a
Ana Sayfaİkinci Lem’a9. Evet, ibadet iki kısımdır: Bir kısmı müsbet, diğeri menfi…

9. Evet, ibadet iki kısımdır: Bir kısmı müsbet, diğeri menfi…

İkinci Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Evet, ibadet iki kısımdır: Bir kısmı müsbet, diğeri menfi. Müsbet kısmı malumdur. Menfi kısmı ise hastalıklar ve musibetlerle musibetzede zaafını ve aczini hissedip Rabb-i Rahîm’ine ilticakârane teveccüh edip, onu düşünüp, ona yalvarıp halis bir ubudiyet yapar. Bu ubudiyete riya giremez, halistir. (İkinci Lem’a)

(İlticakârane: Sığınır bir şekilde / Teveccüh edip: Yönelip)

— Ey nefsim! Sen sadece namaz gibi, zekât gibi, hac gibi müsbet ibadetlerle mi mükellefsin?

— Başka bir vazifen ve ibadetin yok mudur?

Vallahi vardır. O da şudur: Aczini bilip Allah’ın kudretine, fakrını bilip Allah’ın rahmetine, kusurunu bilip Allah’ın kemaline ve zaafını bilip Allah’ın kuvvetine iltica etmektir. O kudret ve rahmet dergâhında boyun bükmektir. Bu senin menfi ibadetindir.

— Peki, ey nefsim! Bu kibrinle bu menfi ibadeti nasıl eda edeceksin?

Sana bir kamçı ve mürşid lazım… İşte hastalık ve musibetler o kamçı ve mürşittir. Sana aczini, zaafını ve fakrını bildirir. Taştan olmadığını, demirden olmadığını; her vakit ölüme ve zevale maruz olduğunu hissettirir. Sen de onun dersiyle acz ve fakr elbisesini giyer; kudret-i Rabbaniye ve Rahmet-i İlahiye önünde boyun büker ve halis bir ubudiyet yaparsın.

Hem ey nefsim! Senin çok müsbet ibadetin var ki ona riya girmiş ve sum’a bulaşmış! İbadet ederken bâtın-ı kalbine bir nazar edebilsen göreceksin ki niyetin hep riya, hep gösteriş…

Menfi ubudiyete ise bu riya giremez. O halistir ve Allah içindir. Zira o, kalbin işidir. Kalbine Allah’tan başka kim nazar edebilir ki riya ve gösterişe düşesin. O hâlde bu halis ibadeti kazandığını düşün; şekva değil şükür et.

Eğer sabretse, musibetin mükâfatını düşünse, şükretse o vakit her bir saati bir gün ibadet hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur. Hatta bir kısmı var ki bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçer. (İkinci Lem’a)

Ah nefsim! Gafletinle nasıl bir hazineden mahrum kalıyorsun… Zannediyorsun ki sana isabet eden bu hastalık ve musibet neticesizdir; hiçbir mükâfatı yoktur. Vallahi öyle değil! Eğer sabır içinde şükredersen, hastalığının her bir saati bir gün ibadet hükmüne geçer. Hatta bazı musibetlerin bir dakikası bir gün ibadet hükmündedir.

Bak, Üstad Hazretleri bu hakikate şu misali veriyor:

Hatta bir ahiret kardeşim, Muhacir Hafız Ahmed isminde bir zatın müthiş bir hastalığına ziyade merak ettim. Kalbime ihtar edildi: “Onu tebrik et. Her bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçiyor.” Zaten o zat sabır içinde şükrediyordu. (İkinci Lem’a)

Ey nefsim! Sen de Hafız Ahmed gibi olsan, sabır içinde şükretsen, senin de hastalıkla geçen her bir dakikan bir gün ibadet hükmünde olur; bu kadar sevap kazanır, rahmet-i İlahiyeyi celbedersin.

— Neticesi bu olan hastalık ve musibetlerden şikâyet edilir mi?

Vallahi edilmez. Ona ancak şükür içinde sabredilir.

Şimdi, mütalaasını yaptığımız kısmı bir daha okuyalım:

Evet, ibadet iki kısımdır: Bir kısmı müsbet, diğeri menfi. Müsbet kısmı malumdur. Menfi kısmı ise hastalıklar ve musibetlerle musibetzede zaafını ve aczini hissedip Rabb-i Rahîm’ine ilticakârane teveccüh edip, onu düşünüp, ona yalvarıp halis bir ubudiyet yapar. Bu ubudiyete riya giremez, halistir.

Eğer sabretse, musibetin mükâfatını düşünse, şükretse o vakit her bir saati bir gün ibadet hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur. Hatta bir kısmı var ki bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçer. Hatta bir ahiret kardeşim, Muhacir Hafız Ahmed isminde bir zatın müthiş bir hastalığına ziyade merak ettim. Kalbime ihtar edildi: “Onu tebrik et. Her bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçiyor.” Zaten o zat sabır içinde şükrediyordu. (İkinci Lem’a)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin