18. Yedinci nükte: İsraf hırsı intac eder. Hırs üç neticeyi verir…
İktisat Risalesi’nin mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
YEDİNCİ NÜKTE
“İsraf hırsı intac eder. Hırs üç neticeyi verir.”
(İntac: Netice verme)
Gelecek neticeler mana olarak son derece açık. Bu sebeple izahına girişmeyeceğiz. Zira şerh kapalı bir manayı açmaktır; malumu ilam etmek değildir. Burada yapılması gereken, metni teenni ve tefekkürle okumak ve kıssadan hisseyi almaktır. Şimdi metni teenni ile okuyalım:
Birincisi: Kanaatsizliktir. Kanaatsizlik ise sa’ye, çalışmaya şevki kırar. Şükür yerine şekva ettirir, tembelliğe atar. Ve meşru, helal, az malı (Haşiye) terk edip; gayrimeşru, külfetsiz bir malı arar. Ve o yolda izzetini, belki haysiyetini feda eder.
Haşiye: İktisatsızlık yüzünden müstehlikler çoğalır, müstahsiller azalır. Herkes gözünü hükümet kapısına diker. O vakit hayat-ı içtimaiyenin medarı olan “sanat, ticaret, ziraat” tenakus eder. O millet de tedenni edip sukut eder, fakir düşer.
(Sa’y: Çalışma / Şekva: Şikâyet / Müstehlik: Tüketici / Müstahsil: Üretici / Tenakus: Eksilme, azalma/ Tedenni: Gerileme / Sukut: Düşme, yukardan aşağıya inme)
Hırsın ikinci neticesi: Haybet ve hasarettir. Maksudunu kaçırmak ve istiskale maruz kalıp, teshilat ve muavenetten mahrum kalmaktır. Hatta اَلْحَرِيصُ خَائِبٌ خَاسِرٌ yani “Hırs, hasaret ve muvaffakıyetsizliğin sebebidir.” olan darb-ı mesele mâsadak olur.
(Haybet: Mahrumiyet / Hasaret: Zarar, ziyan / İstiskal: Hoşnut olmadığını belli edecek tarzda soğuk davranma / Teshilat: Kolaylaştırmalar / Muavenet: Yardım / Darb-ı mesel: Atasözü / Mâsadak: Muvafık, mutabık)
Hırs ve kanaatin tesiratı, zîhayat âleminde gayet geniş bir düstur ile cereyan ediyor. Ezcümle: Rızka muhtaç ağaçların fıtrî kanaatleri, onların rızkını onlara koşturduğu gibi; hayvanatın hırs ile meşakkat ve noksaniyet içinde rızka koşmaları, hırsın büyük zararını ve kanaatin azîm menfaatini gösterir.
(Düstur: Temel kaide, ana kural / Ezcümle: Mesela / Azîm: Büyük)
Hem zayıf umum yavruların lisan-ı hâlleriyle kanaatleri, süt gibi latif bir gıdanın ummadığı bir yerden onlara akması; ve canavarların hırs ile noksan ve mülevves rızıklarına saldırması, davamızı parlak bir surette ispat ediyor.
(Mülevves: Pis, kirli)
Hem semiz balıkların vaziyet-i kanaatkâranesi, mükemmel rızıklarına medar olması; ve tilki ve maymun gibi zeki hayvanların hırs ile rızıkları peşinde dolaşmakla beraber kâfi derecede bulmamalarından cılız ve zayıf kalmaları, yine hırs ne derece sebeb-i meşakkat ve kanaat ne derece medar-ı rahat olduğunu gösterir.
(Vaziyet-i kanaatkârane: Kanaat edercesine vaziyetleri / Medar: Sebep)
Hem Yahudi milleti hırs ile riba ile hile dolabı ile rızıklarını zilletli ve sefaletli, gayrimeşru ve ancak yaşayacak kadar rızıklarını bulması; ve sahra-nişinlerin (yani bedevilerin) kanaatkârane vaziyetleri, izzetle yaşaması ve kâfi rızkı bulması, yine mezkûr davamızı kat’î ispat eder.
(Riba: Faiz / Mezkûr: Zikredilen, yukarıda anılan)
Hem çok âlimlerin (Haşiye 1) ve ediblerin (Haşiye 2) zekâvetlerinin verdiği bir hırs sebebiyle fakr-ı hâle düşmeleri; ve çok aptal ve iktidarsızların fıtrî, kanaatkârane vaziyetleri ile zenginleşmeleri kat’î bir surette ispat eder ki: Rızk-ı helal, acz ve iftikara göre gelir; iktidar ve ihtiyar ile değil. Belki o rızk-ı helal, iktidar ve ihtiyar ile makûsen mütenasiptir. Çünkü çocukların iktidar ve ihtiyarı geldikçe rızkı azalır, uzaklaşır, sakilleşir. اَلْقَنَاعَةُ كَنْزٌ لَا يَفْنٰى hadisinin sırrıyla kanaat, bir define-i hüsn-ü maişet ve rahat-ı hayattır. Hırs ise bir maden-i hasaret ve sefalettir.
(Zekâvet: Zekilik / İftikar: Fakirliğini bilip Allah’a arz etmek / Makûsen: Tersine olarak / Mütenasip: Uyumlu, orantılı / Sakilleşme: Ağırlaşma, zorlaşma / Hadisin manası: Kanaat tükenmez bir hazinedir / Define-i hüsn-ü maişet: Güzel geçimin definesi)
Haşiye 1: İran’ın âdil padişahlarından Nuşirevan-ı Âdil’in veziri, akılca meşhur âlim olan Büzürücumhur’dan (Büzürg-Mihr) sormuşlar: “Neden ulema, ümera kapısında görünüyor da ümera ulema kapısında görünmüyor. Hâlbuki ilim, emaretin fevkindedir?”
Cevaben demiş ki: “Ulemanın ilminden, ümeranın cehlindendir.” Yani ümera, cehlinden ilmin kıymetini bilmiyorlar ki ulemanın kapısına gidip ilmi arasınlar. Ulema ise marifetlerinden mallarının kıymetini dahi bildikleri için ümera kapısında arıyorlar.
İşte Büzürücumhur, ulemanın arasında fakr ve zilletlerine sebep olan zekâvetlerinin neticesi bulunan hırslarını zarif bir surette tevil ederek nazikâne cevap vermiştir.
(Ümera: Amirler, idareciler / Emaret: Emir olan kimsenin mevki ve makamı / Fevkinde: Üstünde)
Haşiye 2: Bunu teyid eden bir hadise: Fransa’da ediblere -iyi dilencilik yaptıkları için- dilencilik vesikası veriliyor.
Üçüncü Netice: Hırs ihlası kırar, amel-i uhreviyeyi zedeler. Çünkü bir ehl-i takvanın hırsı varsa teveccüh-ü nâsı ister. Teveccüh-ü nâsı müraat eden, ihlas-ı tammı bulamaz. Bu netice çok ehemmiyetli, çok cây-ı dikkattir.
(Teveccüh-ü nâs: İnsanların teveccühü / Müraat: Riayet etme / Cây-ı dikkat: Dikkat edilecek nokta)
Uzun bir metin okuduk. Böyle uzun metinleri ihata etmek ve zikredilen hakikatleri ezberlemek için tablo oluşturmak etkili bir yoldur. Kuvvetli bir hafızası olmadığı için, sonunu okurken başını unutanlar bu tür metinler için tablo hazırlamalı ya da okuduğu sayfadaki cümleleri kalemiyle çizerek maddelemelidir. Bizler sizlere kolaylık olması için metni şu şekilde tabloya döküyoruz:
İsrafın neticesi hırstır. |
||
Hırs ise üç neticeyi verir. Bunlar: |
||
1. Kanaatsizlik. |
2. A. Haybet ve Hasaret. B. Maksudunu kaçırmak. C. İstiskale maruz kalmak. D. Teshilat ve muavenetten mahrum kalmak. E. Hasaret ve muvaffakıyetsizlik. |
3. İhlası kırıp amel-i uhreviyeyi zedeler. |
Kanaatsizliğin neticeleri |
Hırsın mezkûr neticeleri zîhayat âleminde şöyle gözükür: | Bunun sebebi şudur: |
1. Çalışma şevkini kırar. | 1. Rızka muhtaç ağaçların fıtrî kanaatleri sebebiyle rızıkları onlara koşar. Hayvanat ise hırsları sebebiyle, meşakkat ve noksaniyet içinde rızıklarına koşar. | Bir ehl-i takvanın hırsı varsa teveccüh-ü nâsı ister. Teveccüh-ü nâsı isteyen ise ihlas-ı tammı bulamaz. |
2. Şükür yerine şekva ettirir. | 2. Zayıf yavruların lisan-ı hâlleriyle yaptıkları kanaatleri sebebiyle, süt gibi latif bir gıda umulmadık bir yerden onlar için akar. Canavarlar ise hırsları sebebiyle, noksan ve mülevves rızıklarına saldırır. | |
3. Tembelliğe atar. | 3. Semiz balıklar kanaatleri sebebiyle rızıklarına mükemmelen ulaşır. Tilki ve maymun gibi zeki hayvanlar ise rızıkları peşinde hırsla koşar. Buna rağmen kâfi derecede rızkını bulamayıp cılız ve zayıf kalır. | |
4. Meşru, helal, az malı terk ettirip; gayrimeşru, külfetsiz bir malı aratır. | 4. Yahudi milleti hırsları sebebiyle ancak yaşayacak kadar rızıklarını bulur. O da riba ve hile dolabıyla, zilletli ve sefaletli gayrimeşru bir rızıktır. Bedeviler ise kanaatleri sebebiyle izzetle yaşar ve kâfi rızkı bulur. | |
5. Kişiye izzetini, belki haysiyetini feda ettirir. | 5. Çok âlim ve edipler zekâvetleri sebebiyle hırs gösterir ve fakr-ı hâle düşer. Çok aptal ve iktidarsızlar fıtrî kanaatleri sebebiyle zenginleşir. | |
6. İktisatsızlık yüzünden müstehlikler (tüketiciler) çoğalır. | Netice: Bütün bunlar gösterir ki rızk-ı helal, acz ve iftikara göre gelir; iktidar ve ihtiyar ile değil. Belki o rızk-ı helal, iktidar ve ihtiyar ile makûsen mütenasiptir. | |
7. Müstahsiller (üreticiler) azalır. | Bu hakikatin bir delili: Çocukların iktidar ve ihtiyarı geliştikçe rızkının azalması ve zorlaşmasıdır. | |
8. Herkes gözünü hükümet kapısına diker. | ||
9. Hayat-ı içtimaiyenin medarı olan “sanat, ticaret, ziraat” tenakus eder. | ||
10. Millet tedenni edip sukut eder, fakir düşer. |
Yazar: Sinan Yılmaz