19. Her zamanın bir hükmü var. Şu gaflet zamanında musibet şeklini değiştirmiş…
İkinci Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Üçüncü Mesele: Her zamanın bir hükmü var. Şu gaflet zamanında musibet şeklini değiştirmiş. Bazı zamanda ve bazı eşhasta bela, bela değil belki bir lütf-u İlahîdir. (İkinci Lem’a)
(Eşhas: Şahıslar)
Ey nefsim! Musibet ve hastalıklar senin için bir nimettir. Eğer onların tazyikatı olmaz ve ipin eline verilirse, kim bilir hangi günahlara dalar ve Allah’a nasıl isyan edersin! Musibet ve hastalıklar sana aczini ve zaafını hatırlatıyor; ölümü ihtar ediyor; günaha karşı olan cesaretini kırıyor ve seni gafletten uyandırıyor. Hatta bazı hastalıklar var ki günaha koşmana mecal bırakmıyor.
— Bunlar lütf-u İlahî değil de nedir?
— Ehl-i afiyet olup günah peşinde koşmaktansa, ehl-i musibet olup Allah’a yakın olmak daha hayırlı değil midir?
Ben şu zamandaki hastalıklı ve sair musibetzedeleri -fakat musibet dine dokunmamak şartıyla- bahtiyar gördüğümden, hastalık ve musibet aleyhtarı bulunmak hususunda bana bir fikir vermiyor. Ve bana, onlara acımak hissini îras etmiyor. Çünkü hangi bir genç hasta yanıma gelmiş ise görüyorum, emsallerine nisbeten bir derece vazife-i diniyeye ve ahirete karşı merbutiyeti var. Ondan anlıyorum ki öyleler hakkında o nevi hastalıklar musibet değil, bir nevi nimet-i İlahiyedir. Çünkü çendan o hastalık onun dünyevî, fâni, kısacık hayatına bir zahmet îras ediyor. Fakat onun ebedî hayatına faydası dokunuyor, bir nevi ibadet hükmüne geçiyor. Eğer sıhhat bulsa, gençlik sarhoşluğuyla ve zamanın sefahetiyle elbette hastalık hâletini muhafaza edemeyecek, belki sefahete atılacak. (İkinci Lem’a)
(Îras etmek: Netice vermek / Merbutiyet: Bağlılık / Çendan: Her ne kadar)
— Ey nefsim! Seni takva ve ubudiyet dairesinde tutan hastalık mı daha hayırlı yoksa seni günaha sürükleyen sıhhat mi?
Vallahi günaha sürükleyen sıhhat senin hakkında şerdir; takvaya sevk eden hastalık senin hakkında hayırdır. Yarın mahşer günü azaların aleyhinde şahitlik yaptığında, “Keşke bu azalara dünyada sahip olmasaydım.” diyeceksin. Ayağın, gittiği günahları anlattığında, “Keşke dünyada ayaklarım kökünden kesik olsaydı da buralara yürüyemeseydim.” diyeceksin. Gözün, baktığı haramları itiraf ettiğinde, “Keşke dünyada kör olsaydım da hiçbir şey görmeseydim.” diyeceksin. Diğer azaların için de aynı şeyi söyleyecek, aynı pişmanlığı göstereceksin.
O hâlde hastalık sebebiyle ağlama ve sızlama. Çünkü hastalık seni muhafaza ediyor; günahlara girmeni engelliyor.
Bak, Üstad Hazretleri -musibet dine dokunmamak şartıyla- hastalığın aleyhinde değil ve hastaları bahtiyar biliyor. Çünkü görüyor ve diyor ki: Hangi bir genç hasta yanıma gelmiş ise görüyorum, emsallerine nisbeten bir derece vazife-i diniyeye ve ahirete karşı merbutiyeti var. Ondan anlıyorum ki öyleler hakkında o nevi hastalıklar musibet değil, bir nevi nimet-i İlahiyedir.
Üstad Hazretleri meseleye böyle bakıyor, çünkü o, ahiretin peşinde ve dünyayı ahiretin bir tarlası biliyor. Ahiret lehine hangi iş fayda verecekse onu hayır biliyor, hangi iş zarar verecekse onu şer kabul ediyor.
Bu sırdan dolayı diyor ki: Çendan o hastalık onun dünyevî, fâni, kısacık hayatına bir zahmet îras ediyor. Fakat onun ebedî hayatına faydası dokunuyor, bir nevi ibadet hükmüne geçiyor. Eğer sıhhat bulsa, gençlik sarhoşluğuyla ve zamanın sefahetiyle elbette hastalık hâletini muhafaza edemeyecek, belki sefahete atılacak.
Ey nefsim! Sen de dünyaya Üstad Hazretlerinin penceresinden bak. Ahiretin lehine olan şeyi sev, aleyhine olan şeye gönlünü bağlama. Böyle bakabilirsen göreceksin ki hastalık ve musibetler bir lütf-u İlahî, bir define-i Rabbanî ve bir ihsan-ı Rahmanîdir.
Yazar: Sinan Yılmaz