a
Ana Sayfaİkinci Lem’a20. Cenab-ı Hak hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için insanda hadsiz bir acz…

20. Cenab-ı Hak hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için insanda hadsiz bir acz…

İkinci Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

HATİME

Cenab-ı Hak hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için insanda hadsiz bir acz, nihayetsiz bir fakr derceylemiştir. (İkinci Lem’a)

Ey nefsim! Allahu Teâlâ fıtratına hadsiz derecede bir acz ve fakr koymuş, seni nihayet derecede âciz ve fakir eylemiş ki rahmet-i İlâhiyeye ve kudret-i Samedâniyeye ayna olabilesin.

Nasıl ki karanlık aydınlığı, açlık tokluğu, çirkinlik güzelliği, soğuk sıcağı gösterip bunların tahakkukuna ve bilinmesine hizmet eder. Aynen bunun gibi, senin aczin ve fakrın da Allah’ın kudretine ve rahmetine işaret eder; o kudret ve rahmeti izhar eder.

Önce bu işaretin acz maddesini tefekkür edelim:

Ey nefsim! Sen son derece âcizsin. Ancak bu âcizliğin ile birlikte, bütün eşya sana musahhar kılınmış. Her şey sana hizmet eder ve sana itaat eder.

Senin, bu aczin ile birlikte bu mahlukatı kendine teshir etmen mümkün değildir; buna gücün ve kuvvetin yetmez. İşte bu hâl ispat eder ki perde arkasında kudreti sonsuz olan bir Zat vardır.

– O Zattır, bu eşyayı sana teshir eden.

– Odur, mahlukatı senin hizmetine veren.

– Onun emriyle bütün eşya sana boyun eğmiş.

– O ki yeryüzünü sana bir beşik ve semayı sana bir dam yapmış; zehirli bir böceğin eliyle sana balı yedirmiş, elsiz bir böceğin eliyle ipeği giydirmiş…

İşte senin gayet âciz olman ve bu acziyetine rağmen bütün eşyanın sana musahhar olması; yine son derece zayıf olman ve bu zayıflıkla beraber acip işler yapman, perde arkasındaki bir Zatı, Kadîr, Muktedir ve Kaviyy gibi isimleriyle sana bildirir ve tanıttırır.

Şimdi de fakrın Allah’ın rahmetini izhar etmesini tefekkür edelim:

Sen fakirsin ama ihtiyacın çok… İhtiyaçlarının binde birini bile kendin karşılayamazsın. Ama bir bakıyoruz ki bütün ihtiyaçların umulmadık yerden, vakt-i münasipte, iraden hiç taalluk etmeden karşılanıyor; sana merhamet ediliyor. İşte bu hâl ispat ediyor ki seni gözeten, sana merhamet eden, şefkat edip besleyen bir Zat var. Odur sana böyle nazdar bir bebek gibi muamele eden, her ihtiyacını karşılayan ve sana rahmetiyle tecelli eden.

İşte Cenab-ı Hak, hadsiz kudretini ve nihayetsiz rahmetini göstermek için fıtratına böyle bir acz ve fakr derceylemiştir. Ta ki sen, o kudret ve rahmetin tecellisine mazhar olasın ve bu tecellileri âleme okutasın…

Hem hadsiz nukuş-u esmasını göstermek için insanı öyle bir surette halk etmiş ki hadsiz cihetlerle elemler aldığı gibi, hadsiz cihetlerle de lezzetler alabilir bir makine hükmünde yaratmış. Ve o makine-i insaniyede yüzer alet var. Her birinin elemi ayrı, lezzeti ayrı, vazifesi ayrı, mükâfatı ayrıdır. (İkinci Lem’a)

Ey nefsim! Sen âdeta bir kitâb-ı Samedânî, bir mektûb-u Rabbânî ve bir ayine-i İlahîsin. Sende Allah’ın onlarca ismi tecelli eder; bu surette halk edilmişsin. Mesela:

– Hayatın ile Allah’ın “Muhyi” ismine aynasın.

– Azalarına takılan faydalarla “Hakîm” ve “Nâfi” ismine aynasın.

– Kusursuzluğun ile “Sübhan” ismine aynasın.

– Sanatlı vücudunla “Sâni” ismine; güzelliğin ile “Cemîl” ismine; imanınla “Mümin” ismine aynasın.

– Yoktan yaratılmanla “Hâlık” ve “Mükevvin” ismine; sana yapılan yardımlarla “Muavvin” ismine; suretinle “Musavvir” ismine aynasın.

– Sıkılmakla “Kâbız” ismine; sevincinle “Bâsıt” ismine; zenginliğin ile “Muğnî” ismine aynasın.

– Hidayetinle “Hâdî” ismine; hastalıktan şifa bulmakla “Şâfî” ve “Tabîb” ismine; hayatının devamıyla “Kayyum” ismine aynasın.

Daha bunlar gibi, onlarca isme aynasın ve mazharsın. Cenab-ı Hak seni ekser esmasına ayna yapmak için öyle bir surette halk etmiş ki hadsiz cihetlerle elemler aldığın gibi, hadsiz cihetlerle de lezzetler alabilir bir makine hükmündesin. Ve bu makine-i insaniyeye yüzer alet takmış; her birinin elemi ayrı, lezzeti ayrı, vazifesi ayrı, mükâfatı ayrı…

Evet, her bir azanın ve latifenin kendisine göre bir elemi var, bir lezzeti var; bir vazifesi ve bir mükâfatı var. Mesela:

– Dilin lezzeti, leziz taamlar ve zikr-i İlahîdir. Elemi, acı ve lezzetsiz taamlar ve kötü sözlerdir. Vazifesi zikirdir, mükâfatı bunlardaki lezzet ve sevaptır.

– Gözün lezzeti, güzel manzaralardır. Elemi, çirkin görüntülerdir. Vazifesi, mahlukata Allah hesabına bakmak, mükâfatı ise bunlardaki lezzet ve sevaptır.

– Muhabbetin lezzeti, Allah’ı sevmekten hâsıl olan keyiftir. Elemi, fâni mahbubatı sevdiğinde onların firakından hasıl olan elemdir. Vazifesi; Allah’ı sevmek, esmasını sevmek ve varlığı Allah hesabına sevmektir. Mükâfatı ise bunlardaki lezzet ve sevaptır. Ve hakeza…

İşte ey nefsim! Allahu Teâlâ seni böyle acip bir makine suretinde yaratmış, seni latife ve cihazlarla donatmış ve esmasına ayna olabilmen için her bir latife ve cihazına bir elem ve bir lezzet koymuş, bir vazife yüklemiş ve bu vazifeyi eda etmesine mukabil bir mükâfat takdir etmiş.

Şu kısmın mütalaasını yaptık:

HATİME

Cenab-ı Hak hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için insanda hadsiz bir acz, nihayetsiz bir fakr derceylemiştir. Hem hadsiz nukuş-u esmasını göstermek için insanı öyle bir surette halk etmiş ki hadsiz cihetlerle elemler aldığı gibi, hadsiz cihetlerle de lezzetler alabilir bir makine hükmünde yaratmış. Ve o makine-i insaniyede yüzer alet var. Her birinin elemi ayrı, lezzeti ayrı, vazifesi ayrı, mükâfatı ayrıdır. (İkinci Lem’a)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin