a
Ana SayfaOn Dokuzuncu Lem'a12. İkincisi: Rızk-ı mecazidir ki sû-i istimalat ile hâcat-ı gayr-ı zaruriye, hâcat-ı zaruriye hükmüne geçip…

12. İkincisi: Rızk-ı mecazidir ki sû-i istimalat ile hâcat-ı gayr-ı zaruriye, hâcat-ı zaruriye hükmüne geçip…

İktisat Risalesi’nin mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

“İkincisi: Rızk-ı mecazidir ki sû-i istimalat ile hâcat-ı gayr-ı zaruriye, hâcat-ı zaruriye hükmüne geçip, görenek belasıyla tiryaki olup terk edemiyor. ”

(Sû-i istimalat: Kötüye kullanmalar)

Rızk-ı mecazi, onsuz hayatımızı devam ettirebileceğimiz rızıktır. Belki lezzeti çoktur ama olmasa da hayatımıza zararı yoktur. Baklava-böreği ve yediklerimizin belki yüzde doksanını bu kısma dâhil edebiliriz.

Kardeşlerim, nefislerimiz öyle azmış ki rızk-ı mecaziyi rızk-ı hakiki kabul etmişiz. Bu rızıktan bir şey soframızda eksik olsa feveran ediyoruz.

Hâcat-ı zaruriye “zorunlu ihtiyaçlar”, hâcat-ı gayr-ı zaruriye ise “zorunlu olmayan ihtiyaçlar”dır. Görenek belasıyla ve nefislerin azgınlığı sebebiyle hâcat-ı gayr-ı zaruriye, hâcat-ı zaruriye hükmüne geçmiş. Hatta hâcat-ı gayr-ı zaruriyede marka öne çıkmış; bazen bir çantaya bir servet verilir olmuş. Ve lezzetperestlik öyle bir seviyeye ulaşmış ki bazen bir tabak yemeğe bir servet ödenmiş…

Üstad Hazretleri son mektubunda bizleri bu hususta şöyle uyarıyor:

“Bir mesele daha var; o da çok ehemmiyetlidir. Hükm-ü Kur’an’a göre, bu zamanda mimsiz medeniyetin icabatından olarak hâcât-ı zaruriye dörtten yirmiye çıkmış. Tiryakilikle, görenekle ve itiyadla, hâcat-ı gayr-ı zaruriye, hâcât-ı zaruriye hükmüne geçmiş. Ahirete iman ettiği hâlde, “Zaruret var.” diye ve zaruret zannıyla dünya menfaati ve maişet derdi için dünyayı ahirete tercih ediyor.

Kırk sene evvel, bir başkumandan beni bir parça dünyaya alıştırmak için bazı kumandanları hatta hocaları benim yanıma gönderdi. Onlar dediler: “Biz şimdi mecburuz. اِنَّ اَلضَّرُورَاتِ تُبِيحُ الْمَحْظُورَاتِ  kaidesiyle, Avrupa’nın bazı usullerini medeniyetin icaplarını taklide mecburuz.” dediler.

Ben de dedim: “Çok aldanmışsınız. Zaruret su-i ihtiyardan gelse, kat’iyen doğru değildir; haramı helal etmez. Su-i ihtiyardan gelmezse, yani zaruret haram yoluyla olmamışsa zararı yok. Mesela bir adam su-i ihtiyarıyla haram bir tarzda kendini sarhoş etse ve sarhoşlukla bir cinayet yapsa, hüküm aleyhine cari olur, mazur sayılmaz, ceza görür. Çünkü sû-i ihtiyarıyla bu zaruret meydana gelmiştir. Fakat bir meczup çocuk cezbe hâlinde birisini vursa mazurdur, ceza görmez. Çünkü ihtiyarı dâhilinde değildir.”

İşte ben o kumandana ve hocalara dedim: Ekmek yemek, yaşamak gibi zaruri ihtiyaçlar haricinde başka hangi zaruret var? Su-i ihtiyardan, gayrimeşru meyillerden ve haram muamelelerden tevellüd eden hareketler haramı helal etmeye medar olamazlar. Sinema, tiyatro, dans gibi şeylerde tiryaki olmuşsa, mutlak zaruret olmadığı ve su-i ihtiyardan geldiği için, haramı helal etmeye sebep olamaz…”

(Mimsiz medeniyet: Medeni kelimesinden “mim” harfini kaldırırsak “deni” kelimesi kalır. Buna binaen, mimsiz medeniyet “deni, alçak ve zalim medeniyet” demektir / İcabat: İcaplar, gerekler / Hâcât-ı zaruriye: Zaruri ihtiyaçlar / İtiyad: Alışkanlık / Hâcat-ı gayr-ı zaruriye: Zaruri olmayan ihtiyaçlar / Arapça mana: Zaruretler haramları mübah kılar / Sû-i ihtiyar: İradenin kötüye kullanımı)

Metin açık olduğundan şerhine girişmiyor, tefekkürünü sizlere havale ediyorum. Sadece şu cümleye bir daha dikkat çekmek istiyorum: Ekmek yemek, yaşamak gibi zaruri ihtiyaçlar haricinde başka hangi zaruret var?

İşte Üstad Hazretleri hayatı ve yaşamı bu kadar basitleştirmiş!..

Metne devam edelim:

“İşte bu rızık, taahhüd-ü Rabbanî altında olmadığı için bu rızkı tahsil etmek -hususen bu zamanda- çok pahalıdır. Başta izzetini feda edip zilleti kabul etmek, bazen alçak insanların ayaklarını öpmek kadar manen bir dilencilik vaziyetine düşmek, bazen hayat-ı ebediyesinin nuru olan mukaddesat-ı diniyesini feda etmek suretiyle o bereketsiz menhus malı alır.”

(Taahhüd-ü Rabbanî: Rab olan Allah’ın garantisi / Menhus: Uğursuz)

Üstadımız rızk-ı mecazi hakkında, Bu rızık, taahhüd-ü Rabbanî altında olmadığı için bu rızkı tahsil etmek -hususen bu zamanda- çok pahalıdır.” dedi.

Pahalı olmasını da şöyle izah etti:

1. Başta izzetini feda edip zilleti kabul etmek.

2. Bazen alçak insanların ayaklarını öpmek kadar manen bir dilencilik vaziyetine düşmek.

3. Bazen hayat-ı ebediyesinin nuru olan mukaddesat-ı diniyesini feda etmek.

İşte rızk-ı mecazi peşinde koşanlar bazen o rızık için bu bedeli öderler. Bu bedelle bereketsiz menhus malı alırlar.

Bu mesele üzerine çok düşünmeli, çok tefekkür etmeli ve rızk-ı mecazi aşkından vazgeçmeye çalışmalıyız. Cenab-ı Mevla bizleri, rızk-ı mecaziyi terk edenlerden ve zühd üzerine yaşayanlardan eylesin. Âmin.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin