a
Ana Sayfa51-100 Arası Sorular65. Kebir ismi Allah’ın zatının büyüklüğünü, Celil ismi Allah’ın sıfatlarının büyüklüğünü…

65. Kebir ismi Allah’ın zatının büyüklüğünü, Celil ismi Allah’ın sıfatlarının büyüklüğünü…

Soru: Kebir ismi Allah’ın zatının büyüklüğünü, Celil ismi Allah’ın sıfatlarının büyüklüğünü, Azîm ismi ise hem zatının hem de sıfatlarının büyüklüğünü ifade ediyor. İkinci Şua’nın şerhinde siz de böyle izah etmişsiniz. Bu üç ismin tecellisini nasıl izah edebilirsiniz?

Elcevab: Her varlık bir mektub-u Rabbânî, bir kaside-i Sübhânî ve bir âyine-i İlahîdir. Mesela bir kelebeği bir parça mütalaa edelim:

– Bu kelebek yok idi, var oldu. Varlığıyla Allah’ın Mûcid, Mübdi, Hâlık ve Mükevvin isimlerine ayna oldu.

– Allah o kelebeğe hayat verdi. Hayatıyla Muhyi ismine ayna oldu.

– Allah o kelebeği besledi. Beslenmesiyle Rezzak, Rahman, Mün’im, Münevvil ve Mukit isimlerine ayna oldu.

– Sanatlı vücuduyla Sâni ismine, hikmetli cihazlarıyla Hakîm ismine, suretiyle Musavvir ve Fettah isimlerine ayna oldu.

– Vücudunda onlarca maddenin toplanmasıyla Câmi ismine, rengiyle Mülevvin ismine, diğer kelebeklere benzememesiyle Mufassıl ismine ayna oldu.

– Vazifesinin ve hayat şartlarının kendisine öğretilmesiyle Rab, Mülakkın ve Sâik isimlerine ayna oldu.

– Bir yumurtadan çıkartılmakla Fâlik ismine, her ihtiyacının karşılanmasıyla Rahim, Vehhab ve Muhsin isimlerine ayna oldu.

– Hâlden hâle, şekilden şekle sokulmasıyla Muhavvil, Mükemmil ve Mübeddil isimlerine ayna oldu.

– Yumurtasındaki hâliyle Evvel ismine, son şekliyle Ahir ismine, varlığıyla Zahir ismine, içinde çalışan fabrikayla Bâtın ismine ayna oldu.

– Yapan elbette yaptığını bilecek. Kudreti onu yapmaya yetecek. Yaptığını görecek ve yapmayı irade edecek. Bütün bunlarla o kelebek Allah’ın Alîm, Kadîr, Basîr ve Mürîd isimlerine ayna oldu.

Daha bunlar gibi onlarca isme ayna oldu, mazhar oldu.

Eğer biz kelebeği mütalaa ederken mezkûr isimlerin nihayetsizliğini nazara alırsak, Celil ism-i şerifini mütalaa etmiş oluruz. Mesela şöyle düşünsek:

– Bu kelebek yok idi, var oldu. Varlığıyla Allah’ın Hâlık ismine ayna oldu. Bu kelebeği böyle yaratabilmek için Hâlık isminin nihayetsiz olması gerekir. Hâlık isminde bir nihayet ve kayıt olsaydı bu kelebek vücut bulamazdı. Madem vücut bulmuş, bu hâl ispat eder ki Hâlık isminin bir nihayeti yoktur. Ve bu ismin müsemması olan Allahu Teâlâ, esmâ-i hüsnası cihetiyle nihayetsiz büyüktür.

İşte bu çeşit bir tefekkür, Hâlık ism-i şerifinin dürbünüyle Celil ism-i şerifini tefekkürdür.

Yine mesela şöyle düşünsek:

– Allahu Teâlâ bu kelebeği beslemiş; kelebek, beslenmesiyle Rezzak ismine ayna olmuş. Kelebeğe bu rızkı verebilmek için Rezzak isminin nihayetsiz olması gerekir. Eğer Rezzak isminde bir kayıt ve sınır olsaydı bu kelebeği böyle mükemmel besleyemezdi. Demek Allahu Teâlâ esmâ-i hüsnası cihetiyle nihayetsiz büyüktür.

İşte bu çeşit bir tefekkür, Rezzak ism-i şerifinin dürbünüyle Celil ism-i şerifini tefekkürdür.

Demek, Celil ismini tefekkürde:

– Önce mahlukatta tecelli eden isim düşünülüyor.

– Sonra bu ismin nihayetsizliği ve sonsuzluğu nazara alınıyor.

– Sonra da Allahu Teâlâ’nın -esmâ-i İlahiye cihetiyle- nihayetsiz büyük olduğu tefekkür ediliyor.

İşte bu tefekkür Celil ism-i şerifini tefekkürdür.

Şunu da hatırlatalım: Allahu Teâlâ’nın, isim ve sıfatları cihetiyle büyüklüğü, bu isim ve sıfatların sonsuz ve sınırsız olması, mukayyed olmayıp mutlak olmasıdır. Yoksa fiziki bir büyüklük değildir.

Celil ism-i şerifi üzerine bu kadar söz yeter. Biraz da Kebir ism-i şerifi üzerine konuşalım:

Kebir: Allahu Teâlâ’nın zatının büyüklüğüdür.

Allahu Teâlâ şu âlemde isim ve sıfatlarıyla tecelli eder; zatıyla değil. Zatıyla tecellisi miraçta Peygamberimiz (a.s.m.)’a olmuş ve cennette ehl-i cennete olacaktır.

Dolayısıyla Allah’ın Kebir isminin diğer isimler gibi doğrudan bir tecellisi yoktur. Mesela yaratılan bir varlığı gördüğümüzde Hâlık ismini müşahede ederiz. Suretine bakıp Musavvir ismini görürüz. Hayatına bakıp Muhyi ismini tefekkür ederiz. Ancak Kebir ismini burada göremeyiz. Sadece şöyle deriz: “Bu tecellilerin sahibi olan Allahu Teâlâ’nın zatı nihayetsiz büyüktür.”

Böyle deriz, çünkü küçük olmak bir kusurdur. Allah ise bütün kusurlardan münezzehtir. Yine Allahu Teâlâ kendini büyük olmakla vasfetmiştir.

Ancak bizler bu büyüklüğün mahiyetini ve künhünü idrak edemeyiz. İdrak edemediğimiz için de tefekkür edemeyiz; sadece iman ve kabul ederiz. Şöyle ki:

Bizler büyüklük kavramını cisim üzerinden düşünürüz. Mesela “Dağ büyüktür.” dediğimizde dağın cüssesinin büyüklüğünü kastederiz. Allah ise maddeden ve cisimden münezzehtir. Dolayısıyla Allah’ın zatının büyük olmasını maddi ve cismî cihetle düşünemeyiz.

— Peki, nasıl düşüneceğiz?

Hiçbir şekilde düşünemeyiz, çünkü insan fikri maddi büyüklükten başka bir büyüklük bilmez. Allah’ın büyüklüğü de maddi olmadığına göre, akıllar burada daralır, fikirler sıkışır. Beşerin aklı Allah’ın büyüklüğünün mahiyetini tasavvurdan, tahayyülden ve idrakten âcizdir.

Bu sırdan dolayı Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın zatını düşünmeyin, onun nimetlerin düşünün.” (Mecmau’z-Zevaid, 1/81, Kenzu’l-Ummal, 5707)

“Allah’ın yarattıklarını düşünün. Sakın Allah’ın zatını düşünmeyin, helak olursunuz.” (Kenzu’l-Ummal, 5705)

“Yaratıkları düşünün, Yaratanın zatını düşünmeyin. Çünkü O’nun kadrini hakkıyla takdir edemezsiniz.” (Kenzu’l-Ummal, 5706)

“Her şeyde tefekkür edin, ancak Allah’ın zatında tefekkür etmeyin.” (İbn Hacer, 13/383)

Bu hadis-i şerifler gösteriyor ki Kebir ism-i şerifi üzerine düşünmek hem caiz değildir hem de mümkün değildir.

Kebir ism-i şerifi üzerine bu kadar mütalaa yeter. Biraz da Azîm ism-i şerifi üzerine konuşalım:

Azîm ism-i şerifi Allah’ın hem zatının hem sıfatlarının büyüklüğünü ifade eder. Yani bir cihetle ism-i Celil’e benzer; diğer cihetle ism-i Kebir’e benzer. Bu isimlerin mütalaasını üstte yaptığımızdan tekrarına gerek duymuyoruz. Şu kadar desek yeter:

Bir mahlukta tecelli eden isimleri, o isimlerin nihayetsizliği cihetiyle tefekkür ettiğimizde, Celil ismini ve Azîm isminin bir manasını tefekkür etmiş oluruz. Allah’ın zatının büyüklüğünü düşündüğümüzde Kebir ismini ve Azîm isminin diğer manasını tefekkür etmiş oluruz.

Herhâlde mesele anlaşılmıştır. Dua eder, dua bekleriz.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin