9. İktisat eden, maişetçe âile belasını çekmez…
İktisat Risalesi’nin mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
DÖRDÜNCÜ NÜKTE
“İktisat eden, maişetçe âile belasını çekmez.” mealinde لَا يَعُولُ مَنِ اقْتَصَدَ hadis-i şerifi sırrıyla: İktisat eden, maişetçe âile zahmet ve meşakkatini çok çekmez.
(Maişet: Geçim / Âile: Fakirlik)
(Hadisin manası: İktisat eden, fakir düşmez.)
Cenab-ı Hak iktisat eden kuluna fakirlik ve geçim zahmeti vermiyor. Bunun bir hikmeti gönlüme şöyle geldi:
Cenab-ı Hak Furkan-ı Hakîm’de şöyle buyurmuş:
وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ
“Hani Rabbiniz şöyle bildirmişti: Eğer şükrederseniz elbette size nimetlerimi artıracağım. Eğer nankörlük ederseniz şüphesiz azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim 7)
Bu ayet-i kerimenin beyanıyla: Şükür nimetin ziyadeleşmesine, nankörlük ise yokluğuna ve azaba sebeptir.
İktisat ise nimete karşı manevi bir şükürdür. (Bu bahsi Birinci Nüktede mütalaa etmiştik.)
Madem şükür nimeti ziyadeleştiriyor ve madem iktisat manevi bir şükürdür; o hâlde iktisat nimetin ziyadeleşmesine bir vesiledir.
Nimetin ziyadeleşmesi de ya daha çok verilmesiyle ya da verilenin içine bereket konulmasıyla olur. Bu durumda diyebiliriz ki: İktisat, bir sebeb-i berekettir ve nimetin ziyadeleşmesine kuvvetli bir vesiledir.
Üstadımız bu makamda, iktisadın bir sebeb-i bereket olduğunu kendi hayatıyla ispat ediyor:
“Evet, iktisat, kat’î bir sebeb-i bereket ve medar-ı hüsn-ü maişet olduğuna o kadar kat’î deliller var ki hadd ü hesaba gelmez.
Ezcümle, ben kendi şahsımda gördüğüm ve bana hizmet ve arkadaşlık eden zatların şehadetleriyle diyorum ki: İktisat vasıtasıyla bazen bire on bereket gördüm ve arkadaşlarım gördüler. Hatta dokuz sene -şimdi otuz sene- evvel benimle beraber Burdur’a nefyedilen reislerden bir kısmı, parasızlıktan zillet ve sefalete düşmemekliğim için, zekâtlarını bana kabul ettirmeye çok çalıştılar.
O zengin reislere dedim: ‘Gerçi param pek azdır fakat iktisadım var, kanaate alışmışım. Ben sizden daha zenginim.’ Mükerrer ve musırrane tekliflerini reddettim. Cây-ı dikkattir ki iki sene sonra, bana zekâtlarını teklif edenlerin bir kısmı iktisatsızlık yüzünden borçlandılar. Lillahi’l-hamd onlardan yedi sene sonra, o az para iktisat bereketiyle bana kâfi geldi; benim yüzsuyumu döktürmedi, beni halklara arz-ı hâcete mecbur etmedi. Hayatımın bir düsturu olan ‘nâstan istiğna’ mesleğimi bozmadı.”
(Sebeb-i bereket: Bereket sebebi / Medar-ı hüsn-ü maişet: Güzel geçimin vasıtası / Ezcümle: Mesela / Nefyedilen: Sürgün edilen / Mükerrer: Tekrarla / Musırrane: Israrlı bir şekilde / Cây-ı dikkat: Hayret edilecek şey / Arz-ı hâcet: İnsanlara ihtiyacını söyleme / Nâstan istiğna: İnsanlardan bir şey kabul etmemek)
Mana açık olduğundan izahına gerek duymuyoruz. Belki metni içimize çeke çeke bir daha okumalıyız. Sadece nefsime şu kadar derim ki:
Zekât verir bir durumda iken ve güzelce yaşarken, zekâta muhtaç bir duruma düşmek istemiyorsan iktisadı kendine şiar ve meslek edinmelisin. Yoksa Üstadımızın bahsettiği o zenginlere dönersin ki bugün zekât verirken yarın zekâta muhtaç olursun. Bu da israfına ve iktisatsızlığına bir tokat olur.
Yazar: Sinan Yılmaz