a
Ana SayfaOn Dokuzuncu Lem'a17. Altıncı Nükte: İktisat ve hıssetin çok farkı var. Tevazu nasıl ki ahlâk-ı seyyieden olan…

17. Altıncı Nükte: İktisat ve hıssetin çok farkı var. Tevazu nasıl ki ahlâk-ı seyyieden olan…

İktisat Risalesi’nin mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

ALTINCI NÜKTE

“İktisat ve hıssetin çok farkı var. Tevazu nasıl ki ahlâk-ı seyyieden olan tezellülden manen ayrı ve sureten benzer bir haslet-i memduhadır. Ve vakar nasıl ki kötü hasletlerden olan tekebbürden manen ayrı ve sureten benzer bir haslet-i memduhadır.”

(Hısset: Cimrilik / Tezellül: Alçalma / Haslet-i memduha: Övülen haslet / Tekebbür: Kibirlenmek, büyüklenmek)

Sureten birbirine benzeyen, manen birbirinden farklı olan hasletler vardır. Üstadımız bunlardan iki tanesini zikretti:

1. Tevazu ile tezellül sureten aynıdır, manen farklıdır. Tevazu bir haslet-i memduha iken, tezellül bir haslet-i mezmumedir (zemmedilen bir haslettir).

2. Vakar ile tekebbür sureten aynıdır, manen farklıdır. Vakar bir haslet-i memduha iken, tekebbür bir haslet-i mezmumedir.

Birkaç örnek de biz ilave edelim:

3. Tevekkül ile tembellik sureten aynıdır, manen farklıdır.

4. Kanaat ile mevcut mala iktifa sureten aynıdır, manen farklıdır.

5. Zata ait bir meselede müsamaha ile millete ait bir meselede müsamaha sureten aynıdır, manen farklıdır. Zata ait bir meselede müsamaha fedakârlık iken, millete ait bir meselede müsamaha hıyanettir.

6. Bir komutanın kışladaki ciddiyeti vakar, mahviyeti zillettir. Evindeki ciddiyeti ise kibir, mahviyeti tevazudur.

Misalleri çoğaltmak mümkün. İşin özü şu: Manen birbirine zıt olan iki sıfat sureten birbirine benzeyebilir. Bu benzerliğe aldanıp birini diğeriyle karıştırmamak gerekir.

“Öyle de ahlâk-ı âliye-i Peygamberiyeden olan ve belki kâinattaki nizam-ı hikmet-i İlahiyenin medarlarından olan iktisat ise sefillik ve bahillik ve tamakârlık ve hırsın bir halitası olan hısset ile hiç münasebeti yok. Yalnız sureten bir benzeyiş var.”

(Ahlâk-ı âliye-i Peygamberiye: Hazreti Peygamber (a.s.m.)’ın yüksek ahlakı / Bahilik: Cimrilik / Tamakârlık: Aç gözlülük / Halita: Karışım)

Üstad Hazretleri iktisadın kıymetine iki cümleyle dikkat çekti:

1. Ahlâk-ı âliye-i Peygamberiyeden olması.

2. Nizam-ı hikmet-i İlahiyenin medarlarından olması.

Önce birinci maddeyi mütalaa edelim:

İktisat bahusus yeme-içme hususunda az bir şey ile kanaat Peygamberimiz (a.s.m.)’ın ahlakındandır. Bunun birkaç misalini verelim:

Hz. Ömer (r.a.) bir gün Resulullah (a.s.m.)’ın huzuruna girmişti. Resulullah (a.s.m.), yattığı hasırın üzerindeydi ve yüzünün bir tarafına hasır iz yapmıştı. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, diğer köşesinde ise içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba vardı. İşte Resulullah (a.s.m.)’ın odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti.

Hz. Ömer (r.a.) bu manzara karşısında rikkate geldi ve ağladı. Resulullah (a.s.m.) niçin ağladığını sorunca, Hazreti Ömer (r.a.): “Ya Resulallah! Şu anda kisralar ve krallar saraylarında kuş tüyünden yataklarında yatarken, sen sadece kuru bir hasır üzerinde yatıyorsun ve o hasır senin yüzünde iz bırakıyor. Gördüklerim beni ağlattı.” cevabını verdi.

Bunun üzerine Allah’ın Resulü (a.s.m.) Hz. Ömer’e şöyle buyurdu: “İstemez misin ya Ömer, dünya onların, ahiret de bizim olsun.” (Buhârî, 4913)

Bir gün Peygamberimiz (a.s.m.) ailesinden yiyecek istemişti. “Sirkeden başka bir şey yok.” dediler. Peygamberimiz (a.s.m.): “Getir.” buyurdu ve “Sirke ne güzel katıktır, sirke ne güzel katıktır.” diyerek yemeye başladı. (Sahih-i Müslim, III, 1632; Riyâzü’s-Sâlihîn, II, 113)

Efendimiz (a.s.m.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdu: “İnsanoğlu, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Hâlbuki insana belini doğrultacak kadar birkaç lokma yeter…” (İbni Mâce, Sünen, II, 1111; Tirmizî, Sünen, IV, 590)

Yine Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurdu: “Kişinin her iştahını çekeni yemesi israf olarak yeter.” (İbni Mâce, Et’ime, 51)

Bu meselenin misalleri çoktur. Sözü uzatmamak adına bu kadarla iktifa edelim.

Üstadımız ikinci maddenin beyanında şöyle demişti: Belki kâinattaki nizam-ı hikmet-i İlahiyenin medarlarından olan iktisat…

Hikmet: Her işte menfaatlere riayet edilmesi, israf edilmemesi, boş ve abes bir işin yapılmamasıdır. Hikmetin zıttı israf ve abesiyettir.

Şu âlemin hiçbir yerinde israf ve abesiyet olmayıp, her yerde nihayet derecede bir hikmet hükümfermadır. İktisat da bu hikmetin medarlarındandır. Dolayısıyla israf etmemek ve hikmet üzere amel etmek Allahu Teâlâ’nın ahlakı ve ism-i Hakîm’in bir tecellisidir.

Sonra Üstadımız dedi ki: Sefillik ve bahillik ve tamakârlık ve hırsın bir halitası olan hısset ile hiç münasebeti yok. Yalnız sureten bir benzeyiş var.

Hıssetin manasında dört şey varmış: Sefillik, bahillik (cimrilik), tamakârlık (aç gözlülük) ve hırs.

Sanki sefillik, bahillik, tamakârlık ve hırs bir araya gelmiş; bunların imtizacından ortaya cimrilik çıkmış. Ya da şöyle bakabiliriz: Mezkûr dört haslet-i mezmume bir araya gelip bir ağaç olmuş; bu ağaçtan meyve olarak cimrilik çıkmış.

Şimdi sorumuz şu:

— Hiç mümkün müdür ki Efendimiz (a.s.m.)’ın ahlak-ı âliyesinden ve kâinattaki nizam-ı hikmet-i İlahiyenin medarlarından olan iktisat; sefillik, bahillik, tamakârlık ve hırsın karışımı olan hısset ile aynı olsun ve birbiriyle iltibas edilsin?

Hâşâ ve kellâ…

Üstad Hazretleri aradaki farkı bir vakıa ile beyan ediyor. Teenni ile okuyalım:

“Bu hakikati teyid eden bir vakıa:

Sahabenin Abâdile-i Seb’a-yı Meşhure’sinden olan Abdullah İbni Ömer Hazretleri ki halife-i Resulullah olan Faruk-u A’zam Hazreti Ömer’in (r.a.) en mühim ve büyük mahdumu ve sahabe âlimlerinin içinde en mümtazlarından olan o zat-ı mübarek çarşı içinde, alışverişte, kırk paralık bir meseleden, iktisat için ve ticaretin medarı olan emniyet ve istikameti muhafaza için şiddetli münakaşa etmiş.

Bir sahabe ona bakmış. Rûy-i zeminin halife-i zîşanı olan Hazreti Ömer’in mahdumunun kırk para için münakaşasını acib bir hısset tevehhüm ederek o imamın arkasına düşüp ahvalini anlamak ister. Baktı ki Hazreti Abdullah hane-i mübareğine girdi. Kapıda bir fakir adam gördü. Bir parça eğlendi; ayrıldı gitti. Sonra hanesinin ikinci kapısından çıktı, diğer bir fakiri orada da gördü. Onun yanında da bir parça eğlendi; ayrıldı gitti. Uzaktan bakan o sahabe merak etti. Gitti o fakirlere sordu: “İmam sizin yanınızda durdu, ne yaptı?”

Her birisi dedi: “Bana bir altın verdi.”

O sahabe dedi: “Fesübhanallah! Çarşı içinde kırk para için böyle münakaşa etsin de sonra hanesinde iki yüz kuruşu kimseye sezdirmeden kemal-i rıza-yı nefisle versin!” diye düşündü, gitti, Hazreti Abdullah İbni Ömer’i gördü.

Dedi: “Ya İmam! Bu müşkülümü hallet. Sen çarşıda böyle yaptın, hanende de şöyle yapmışsın.”

Ona cevaben dedi ki: “Çarşıdaki vaziyet iktisattan ve kemal-i akıldan ve alışverişin esası ve ruhu olan emniyetin, sadakatin muhafazasından gelmiş bir hâlettir; hısset değildir. Hanemdeki vaziyet, kalbin şefkatinden ve ruhun kemalinden gelmiş bir hâlettir. Ne o hıssettir ve ne de bu israftır.”

İmam-ı A’zam, bu sırra işaret olarak  لَا اِسْرَافَ فِى الْخَيْرِ كَمَا لَا خَيْرَ فِى الْاِسْرَافِ  demiş. Yani “Hayırda ve ihsanda -fakat müstahak olanlara- israf olmadığı gibi, israfta da hiçbir hayır yoktur.”

(Abâdile-i Seb’a-yı Meşhure: İsmi Abdullah olan meşhur yedi sahabe / Faruk-u A’zam: Hakla batılı birbirinden ayıranların en büyüğü / Mahdum: Oğul / Rûy-i zeminin halife-i zîşanı: Yeryüzünün şan sahibi halifesi / Hısset: Cimrilik / Kemal-i rıza-yı nefisle: Nefsin tam rızasıyla)

Metin açık olduğundan izahına gerek duymuyoruz. Belki burada yapılması gereken, Abdullah İbni Ömer Hazretlerinin hâlini düşünüp o hâlden ne kadar uzak olduğumuzu derk etmek; sonra da hâlimize tövbe etmektir.

Bu Altıncı Nüktede iktisat ile hısset arasındaki fark işlendi. Bu nüktenin mütalaasından istifadeyle ben aradaki farkları şöyle gördüm:

1. İktisat Allah rızası için bir ameldir. Hısset ise nefsin cimriliğindendir.

2. İktisat nimete hürmettendir. Hısset ise nimetin azalması korkusundandır.

3. İktisat nimetin kıymetini derk etmektendir. Hısset ise saklama arzusundandır.

4. İktisat kemal-i akıldandır. Hısset ise nefsin azgınlığındandır.

5. İktisat Müslüman’ın ahlakıdır. Hısset ise şeytanın sıfatıdır.

Diğer farkları da sizler bulun ve yazın…

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin