76. “Bir Allah var” deyip bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek…
Soru: Üstad Hazretleri şöyle diyor:
— Yoksa “Bir Allah var” deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnad etmek, hâşâ hadsiz şerikleri hükmünde esbabı merci tanımak ve her şeyin yanında hazır irade ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah’a iman hakikati onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki manevi cehennemin dünyevî tazibinden kendini bir derece teselliye almak için o sözleri söyler. (Emirdağ – I, 203)
Yine şöyle diyor:
— …o kâfir o ihtimale yapışır, o dehşetli elemi üzerine almaz. O vakit ona denilse: “Madem baki bir âleme gidilecek; o âlemde güzel yaşamak için tekâlif-i diniye meşakkatini çekmek gerektir.” O adam şekk-i küfrî cihetiyle der: “Belki yoktur; yok için neden çalışayım?” Yani vaktâ ki o hükm-ü Kur’an’ın verdiği ihtimal-i beka cihetiyle i’dam-ı ebedî âlâmından kurtulur ve meşkuk küfrün verdiği ihtimal-i adem cihetiyle tekâlif-i diniye meşakkati ona müteveccih olur, ona karşı küfür ihtimaline yapışır, o zahmetten kurtulur. Demek bu nokta-i nazarda, müminden ziyade bu hayatta lezzet alır zannediyor. Çünkü tekâlif-i diniyenin zahmetinden ihtimal-i küfrî ile kurtuluyor ve âlâm-ı ebediyeden ise ihtimal-i imanî cihetiyle kendi üzerine almaz. Hâlbuki bu mağlata-i şeytaniyenin hükmü, gayet sathî ve faidesiz ve muvakkattır. İşte Kur’an-ı Hakîm’in küffarlar hakkında da bir nevi cihet-i rahmeti vardır ki; hayat-ı dünyeviyeyi onlara cehennem olmaktan bir derece kurtarıp bir nevi şekk vererek, şekk ile yaşıyorlar. Yoksa ahiret cehennemini andıracak bu dünyada dahi manevi bir cehennem azabı çekeceklerdi ve intihara mecbur olacaklardı. (Lemalar – 79)
Sorum şu: “Bir Allah var.” deyip Allah’a iman hakikati olmayanlara meşkûk küfürdeki insanlar mı diyeceğiz? Küfrü mutlaktaki dünyevi tazipten kurtulmak için böyle söyleyip amel etmiyorlar diye… Biz “Bir Allah var.” diyene kâfir demeyip, emirleri yapmadığı için fasık demek gerekir diye biliyoruz. Bu konuda ne dersiniz?
Elcevab: “Bir Allah var diyene kâfir demeyip, emirleri yapmadığı için fasık demek gerekir.” sözünüz doğrudur ve Ehl-i sünnet’in görüşüdür. Ehl-i sünnet itikadına göre, amel imandan bir cüz değildir. Bu sebeple, büyük günah işleyen kâfir olmaz, fâsık olur. Allahu Teâlâ dilerse onu günahları kadar cehenneme atar, sonra cennete sokar. Dilerse affedip, cehenneme atmadan cennetine sokar.
Üstad Hazretlerinin ilk beyanını okuduğumuzda, Üstadımızın fasık müminlerden değil, kâfirlerden bahsettiği anlaşılmaktadır. Şimdi, şu ifadeleri bir daha dikkatle okuyalım:
— Allah’ın bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek
— Onlara isnad etmek
— Hâşâ hadsiz şerikleri hükmünde esbabı merci tanımak
— Allah’ın her şeyin yanında hazır irade ve ilmini bilmemek
— Şiddetli emirlerini tanımamak
— Sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek
Elbette bu hâl üzere olanda hiçbir cihette Allah’a iman hakikati yoktur. Değil bu hâllerin hepsini cemetmek, sadece Allah’ın emirlerini tanımasa hatta tek bir emrini inkâr etse, bu, o kişinin kâfir olması için yeterlidir.
Dolayısıyla Üstadımızın burada bahsettiği güruh, günah işleyen fasıklar topluluğu olmayıp inkâr içinde olan kâfirler topluluğudur. Bunlar küfrün manevi cehenneminden kurtulmak için Allah’a ve ahirete sözde iman ederler. Ama iş mülkü Allah’a teslim etmeğe ve Allah’ın emirlerini kabul etmeye gelince bütün bütün imanın iktizasından dönerler ve yüz çevirirler.
Eğer “Böyle insanlar var mı ki?” diye sorarsanız, ben de derim ki: “Hem de yüz binler, belki milyonlar var.” Allah’ın şeriatına söven, hükümlerini tahfif eden, Kur’an’ın ahkâmını küçümseyen, Peygamberimiz (a.s.m.)’ın sünnetini tahkir eden, sonra da “Ben Allah’a iman ediyorum.” diyen yüz binler sokaklarda geziyor.
Ben bu sırdan dolayı, tanımadığım kişilerin cenaze namazını kılmıyor, imanına şahit olmadığım kişinin arkasından affı için dua etmiyorum. Diyorum ki: “Ya Rabbi, eğer ehl-i imansa onu affet, ondan razı ol…”
İçimi en çok acıtansa şu: Bir ömür boyu Kur’an’a ve sünnete düşmanlık eden bu insanlar öldüğünde yakınları onları camiye getiriyor; cenaze namazları kılınsın diye. Bizim cami cemaati de imandan zerre miskal nasibi olmayan bu kişilerin cenaze namazını kılıyor.
Tahlilimizi Peygamberimiz (a.s.m.)’ın şu hadis-i şerifiyle tamamlayalım: Din, Allah için sevmekten ve Allah için buğzetmekten başka nedir ki?
Yazar: Sinan Yılmaz