4. Birinci kafile olan süeda ve ebrar ise zülcenaheyn olan üstadı dinlediler…
On Birinci Söz’ün mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Birinci kafile olan süeda ve ebrar ise zülcenaheyn olan üstadı dinlediler. O üstad hem abddir, ubudiyet noktasında Rabbini tavsif ve tarif eder ki Cenab-ı Hakk’ın dergâhında ümmetinin elçisi hükmündedir. Hem resuldür, risalet noktasında Rabbinin ahkâmını Kur’an vasıtasıyla cin ve inse tebliğ eder.” (11. Söz)
(Süeda: Mesud olanlar / Ebrar: Hayır işleyen ve takva sahibi olan faziletli kimseler / Zülcenaheyn: İki kanatlı / Tavsif: Vasfetme / Ahkâm: Hükümler)
Mana açık olduğundan izahına girişmiyor, tefekkürünü sizlere havale ediyoruz.
Şu bahtiyar cemaat, o resulü dinleyip Kur’an’a kulak verdiler. Kendilerini, enva-ı ibadatın fihristesi olan namaz ile birçok makamat-ı âliye içinde çok latif vazifelerle telebbüs etmiş gördüler. (11. Söz)
(Enva-ı ibadat: İbadet çeşitleri / Makamat-ı âliye: Yüce makamlar / Telebbüs etmiş: Giyinmiş)
Namaz bütün ibadetleri cemeden bir ibadettir; bu cihetle enva-i ibadete bir fihristedir. Mesela:
– Namazda oruç vardır, zira namaz kılan kimse yemek yiyemez ve bir şeyi içemez.
– Namazda Kur’an okumak vardır.
– Namazda tesbih, takdis, tekbir ve hamd vardır. Yani namaz zikrin hülasasıdır.
– Namazda tefekkür vardır. Zira namaz kılan kişi Kâbe’yi karşısına alır ve bu tefekkürle namazını kılar.
– Namazda kelime-i şehadet vardır. Her tahiyyat okuyuşunda kelime-i şehadet tekrar edilir.
– Namazda dua vardır.
– Namazda tesettür ve setr-i avret vardır.
– Namazda abdest vardır…
Yine namaz, bütün mahlûkatın farklı farklı ibadetlerine işaret eden bir harita-i kudsiyedir. Şöyle ki:
Şu âleme dikkat ile bakılsa görülür ki her bir mahluk bir ibadet-i mahsusa ile meşguldür. Mahlukatın bir kısmı kıyamda, bir kısmı rükûda ve bir kısmı da secdededir.
Mesela ağaçlar kıyam yaparak Rablerine ibadet ederler. Bazen de rüzgâr ile rükûa giderler ve kudret-i İlahiyenin karşısında eğilirler. Bazen de olur ki azamet-i İlahiye karşısında çatlar ve başlarını secdeye koyarlar.
Çiçekleri ise genelde rükûda görürüz. Boyunlarını bükerler ve azamet-i Rabbâniye karşısında küçülürler, büzülürler ve başlarını rükûdan kaldıramazlar.
Dağlar ise kıyamdadır; Cenab-ı Mevlalarını kıyamda zikrederler.
Ot ile beslenen hayvanlar beslenme anında âdeta secdeye giderler ve boyunlarını bükerek Rezzak-ı Kerim’in karşısında eğilirler, O’na şükür ve hamd ederler.
Daha bunlar gibi, her kim ibadet gözüyle şu âleme baksa, bir kısım mahluku kıyamda, bir kısmını rükûda, bir kısmını secdede ve bir kısmını da teşehhüdde görür.
Ayrıca melekler de böyledir. Bir kısmı yaratıldığı günden beri kıyamdadır. Bir kısmı milyonlarca senedir rükûdadır. Bir kısmı da secdede…
Peygamberimiz (a.s.m.) miraç olayının Kudüs’ten sonrasını şöyle anlatır:
“…Sonra beraberce göğe yükseldik. Cebrail aleyhisselam birinci kat göğün kapısını çaldı. Hemen kapı açıldı ve kendimi Âdem (a.s.)’ın karşısında buldum. Bana “Merhaba” dedi ve dua etti… Burada çok melek gördüm. Hepsi kıyamda huşu ve huzû ile durmuşlar:
سُبُّوحٌ قُدُّوسٌ رَبُّنَا وَرَبُّ الْمَلاَئِكَةِ وَالرَّوحِ zikriyle meşguldüler. Cebrail’e sordum:
— Bu meleklerin ibadeti bu mudur?
— Evet, bunlar yaratıldıkları andan ta kıyamete kadar kıyam üzere olurlar.
Hak Teâlâ’dan diledim ki bu ibadeti ümmetime nasip etsin. Duamı kabul etti. Namazda olan kıyam odur.
İkinci kat göğe çıktık. Cebrail aleyhisselam kapıyı çaldı. Kapı açıldığında kendimi, teyze çocukları İsa ile Yahya bin Zekeriyya (a.s.)’ın yanında buldum. Bana “Merhaba” dediler ve duada bulundular… Meleklerden bir cemaate rastladım. Saf bağlayıp durmuşlar, cümlesi rükûda idi. Kendilerine mahsus bir tesbihleri vardı. Devamlı olarak rükûda dururlar, başlarını kaldırıp yukarı bakmazlar. Cebrail aleyhisselam: “Bu meleklerin ibadeti böyledir. Hak Teâlâ’dan iste de ümmetine nasip olsun.” dedi. Dua ettim. Kabul buyurup namazda rükûu ihsan eyledi.
Sonra üçüncü kat göğe çıktık, kapı açıldı ve kendimi Yusuf (a.s.)’ın yanında buldum. Baktım ki kendisine güzelliğin yarısı verilmiş. Bana “Merhaba” dedi ve dua etti… Çok melek gördüm. Saf hâlinde, cümlesi secdede idiler. Yaratıldıkları andan beri secdede olup kendilerine mahsus tesbih ile tesbih ederler. Cebrail aleyhisselam: “Bu meleklerin ibadeti böyledir. Allahu Teâlâ’dan iste ki bu ameli ümmetine müyesser eylesin.” dedi. Hak Teâlâ’dan diledim. Kabul edip namazda size nasip eyledi…
Beşinci kat göğe çıktık, orada Harun (a.s.) ile karşılaştık. Bana “Merhaba” dedi ve hayır duada bulundu. Beşinci kat gök meleklerinin ibadetlerini gördüm. Cümlesi ayakta duruyor ve ayaklarının parmaklarına nazar ediyor, asla başka yere bakmıyor, yüksek sesle tesbih ediyorlardı. Hazreti Cebrail’den “Bu meleklerin ibadeti böyle midir?” diye sordum. “Evet, Hak Teâlâ’dan dile de bu ibadeti ümmetine nasip eylesin.” dedi. Dua ettim. Cenab-ı Hak ihsan etti…” (Şerh-i Delâilü’l-Hayrât ve Şevârikı’l-Envâr)
İşte namaz, ef’al ve erkânıyla, enva-ı ibadatın fihristesidir ve meleklerin ve diğer mahlukatın elvan-ı ibadetlerini cemeden bir harita-i kudsiyedir.
Yazar: Sinan Yılmaz