul etmektir. Bizler bu seçeneği kabul ediyor ve Ehl-i sünnet âlimlerinin peşinden gidiyoruz. Ve inanıyoruz ki onların peşinden giden zarar etmez.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin