8. Üçüncü Vecih: Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir…
İkinci Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Üçüncü Vecih: Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir; lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubudiyettir; hastalıklar ve musibetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor. Ve her bir saati, bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden şekva değil, şükretmek gerektir. (İkinci Lem’a)
(Dâr-ı dünya: Dünya yurdu / Dâr-ı hizmet: Hizmet yeri / Mahall-i ubudiyet: Kulluk ve ibadet yeri / Muvafık: Uygun / Şekva: Şikâyet)
— Ey nefsim! Senin derdin ne biliyor musun?
Senin derdin; yaratılış gayeni anlayamaman, bu dünyaya zevk ve keyif için geldiğini zannetmen. Bundan dolayı, keyfini kaçıran şeylerden ürküyor ve hemen şikâyete başlıyorsun.
O hâlde bu makamda sana verilecek ders, bu dünyanın hikmet-i hilkati ve senin yaratılış gayendir. Şimdi iyi dinle:
Şu dünya; bir meydan-ı imtihandır, bir hizmet yurdudur ve mahall-i ubudiyettir. Burada hizmet edilir, ibadet edilir; elmas ruhlular kömür ruhlulardan ayrılsın diye imtihan olunur. Burası lezzet ve keyif yeri değildir.
Senin vazifen ise ibadettir, hizmettir, zikirdir, fikirdir, şükürdür ve bunlar gibi işlerdir.
Sen yolunu şaşırmış, yaratılış gayeni unutmuşsun. Dünyaya bir lezzet ve mükâfat yeri olarak bakıyorsun. Hâlbuki hakikat böyle değildir. Bunların diyarı ahirettir. Orada çok lezzet ve keyif vardır. Burada hizmet ve ubudiyet eder, orada mükâfatını görürsün.
Ey nefsim! Bu hakikati bir anlasan bütün dertlerin bir anda yok olacak. O zaman hastalık ve musibetleri sevmeye başlayacaksın. Çünkü sabretmek şartıyla, hastalıklar ve musibetler insanı yaratılış gayesine sevk eder ve kuvvet verir. Hem bazı hastalıkların bir saati bir gün ibadet hükmündedir. Neticesi bu olan hastalıktan ve musibetten şikâyet edilir mi? Ne şikâyeti, bin defa şükredilir.
Hem şunu da bil ki: Asıl musibet dine gelen musibettir. Namaz kılmamak musibettir; zekât vermemek musibettir; faiz yemek musibettir; Ehl-i sünnet itikadından çıkmak musibettir; bir şüphe ve vesveseyle yaralanmak musibettir. Ve hakeza…
Bu musibetlerden her daim Allah’a sığınmak gerekir. Hastalıklar ve dünyevi musibetler ise hakikatte musibet değildir. Belki bir kamçıdır ki kişiye aczini ve zaafını bildirir, ubudiyete sevk eder, yaratılış gayesini hatırlatır, o işlerde çalıştırır; yüzünü fâni işlerden çevirip Allah’a vasıl eder.
Öyle ise -dinî olmamak ve sabretmek şartıyla- hastalık ve musibetlere bin şükür olsun.
Şimdi, mütalaasını yaptığımız kısmı bir daha okuyalım:
Üçüncü Vecih: Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir; lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubudiyettir; hastalıklar ve musibetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor. Ve her bir saati, bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden şekva değil, şükretmek gerektir. (İkinci Lem’a)
Yazar: Sinan Yılmaz