a
Ana SayfaOn Birinci Söz5. Evvelen: Âsâra bakıp gaibane muamele suretinde, saltanat-ı rububiyetin mehasinine…

5. Evvelen: Âsâra bakıp gaibane muamele suretinde, saltanat-ı rububiyetin mehasinine…

Üstadımız şöyle demişti: Şu bahtiyar cemaat, o resulü dinleyip Kur’an’a kulak verdiler. Kendilerini, enva-ı ibadatın fihristesi olan namaz ile birçok makamat-ı âliye içinde çok latif vazifelerle telebbüs etmiş gördüler.

İnsanın birçok makamat-ı âliye içinde vazifeleri vardır. Namaz bu vazifelerden sadece biridir ve insanın diğer vazifelerine işaret eder. Üstad Hazretleri bu makamda, -namazın işaret ettiği- insanın vazifelerini tadada başlıyor:

Evet, namazın mütenevvi ezkâr ve harekâtıyla işaret ettiği vezaifi, makamatı mufassalan gördüler. Şöyle ki:

Evvelen: Âsâra bakıp gaibane muamele suretinde, saltanat-ı rububiyetin mehasinine temaşager makamında kendilerini gördüklerinden tekbir ve tesbih vazifesini eda edip “Allahu Ekber” dediler. (11. Söz)

(Mütenevvi: Çeşitli / Ezkâr: Zikirler / Vezaif: Vazifeler / Mufassalan: Ayrıntılı olarak / Âsâr: Eserler / Gaibane: Yüz yüze olmadan / Mehasin: Güzellikler / Temaşager: Seyirci)

İnsanın şu kâinata geldikten sonra iki cihetle ubudiyeti vardır:

1. Gaibâne bir surette bir ubudiyeti ve bir tefekkürü vardır.

2. Hâzırâne muhataba suretinde bir ubudiyeti ve bir münacatı vardır.

Gaibâne suretteki ubudiyetin birinci vechi şudur: İnsan, saltanat-ı rububiyetin mehasinini seyir ve temaşa eder; daha sonra da bu rububiyetin haşmetine karşı tekbir ve tesbih vazifesini eda için “Allahu Ekber” der.

Rububiyet: Allah’ın mahlukatı yaratması, öldürmesi, beslemesi, ona suret vermesi, onu aza ve cihazlarla donatması, vazifesini öğretmesi, hâlden hâle şekilden şekle sokması, onu evirmesi, çevirmesi ve onda tasarrufta bulunmasıdır.

Başka bir ifadeyle: Allahu Teâlâ’nın fiilî sıfatlarıyla tecellisi O’nun rububiyetidir. (Fiilî sıfatların ne olduğunu daha önce izah etmiştik.)

Saltanat-ı rububiyet ise bu rububiyetin kâinatın tamamında gözükmesi ve zerreden şemse kadar her şeyin bu rububiyete mazhar olmasıdır. Mesela:

– Koca arzın -sekenesiyle beraber- zelil ve muti bir hayvan gibi o rububiyetin altında beslenmesi.

– Güzde ölmesi ve baharda dirilmesi.

– Bir Mevlevi gibi olan raksının, hareketinin ve sair bütün işlerinin o emre tabi olması.

– Güneşin -gezegenleriyle birlikte- tanziminin, teshirinin ve sair vaziyetlerinin aynı emre bağlı olması…

Bütün bunlar saltanat-ı rububiyetin ef’alidir. İnsanın vazifesi ise kâinatta hüküm süren bu saltanatı müşahade etmek; bu saltanatın mehasinini (güzelliklerini) takdir etmek ve rububiyetin bu haşmeti karşısında tekbir ve tehlil vazifesini eda ederek Allahu Ekber demektir.

Bir sonraki maddeye geçmeden 5-10 dakikamızı bu maddenin tefekkürüne ayıralım. Gözümüzü metinden kaldırıp âleme çevirelim. Çiçeklerden kuşlara, balıklardan gergedanlara, ağaçlardan bulutlara, zerrattan seyyerata kadar, eşya üzerinde biraz tefekkür edelim. Onların nasıl bir rububiyete mazhar olduklarını görelim.

– Yoktan icat edilmelerine,

– Rızıklarının mükemmelen verilmesine,

– Hâlden hâle sokulmalarına,

– Kemal bulmaları için sevk edilmelerine,

– Onlara hayat verilmesine,

– Farklı cihazlar ve aletler ile teçhiz edilmelerine,

– Vazifelerinde intizamla çalıştırılmalarına,

– Hayat şartlarının onlara öğretilmesine,

– Ve rububiyetin diğer vecihlerine bakalım…

Onlar üzerinde saltanat-ı rububiyetin mehasinini görelim. Gördükçe de Allahu Ekber diyerek o rububiyetin haşmetine karşı tekbir ve tesbih vazifemizi eda edelim.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin