a
Ana SayfaOn Birinci Söz14. Evet, insana sermaye-i ömür ve cihazat-ı insaniye, mezkûr vezaif için verilmiştir…

14. Evet, insana sermaye-i ömür ve cihazat-ı insaniye, mezkûr vezaif için verilmiştir…

On Birinci Söz’ün mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Evet, insana sermaye-i ömür ve cihazat-ı insaniye, mezkûr vezaif için verilmiştir.

(Sermaye-i ömür: Ömür sermayesi / Cihazat-ı insaniye: İnsanın zahirî ve bâtıni bütün duygu ve latifeleri / Mezkûr: Zikredilen / Vezaif: Vazifeler)

Ey sersem nefsim ve ey pür-heves arkadaşım! Âyâ zannediyor musunuz ki vazife-i hayatınız; yalnız terbiye-i medeniye ile güzelce muhafaza-i nefis etmek, ayıp olmasın, batn ve fercin hizmetine mi münhasırdır?

(Pür-heves: Çok hevesli, heves dolu / Âyâ: Acaba / Muhafaza-i nefis: Kişinin kendisini ve canını koruması / Batn: Mide / Ferc: Avret)

Yahut zannediyor musunuz ki hayatınızın makinesinde dercedilen şu nazik letaif ve maneviyat ve şu hassas aza ve âlât ve şu muntazam cevarih ve cihazat ve şu mütecessis havas ve hissiyatın gaye-i yegânesi; şu hayat-ı fâniyede nefs-i rezilenin, hevesat-ı süfliyenin tatmini için istimaline mi münhasırdır?

(Cevarih: Cevherler / Mütecessis: Gizlice araştıran / Havas: Hisler / Gaye-i yegâne: Tek gaye / Hevesat-ı süfliye: Alçak arzular, kötü hevesler)

Hâşâ ve kellâ! Belki vücudunuzda şunların yaratılması ve fıtratınızda bunların gaye-i idhali, iki esastır:

(Gaye-i idhal: Sokulmasının maksadı)

Biri: Cenab-ı Mün’im-i Hakiki’nin bütün nimetlerinin her bir çeşitlerini size ihsas ettirip şükrettirmekten ibarettir. Siz de hissedip şükür ve ibadetini etmelisiniz.

(Cenab-ı Mün’im-i Hakiki: Nimetlerin hakiki sahibi olan Allahu Teâlâ / İhsas: Hissettirme)

İkincisi: Âleme tecelli eden esma-i kudsiye-i İlahiyenin bütün tecelliyatının aksamını, birer birer, size o cihazat vasıtasıyla bildirip tattırmaktır. Siz dahi tatmakla tanıyarak iman getirmelisiniz.

(Aksam: Kısımlar)

İşte bu iki esas üzerine kemalât-ı insaniye neşvünema bulur. Bununla insan, insan olur. (11. Söz)

(Kemalât-ı insaniye: İnsanın kemalatı / Neşvünema: Gelişme, büyüme)

Metin açık olduğundan ve bahsi geçen meselelerin mütalaası daha önce yapıldığından dolayı izahına girişmiyoruz. Burada yapılması gereken şey enfüsi tefekkürdür. Boynu bükmeli, nefsi karşımıza almalı ve onunla konuşmalıyız. Sakın böyle yerleri bir çırpıda okuyup geçmeyin. Hep diyorum ya, mesele sadece okumak değildir. Asıl mesele, hakikatin boyasıyla boyanmak ve insan-ı kâmil olmaktır. Yine mesele, Allah’ta ve resulünde fâni olmaktır. Bunun yolu da nefsi hesaba çekmek ve hakikat üzerinde tefekkür etmekten geçer. Bu vazifeyi sizlere havale ederek metne devam ediyoruz:

İnsaniyetin cihazatı, hayvan gibi hayat-ı dünyeviyeyi kazanmak için verilmemiş olduğuna şu temsil sırrıyla bak:

Mesela bir zat bir hizmetçisine yirmi altın verdi, ta mahsus bir kumaştan kendisine bir kat libas alsın. O hizmetçi gitti, o kumaşın âlâsından mükemmel bir libas aldı, giydi.

Sonra gördü ki o zat, diğer bir hizmetkârına bin altın verip bir kâğıt içinde bazı şeyler yazılı olarak onun cebine koydu, ticarete gönderdi. Şimdi, her aklı başında olan bilir ki o sermaye, bir kat libas almak için değil. Çünkü evvelki hizmetkâr, yirmi altınla en âlâ kumaştan bir kat libas almış olduğundan, elbette bu bin altın bir kat libasa sarf edilmez. Şayet bu ikinci hizmetkâr, cebine konulan kâğıdı okumayıp belki evvelki hizmetçiye bakıp, bütün parayı bir dükkâncıya bir kat libas için verip hem o kumaşın en çürüğünden ve arkadaşının libasından elli derece aşağı bir libas alsa, elbette o hâdim nihayet derecede ahmaklık etmiş olacağı için şiddetle tazip ve hiddetle te’dib edilecektir.

Ey nefsim ve ey arkadaşım! Aklınızı başınıza toplayınız. Sermaye-i ömür ve istidad-ı hayatınızı hayvan gibi belki hayvandan çok aşağı bir derecede şu hayat-ı fâniye ve lezzet-i maddiyeye sarf etmeyiniz. Yoksa sermayece en âlâ hayvandan elli derece yüksek olduğunuz hâlde en ednasından elli derece aşağı düşersiniz. (11. Söz)

(Mahsus: Has, özel / Libas: Elbise / Hâdim: Hizmetçi / Tazip: Azap etme / Te’dib: Edeplendirme / Edna: En aşağı, hakir)

Sermayece en âlâ hayvandan elli derece yüksek olduğumuz hâlde en ednasından elli derece aşağı düşmemiz meselesi, Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde şöyle geçiyor:

“İnsan, hayat-ı hayvaniye lezzetinde ve kemalinde ve selametinde ve metanetinde, serçe kuşundan üç derece aşağıdır. Zira geçmiş zamanın hüzünleri, gelecek zamanın korkuları insanın her bir lezzetinde bir elem izi bırakıyor. Hayvanda ise o yok. Lezzeti elemsizdir.” (Nur’un İlk Kapısı, Dokuzuncu Ders)

“Zira en âciz bir hayvandan daha âciz ve bütün hayvanattan daha fakir olduğum hâlde, dünya kadar ihtiyacatım var. İktidarım ise bir serçe kuşunun faaliyetinden çok aşağıdır.” (Nur’un İlk Kapısı, Dokuzuncu Ders)

“Hem insan ibadet için halk olunduğunu, fıtratı ve cihazat-ı maneviyesi gösteriyor. Zira hayat-ı dünyeviyesine lazım olan amel ve iktidar cihetinde en edna bir serçe kuşuna yetişmez. Fakat hayat-ı maneviye ve uhreviyesine lazım olan ilim ve iftikar ile tazarru ve ibadet cihetinde hayvanatın sultanı ve kumandanı hükmündedir.” (Beşinci Söz)

Bu mesele Beşinci Söz’ün mütalaasında tahlil edilmiştir. Dileyenler Beşinci Söz’ün mütalaasını okuyabilir.

Metne devam edelim:

Ey gafil nefsim! Senin hayatının gayesini ve hayatının mahiyetini hem hayatının suretini hem hayatının sırr-ı hakikatini hem hayatının kemal-i saadetini bir derece anlamak istersen bak! Senin hayatının gayelerinin icmali dokuz emirdir:

Birincisi şudur ki: Senin vücudunda konulan duygular terazileriyle rahmet-i İlahiyenin hazinelerinde iddihar edilen nimetleri tartmaktır ve küllî şükretmektir. (11. Söz)

(İddihar edilen: Toplanan, biriktirilen)

İnsanın birinci vazifesi budur: Rahmet hazinlerinde iddihar edilen nimetleri tartmak ve bu nimetlerin kıymetini derk ederek küllî şükretmek.

— Peki, rahmet-i İlahiyenin hazinelerinde iddihar edilen nimetleri hangi terazilerle tartacağız?

Elcevab: Vücudumuza yerleştirilen duyguların terazileriyle.

Demek, dil, göz, burun gibi maddi cihazat; akıl ve hayal gibi manevi duygular birer terazi hükmünde olup hazine-i rahmetin nimetlerini tartması için insana verilmiştir.

– Dil, nimetin lezzetindeki güzelliği,

– Burun, nimetin kokusundaki güzelliği,

– Göz, nimetin şeklindeki ve rengindeki güzelliği,

– Diğer duygular ve cihazlar da nimetin diğer güzelliklerini ve kıymetini ölçmek ve tartmak için insana verilmiş birer terazidir.

İnsanın vazifesi ise bu terazilerle nimetlerin kıymetini tartmak ve o nimetin kadrini anlayarak nimete karşı küllî şükretmektir.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin