a
Ana Sayfaİkinci Lem’a18. Bırak ey biçare feryadı, beladan kıl tevekkül…

18. Bırak ey biçare feryadı, beladan kıl tevekkül…

İkinci Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Bu hakikati ifade için bir vakit böyle demiştim:

Bırak ey biçare feryadı, beladan kıl tevekkül.

Zira feryat bela-ender, hata-ender beladır bil.

Eğer bela vereni buldunsa safa-ender, atâ-ender beladır bil.

Eğer bulmazsan bütün dünya cefa-ender, fena-ender beladır bil.

Cihan dolu bela başında varken ne bağırırsın küçük bir beladan, gel tevekkül kıl!

Tevekkül ile bela yüzünde gül, ta o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül. (İkinci Lem’a)

Şimdi bu cümleleri birkaç kelamla mütalaa edelim ve hissemizi alalım:

Bırak ey biçare feryadı, beladan kıl tevekkül.

Ey biçare nefsim! Ne diye feryat ediyorsun? Bırak feryadı ve ağlamayı! Sen yalnız değilsin, kimsesiz değilsin, sahipsiz değilsin. Bir Rabb-i Rahîm’in var. Rabbine itimat et, Ona güven ve tevekkül et.

Zira feryat bela-ender, hata-ender beladır bil.

(Bela-ender: Bela içinde / Hata-ender: Hata içinde)

Ey nefsim! Feryadın bela içinde bela, hata içinde hatadır. Bağırmanın çağırmanın sana bir faydası yok. Olsa olsa merhamete liyakatini selbeder. Sen feryadınla musibeti ikileştiriyor; Allah’ı kullarına şikâyet etmekle büyük bir belaya düşüyorsun.

Eğer bela vereni buldunsa safa-ender, atâ-ender beladır bil.

(Safa-ender: Sefa içinde / Atâ-ender: Lütuf içinde / Bela: İmtihan)

Ey nefsim!

— Bu bela sana kendiliğinden mi geldi?

— Onu sana bir gönderen yok mu?

— Tesadüfün veya tabiatın işi midir?

Hiç öyle değil! Sana hayırdan ve şerden ne isabet ederse ancak Allah’ın izni ve iradesiyle etmiştir. Sana bu musibeti gönderen de Odur. Eğer sen, sana belayı göndereni bulsan ve Onu tanısan, bu bela, sefa ve lütuf içinde bir imtihan olur. Unutma, bazen ihsan celal tepsisinden gönderilir. O tepside çok ikramlar ve in’amlar vardır. Allah’ı bulsan, bu ikramlara kavuşur ve in’amlara mazhar olursun.

Eğer bulmazsan bütün dünya cefa-ender, fena-ender beladır bil.

(Cefa-ender: Cefa içinde / Fena-ender: Fena içinde)

Ey nefsim! Ne aciptir ki gafletine ağlamıyor, günahlarına feryat etmiyor; küçücük bir beladan dünyayı yıkıyorsun. Bil ki: Eğer belayı sana göndereni bulmaz ve Allah’tan gaflet edersen, asıl bela ve musibet budur. Bu durum, cefa ve fena içinde bir beladır ve büyük bir musibettir. Zira asıl musibet, Allah’ı tanımamak ve Ondan gaflet etmektir.

Cihan dolu bela başında varken ne bağırırsın küçük bir beladan, gel tevekkül kıl!

Ey nefsim, sana sorarım:

— Son nefeste imanını kurtarabilecek misin?

— Kabir senin için cennet bahçelerinden bir bahçe mi olacak yoksa cehennem çukurlarından bir çukur mu?

— Mahşer günü azaların aleyhine şahitlik ettiğinde ne yapacaksın?

— Kitabın sağından mı verilecek yoksa solundan mı?

— Sırattan geçebilecek misin?

— Varacağın yer cennet mi olacak yoksa cehennem mi?

Bunlar gibi yüzlerce bela başında varken ne diye küçücük bir beladan feryat eder ve ağlar durursun? Gel, Allah’a tevekkül et. O her şeye yeter ve her derde kâfi gelir.

Tevekkül ile bela yüzünde gül, ta o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül.

Ey nefsim! Bırak feryadı ve ağlamayı. Belanın yüzüne gül. O bir misafirdir; bir vazife için gelmiştir. Vazifesi bitince çeker gider. Onun yüzüne güler ve onu hoş karşılarsan o da sana güler; güldükçe küçülür, hayra tebeddül eder.

Nasıl ki mübarezede müthiş bir hasma karşı gülmekle; adavet musalahaya, husumet şakaya döner; adavet küçülür, mahvolur. Tevekkül ile musibete karşı çıkmak dahi öyledir. (İkinci Lem’a)

(Mübareze: Kavga / Adavet: Düşmanlık / Musalaha: Barışma / Husumet: Düşmanlık)

Ey nefsim! Musibetin yüzüne gül, onu Rabbinin bir misafiri kabul et ve onu dost gibi karşıla. Sen ona güler ve dostluk yüzünü gösterirsen o da sana güler ve güldükçe küçülür. Ürkmeye korkmaya hiç gerek yok. Allah’ın izniyle gelmiştir, yine Onun emriyle gidecektir.

Şimdi, mütalaasını yaptığımız kısmı bir daha okuyalım:

Bu hakikati ifade için bir vakit böyle demiştim:

Bırak ey biçare feryadı, beladan kıl tevekkül.

Zira feryat bela-ender, hata-ender beladır bil.

Eğer bela vereni buldunsa safa-ender, atâ-ender beladır bil.

Eğer bulmazsan bütün dünya cefa-ender, fena-ender beladır bil.

Cihan dolu bela başında varken ne bağırırsın küçük bir beladan, gel tevekkül kıl!

Tevekkül ile bela yüzünde gül, ta o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül.

Nasıl ki mübarezede müthiş bir hasma karşı gülmekle; adavet musalahaya, husumet şakaya döner; adavet küçülür, mahvolur. Tevekkül ile musibete karşı çıkmak dahi öyledir. (İkinci Lem’a)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin