64. Elbette firavunlaşmış şeytanlar hadsiz şeraretiyle semaya ve ehline taş atacaklar.
Soru: On Beşinci Söz’de şöyle geçiyor:
“Hem şu mahdut arz, hadsiz mucizât-ı kudrete mazhar olduğundandır ki en mühim sekeneleri olan ins ve cinnin kuvâlarına, sair zîhayatlar gibi fıtrî bir had ve hulkî bir kayıt konulmadığı için, nihayetsiz terakki ve nihayetsiz tedennîye mazhar olmuşlar. Enbiyadan evliyadan tut, ta Nemrutlara, ta şeytanlara kadar, uzun bir meydan-ı imtihanları peyda olmuştur. Madem öyledir; elbette firavunlaşmış şeytanlar, hadsiz şeraretiyle semaya ve ehline taş atacaklar.”
Metinde “Elbette firavunlaşmış şeytanlar, hadsiz şeraretiyle semaya ve ehline taş atacaklar.” deniliyor. Şeytanlar meleklere taş mı atıyor? Bu meselenin izahı nedir?
Elcevab: Sevgili kardeşim, bu meseledeki müşkili çözebilmek için Râzî dâhil 10’a yakın tefsire baktım. Ancak hiçbirinde şeytanların melekleri taşlamasına dair bir bilgi bulamadım. Şeytanların taşlanması meselesi hem Saffat suresinde hem de Mülk suresinde geçiyor. İki surenin de ilgili ayetlerinin tefsirinde böyle bir malumat yok.
Belki bu müşkili şöyle bir izah çözebilir:
Malumunuz ki ayetlerin sarih manasından başka birçok işarî manası vardır. Bu ayetteki bir işarî mana Râzî’de şöyle geçiyor:
— Yıldızların şeytanlar için ateş mermileri olmasının diğer bir tefsiri de: “Biz bu yıldızları, insî şeytanlar için bir zan sebebi ve gayb hakkında ileri geri konuşma vesilesi kıldık.” şeklinde olup, bu insan şeytanlarıyla da ahkâm kesen müneccimler kastedilmiş olur. (Tefsir-i Kebir, Mülk suresi tefsiri)
Yani müneccimler yıldızlara bakıp gayptan haber veriyorlar ve zanlarıyla konuşuyorlardı. Yıldızlar onlar için bir zan sebebi ve gayb hakkında ileri geri konuşmanın bir vesilesiydi.
Dolayısıyla, “Semaya ve ehline taş atacaklar.” ifadesi, “Onlar adına yalan uyduracaklar.” manasına gelebilir. Yani “yalan uydurmak” manası, “semaya ve ehline taş atmak” teşbihiyle ifade edilmiş olabilir.
İkinci bir izah da şu olabilir:
“Firavunlaşmış şeytanlar” ifadesiyle bizatihi semaya yükselen şeytanlar kastedilmiş olabilir. Bu durumda, “semaya ve ehline taş atmak” ifadesi “onların şerefine dokunacak sözler söylemek” ve “onlara iftira atmak” manasında bir teşbih olabilir. “Taş atmak” ifadesi “iğneleyici ve dokunacak söz söylemek” manasında olup bizlerin de günlük hayatta kullandığı bir tabirdir. Buna göre mana şöyle olur:
“Elbette firavunlaşmış şeytanlar, hadsiz şeraretiyle semaya ve ehline taş atacaklar. Yani semaya ve ehline dil uzatıp, onların şerefine dokunacak sözler söyleyecekler, onlara iftira edecekler.”
“Taş atma” fiilinin hakikatini tefsirlerde bulamadığımızdan mecaza sapmak zorunda kaldık. Mecaza sapınca da bu manalar gönlümüze doğdu.
Şu ihtimal de mümkündür:
Risale-i Nurlar çok zor şerait altında kaynaksız yazılan eserlerdir. Üstad Hazretlerinin bazen bir manayı sehven yanlış ifade etmesi ya da kâtip ağabeylerin yanlış yazması mümkündür. Mesela amellerin sevabına dair Yirmi Dördüncü Söz’de şöyle geçiyor:
“İşte Sure-i Yasin’in hurufatı hesap edilse, Kur’an-ı Hakîm’in mecmu-u hurufatına nisbet edilse ve on defa muzaaf olması nazara alınsa şöyle bir netice çıkar ki: Yâsin-i Şerif’in her bir harfi takriben beş yüze yakın sevabı vardır. Yani o kadar hasene sayılabilir.” (Yirmi Dördüncü Söz)
Bu hesapta bir hata var. Zira Yasin suresi on hatimse her bir harfine 500 değil 1.000 sevap olur.
— Peki, buradaki müşkili nasıl çözeceğiz?
Ya diyeceğiz ki: Üstad Hazretleri sehven 500 demiş.
Ya da diyeceğiz ki: Kâtip ağabeyler sehven yanlış yazmış.
Aynı durum, tahlilini yaptığımız cümle için de olabilir. Cümle şöyle olsa hiçbir izaha ihtiyaç yok:
“Madem öyledir, elbette firavunlaşmış şeytanlar, hadsiz şeraretiyle sema ehli tarafından taşlanacaklar.”
Belki Üstad Hazretleri böyle ifade etmek istedi ama sehven diğer türlü ifade etti. Veya yazan ağabeyler sehven böyle yazdı. Bu da ihtimalden hâli değildir.
Bütün bunlarla birlikte, bizlerin ulaşamadığı bir tefsirde veya hadiste “taş atmak” fiilinin hakikatinden bahsediliyor da olabilir. En doğrusunu Allah bilir.
Yazar: Sinan Yılmaz