a
Ana Sayfaİkinci Lem’a7. İkinci Vecih: Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur…

7. İkinci Vecih: Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur…

İkinci Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

İkinci Vecih: Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder; vazife-i hayatiyeyi yapar. Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz olan vücuddan ziyade, şerr-i mahz olan ademe yakındır ve ona gider. (İkinci Lem’a)

(Tasaffi eder: Temizlenir / Terakki eder: Yükselir / Tekemmül eder: Kemal bulur / Yeknesak: Monoton, değişmeyen / Hayr-ı mahz: Hayrın ta kendisi / Şerr-i mahz: Şerrin ta kendisi / Adem: Yokluk)

Önce kısım kısım mütalaa edelim:

Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder: Hayatın tasaffi etmesi hem maddi hem manevi cihetledir.

Maddi ciheti şudur: Hastalıklar, vücudumuzda bazı şeylerin gerektiği gibi gitmediğini ve neler yapmamız gerektiğini telkin eden uyarılardır. Vücut; temizlik, onarım ve yenilenme amacıyla hastalıkları oluşturur. Hastalık da vücudu temizler, toksinleri yok eder ve iyileştirir. Aynı zamanda normal vücut dengesini geri kazandırır. Meselenin detayını ehline havale ediyoruz.

Manevi ciheti ise şudur: Hastalıklar ve musibetler günahlara kefaret olur. Bu cihetle hastalık ve musibetler kişiyi manen temizler. Müminin ayağına diken batsa, bu onun günahına kefaret olur; günah kirinden kurtulmasına vesile olur.

Kemal bulur: Hastalık ve musibetler kişiyi hem manen hem de cismen kemale ulaştırır. Bizler bunun ne derece hakikat olduğunu ehl-i musibet ve hastalarla konuştuğumuzda görüyoruz. Onların hayata bakışında, konuşmalarında, nasihatlerinde öyle bir kemal var ki bu kemal, hayatını rahatla geçirenlerde bulunmuyor. Bu sırdan dolayı, onlarla konuşmak, onlarla birlikte olmak kişiye keyif veriyor. Hayatını rahat döşeğinde geçirenler ise sanki bir çocuk gibi oluyor; bu kemalden mahrum kalıyor.

Kuvvet bulur: Hastalıklar ve musibetler kişiye kuvvet verir, sabır kuvvetini çoğaltır, sebatını artırır. Gençliğinde zorluk çekenlerin ne derece kuvvetli, azimli, çalışkan ve sabırlı olduğu; gençliğinde refah ve rahat içinde yaşayanların ise ne derece zayıf, tembel ve sabırsız olduğu hepimizce malumdur. Bunun sebebi, musibet ve sıkıntıların kişiye kuvvet vermesidir. Hatta bu sırrı anlayan ehl-i dünyanın zenginleri, evlatlarına çocukluk ve gençlik yaşlarında biraz sıkıntı çektiriyorlar ki hayatları kuvvet bulsun; ailenin saltanatını devam ettirebilsin.

Terakki eder: Hem manen hem madden terakki eder. Manen terakki eder; çektiği her bir sıkıntı ve zahmet hatta ayağına batan diken dahi onun manen yükselmesine ve maneviyatta terakkisine sebep olur. Yine madden terakki eder; vücudu kuvvet bulur, fikri kuvvet bulur, kalbi kuvvet bulur, hayatı kuvvet bulur, sabrı çoğalır ve bütün bunlar da maddi terakkisine sebep olur.

Netice verir: Netice vermesi, insanı yaratılış gayesine sevk etmesidir. İnsan hastalık ve musibetlerle anlar ki kendisi âciz bir mahluktur. Aczine, zaafına ve fakrına bir nihayet yoktur. Bir Kadir-i Zülcelal’e ve bir Rahim-i Zülcemal’e muhtaçtır. Yüzünü ona çevirir. Hastalığı ve musibeti böyle güzel bir netice verir. Netice vermeyi maddi olarak düşünmek de mümkündür. Hastalığın ve musibetlerin; dostların muhabbetini çekmesi, insanların rikkatini tahrik etmesi, rahmet-i İlahiyeyi celbetmesi gibi birçok maddi neticesi vardır.

Tekemmül eder: Kişi hastalık ve musibetlerle cismen, ruhen, aklen ve manen tekemmül eder, kemal bulur. Bu bahsi üstte mütalaa ettik.

Vazife-i hayatiyeyi yapar: İnsanın vazifesi Allah’a kulluktur. Bazen sağlık öyle bir musibet olur ki kişiye bu kulluğu unutturur, gaflete atar. Hastalık ise birden gözünü açtırır; yaratılış vazifesini hatırlatır.

Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz olan vücuddan ziyade, şerr-i mahz olan ademe yakındır ve ona gider: Vücut bütün hayırların başı, yokluk ise bütün şerlerin madenidir. Her daim afiyet üzere olmak, vücuttan ziyade ademe yakındır. İşi olmayan kişilerden, “Zaman geçmiyor; canım çok sıkılıyor.” sözünü çokça duymuşsunuzdur. Bunun sebebi, istirahat döşeğindeki hayatın şerr-i mahz olan ademe yakın olmasıdır. Ademe yakınlığı sebebiyle kişiyi sıkar ve lezzetini kaçırır. Hastalık ve musibetler ise bu yeknesaklığı bozar, hayata bir bereket kazandırır.

Üstad Hazretleri bu maddelerin hepsini Hastalar Risalesi’nde uzunca izah etmiş. Dileyenler Hastalar Risalesi’ne müracaat edebilir. Ben şimdi nefsime dönüyorum:

Ey nefsim, nedir bu şikâyetin? Hastalıkla tasaffi ettin, kemal buldun, kuvvet buldun, terakki ettin; neticesini aldın, tekemmül ettin; onun nasihatiyle vazife-i hayatını hatırladın ve ona çalıştın; yeknesaklıktan kurtuldun ve şerr-i mahz olan ademden bir parça uzaklaştın.

— Bütün bunlar birer şükür vesilesi iken bu şikâyetin nedendir?

Hastalığın manasını bir öğrensen ve musibetin hikmetini bir keşfetsen, o zaman göreceksin ki seni korkutan ve şikâyete sebep olan hastalık ve musibetler, sana bir rahmettir, ikram-ı İlahîdir; Allah’ın lütfu ve ihsanıdır.

Şimdi, mütalaasını yaptığımız kısmı bir daha okuyalım:

İkinci Vecih: Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder; vazife-i hayatiyeyi yapar. Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz olan vücuddan ziyade, şerr-i mahz olan ademe yakındır ve ona gider. (İkinci Lem’a)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin