1. Sabır kahramanı Hazreti Eyyüb aleyhisselâmın şu münacatı hem mücerreb hem tesirlidir…
Rabbimizin ihsanı ve inayetiyle İkinci Lem’a’nın mütalaasına başlıyoruz. Bu lem’anın mütalaasında, mütalaayı sadece kendi nefsim için yapacak, nefsimle konuşacak ve hakikati ona kabul ettirmeye çalışacağım. Yani muhatap nefsimdir. Kendi istifadem için çalışıyor; maddi ve manevi yaralarıma merhem arıyorum.
Zaten Risale-i Nurlar her daim bu usulle okunmalı. Kişi kendini muhatap almalı ve o risale sanki ona özel yazılmış gibi teenni ile mütalaa etmeli. İnşallah bu lem’anın mütalaası bu usulle okumaya güzel bir numune olur. Tevfik ve inayet Allah’tandır.
İKİNCİ LEM’A
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحيمِ
اِذْ نَادٰى رَبَّهُ اَنّى مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمينَ
(Mana: Bir vakit (Eyyüb a.s.): “Şüphesiz zarar bana dokundu. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” diye rabbine nida etmişti.)
Sabır kahramanı Hazreti Eyyüb aleyhisselâmın şu münacatı hem mücerreb hem tesirlidir. (2. Lem’a)
(Münacat: Dua / Mücerreb: Tecrübe edilmiş)
Ey nefsim! Bu münacata çok ehemmiyet ver ve bu duayı kendine vird-i zeban eyle! Zira bu dua bir peygamberin lisanından çıkmış ve Kur’an’da kendisine yer verilmiş. Ayrıca hem mücerrebtir hem de tesirli. Mücerrebtir, çünkü bizzat Hazreti Eyyüb (a.s.) bu duayı etmiş, neticesini hakka’l-yakîn görmüş; ondan sonra da nice Allah dostları bu duaya devamla semeresini tecrübe etmiş. Hem gayet tesirlidir, hemen icabete mazhar olur.
O hâlde ey nefsim! Sen de maddi ve manevi hastalıklarından şifa bulmak istersen, mücerreb ve tesirli olan bu duaya yapış, dilinden hiç düşürme! Duayı da şöyle yap:
Fakat ayetten iktibas suretinde bizler münacatımızda رَبِّ اِنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمينَ demeliyiz. (2. Lem’a)
Duaya böyle devam et. Böyle dersen mana şöyle olur: “Ey Rabbim! Zarar bana dokundu. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.”
Böyle dediğinde artık duayı Hazreti Eyyüb (a.s.)’a isnat etmez; bizzat kendin için yapmış ve nefsin için şifa istemiş olursun.
Ey nefsim! Artık dilin bu duayla her daim ıslak olacak. Boş bir vakit bulduğunda bir kenara çekilip, boynunu büküp, maddi ve manevi hastalıklarını düşünerek, رَبِّ اِنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمينَ diyeceksin ve bununla da Allah’tan şifa isteyeceksin. İşte dertlerinin dermanı bu duadadır.
Hazreti Eyyüb aleyhisselâmın meşhur kıssasının hülasası şudur ki: Pek çok yara bere içinde epey müddet kaldığı hâlde, o hastalığın azim mükâfatını düşünerek kemal-i sabırla tahammül edip kalmış. (2. Lem’a)
(Hülasa: Özet / Azim: Büyük / Kemal-i sabır: Tam bir sabır)
Ey nefsim! İstersen Kur’an’a müracaat edelim ve Hazreti Eyyüb (a.s.)’ın ahvalini Kur’an’ın lisanıyla dinleyelim:
وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ Kulumuz Eyyüb’ü hatırla. إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ Bir vakit Rabbine, “Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu.” diye nida etmişti. ارْكُضْ بِرِجْلِكَ (Biz de ona şöyle vahyetmiştik) ayağını yere vur. هَذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ bu, yıkanılacak ve içilecek serin bir sudur. (Yıkan ve iç, yorgunluğun ve hastalığın geçsin.) وَوَهَبْنَا لَهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَعَهُمْ Ona ailesini ve onlarla birlikte bir mislini (yeni aile bireylerini) bağışladık, رَحْمَةً مِنَّا وَذِكْرَى لِأُولِي الْأَلْبَابِ katımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olması için. (Sâd 41-43)
Şimdi ey nefsim! Hazreti Eyyüb (a.s.)’ın bu duayı niçin ettiğini öğren:
Sonra yaralarından tevellüd eden kurtlar, kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve marifet-i İlahiyenin mahalleri olan kalp ve lisanına iliştikleri için, o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil, belki ubudiyet-i İlahiye için demiş: “Ya Rab! Zarar bana dokundu, lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor.” diye münacat edip, Cenab-ı Hak o halis ve safi, garazsız, lillah için o münacatı gayet harika bir surette kabul etmiş. Kemal-i afiyetini ihsan edip enva-ı merhametine mazhar eylemiş. (2. Lem’a)
(Tevellüd eden: Meydana gelen / Marifet-i İlahiye: Allah’ı bilme ve tanıma / Halel: Eksiklik, zarar / Garazsız: Hiçbir çıkar gütmeyen / Enva-ı merhamet: Merhamet çeşitleri)
— Ey nefsim bilir misin, bu kalp ve dil sana niçin verilmiş?
— Kalbin dünyayı sevmek, dilin de malayani konuşmak ve lezzetli taamları tatmak için mi verilmiş?
Hiç öyle değil… Kalbin, imanın ve marifet-i İlahiyenin mahallidir. Yani kalbinle Allah’ı tasdik eder ve kâinat kitabında yazılan esmâ-i İlahiyeyi tefekkür edersin. Dilinle de zikir ve şükür edersin.
— Hem ey nefsim bilir misin, Hazreti Eyyüb (a.s.) niçin şifası için dua etmiş?
Dua etmiş ve şifa istemiş, çünkü hastalığı marifet-i İlahiyenin mahalli olan kalbine ilişmiş; zikr-i Rabbânînin yeri olan lisanına dokunmuş. Yani artık kalbiyle Allah’ın esmasını tefekkür edemez ve saltanat-ı Rububiyeti temaşa edemez olmuş. Diliyle de “Allah, Allah” diyeceğine, “Ah, of” der olmuş. Yani hastalık, vazife-i ubudiyetine zarar vermeye başlamış. Hazreti Eyyüb (a.s.) da nefsi için değil, rahatı için değil, dünyası için değil; Allah’a kullukta geri kalmamak ve ubudiyeti için dua etmiş, şifa istemiş; “Ya Rab! Zarar bana dokundu, lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor.” diye münacatta bulunmuş. Cenab-ı Hak da o halis ve safi duayı harika bir surette kabul etmiş. Kemal-i afiyetini ona ihsan edip enva-ı merhametine mazhar eylemiş.
Ey nefsim! Hazreti Eyyüb (a.s.) nere, sen nere… O, ubudiyetine halel gelecek diye dua etmiş, şifa istemiş; sen ise dünya lezzetlerinden mahrum olacağın korkusuyla dua eder, şifa istersin. Ya gezemezsem, tozamazsam; şu lezzetli nimetlerden yiyemez, tatillere çıkamazsam diye dua edersin. Yani senin kullukta gözün yok. Ne kalbinin vazifesini bilirsin ne de dilinin… Zannedersin ki bu sadece dünya için yaratılmışsın; lezzet ve keyif için bu âleme gönderilmişsin. Ne kalbinin marifet-i İlahiyeden nasibi var ne de dilinin zikr-i Rabbânîden…
Gel ey nefsim! Aklını başına al. Sen de Eyyüb (a.s.) gibi, kalbini ve dilini Allah yolunda çalıştır. Ola ki bir hastalık bunlara ilişirse, o vakit dünyan için değil, Allah için ve ahiret için Allah’tan şifa iste. “Ya Rab, zarar bana dokundu. Bu hastalık kalbimi kendiyle meşgul ediyor ve lisanımı zikirden menediyor. Sana kulluğuma halel gelecek. Ya Rab! Bana şifa ihsan eyle. Eyle ki kalbimi marifetinle ve lisanımı zikrinle meşgul edebileyim…” de; eğer kalbine ve lisanına ilişecek kadar şiddetli değilse şükür ve sabır içinde tahammül eyle.
İşte bu lem’ada beş nükte var. (2. Lem’a)
Birinci nüktenin mütalaasını sonraki derste yapacağız. Şimdi, mütalaasını yaptığımız kısmı bir daha okuyalım:
İKİNCİ LEM’A
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحيمِ
اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّى مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمينَ
Sabır kahramanı Hazreti Eyyüb aleyhisselâmın şu münacatı hem mücerreb hem tesirlidir. Fakat ayetten iktibas suretinde bizler münacatımızda رَبِّ اِنّى مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمينَ demeliyiz. Hazreti Eyyüb aleyhisselâmın meşhur kıssasının hülasası şudur ki:
Pek çok yara bere içinde epey müddet kaldığı hâlde, o hastalığın azim mükâfatını düşünerek kemal-i sabırla tahammül edip kalmış. Sonra yaralarından tevellüd eden kurtlar, kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve marifet-i İlahiyenin mahalleri olan kalp ve lisanına iliştikleri için, o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil, belki ubudiyet-i İlahiye için demiş: “Ya Rab! Zarar bana dokundu, lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor.” diye münacat edip, Cenab-ı Hak o halis ve safi, garazsız, lillah için o münacatı gayet harika bir surette kabul etmiş. Kemal-i afiyetini ihsan edip enva-ı merhametine mazhar eylemiş. İşte bu lem’ada beş nükte var. (2. Lem’a)
Yazar: Sinan Yılmaz