4. İktisat ise nimete karşı ticaretli bir ihtiramdır…
İktisat Risalesi’nin mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
“İktisat ise nimete karşı ticaretli bir ihtiramdır. Evet, iktisat hem bir şükr-ü manevi hem nimetlerdeki rahmet-i İlahiyeye karşı bir hürmet hem kat’î bir surette sebeb-i bereket hem bedene perhiz gibi bir medar-ı sıhhat hem manevi dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzet hem nimet içindeki lezzeti hissetmesine ve zahiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatmasına kuvvetli bir sebeptir. İsraf ise mezkûr hikmetlere muhalif olduğundan vahim neticeleri vardır.”
(İhtiram: Hürmet etme, saygı gösterme / Medar-ı sıhhat: Sıhhat sebebi / Mezkûr: Zikredilen)
Böyle uzun cümleleri anlamanın en iyi yolu cümleyi bölmek ve maddelemektir. Şimdi, iktisadın faydalarını maddeleyelim ve her bir maddeyi birkaç cümleyle açalım:
1. İktisat nimete karşı ticaretli bir ihtiramdır: İsraf nimete karşı hasaretli bir istihfaftı. İktisat ise bunun tam zıddı, ticaretli bir ihtiramdır. İktisatta nimete hürmet etmek, kadrini ve kıymetini bilmek vardır. Bu da rahmet-i İlahiyeyi celb eder. Bu celb sayesinde kişi için “ticaretli” bir iş olur.
Ticaretli olması: Dünyada malının artması, maişetinin kolaylaşması ve bereketlenmesi; ahirette ise mükâfat görmesidir.
2. İktisat bir şükr-ü manevidir: Üstad Hazretleri Yirmi Sekizinci Mektup’ta şöyle diyor:
“Hem rızık olan nimetlerde gayet güzel süslü suretler, gayet güzel kokular, gayet güzel tatmaklar şükrün davetçileridir. Zihayatı şevke davet eder ve şevkle bir nevi istihsan ve ihtirama sevk eder, bir şükr-ü manevi ettirir.” (Yirmi Sekizinci Mektup)
(Zihayat: Hayat sahibi / İstihsan: Beğenmek, güzel bulmak / İhtiram: Hürmet etme, saygı gösterme)
Demek nimeti beğenmek, güzel bulmak, kıymetini takdir etmek ve ona hürmet göstermek bir şükr-ü maneviymiş.
İktisadın mayasında bu sayılanlar bulunduğu için iktisat da bir şükr-ü manevidir; kişinin lisan-ı hâliyle Allah’a şükretmesidir.
3. İktisat nimetlerdeki rahmet-i İlahiyeye karşı bir hürmettir: Her bir nimet, rahmet-i İlahiyenin bir cilvesi ve o rahmetin tecessüm etmiş bir hâlidir. Mesela rahmet tecessüm etmiş ekmek olmuş; tecessüm etmiş elma olmuş, tecessüm etmiş balık olmuş ve hakeza…
Nimete hürmet gösteren, haddizatında rahmet-i İlahiyeye hürmet gösterir. Çünkü nimet, rahmetin mücessem hâlidir. Dolayısıyla israf o rahmete bir hürmetsizlik olduğu gibi, iktisat o rahmete karşı bir hürmettir.
4. İktisat kat’î bir surette sebeb-i berekettir: Cenab-ı Hak nimetin içine bir bereket koymuş, bu bereketin açığa çıkmasını da bazı esbaba bağlamış. O esbaba tevessül ile nimetteki bereket açığa çıkıyor, nimet bereketleniyor; bir iken bin oluyor. Esbabı yerine getirilmezse bereket gizleniyor, nimet de sadece cirmi kadar yer tutuyor.
Hani bazen oluyor ya, bir kişilik yemeği on kişi yiyor da doyuyor; bazen de on kişilik yemeği bir kişi yiyor doymuyor. İşte bunun sebebi, nimetteki bereket ya da bereketsizlik…
Bereketin çok esbabı var ki iktisat o sebeplerden biri, belki de en kuvvetlisidir.
5. İktisat bedene perhiz gibi bir medar-ı sıhhattir: Bütün sağlıklı yaşam uzmanları az yemeyi tavsiye ediyor, çok yemekten sakındırıyor ve kişiye perhiz veriyor. İktisat ise tabii bir perhizdir. Bu sebeple de medar-ı sıhhattir.
Çok yiyenlerin nasıl obez olup nice hastalığa yakalandıkları, az yiyenlerin ise bu hastalıklardan mahfuz oldukları hepimizin malumudur.
6. İktisat manevi dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzettir: İktisat eden az bir şeyle doyar, başkasına el avuç açmaz. Az şeye ihtiyaç duyduğu için de kimseye zillet göstermez. Bu cihetle iktisat sebeb-i izzet; israf ise sebeb-i zillettir.
7. İktisat nimet içindeki lezzeti hissetmesine ve zahiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatmasına kuvvetli bir sebeptir: Üstad Hazretleri Yirmi Dokuzuncu Mektup’ta şöyle diyor:
“İşte ramazan-ı şerifteki oruç, hakiki ve halis, azametli ve umumi bir şükrün anahtarıdır. Çünkü sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakiki açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususen zengin olsa, ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Hâlbuki iftar vaktinde o kuru ekmek, bir müminin nazarında çok kıymettar bir nimet-i İlahiye olduğuna kuvve-i zaikası şehadet eder. Padişahtan ta en fukaraya kadar herkes, ramazan-ı şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü maneviye mazhar olur.” (Yirmi Dokuzuncu Mektup)
(Derk etmek: Anlamak / Kuvve-i zaika: Dildeki tat alma duygusu / Fukara: Fakirler)
İşte iktisat da ramazandaki oruç gibidir. Nimetteki lezzetin farkına varmaya bir sebeptir. Az yiyen insan nimetin kıymetini bilir, ondaki lezzeti hisseder. Çok yiyen ve canının her çektiğini tüketen insan ise nimetin kıymetini bilmez ve ülfeti sebebiyle ondaki lezzeti hissetmez.
Üstadımız dedi ki: İsraf ise mezkûr hikmetlere muhalif olduğundan vahim neticeleri vardır.
İsrafta mezkûr yedi kâr bulunmaz. Değil içinde kâr, zerre miskal fayda bulunmaz. Sadece vahim neticeleri ve şiddetli azabı vardır.
Kardeşlerim, ben her maddeye birkaç cümleyle bir pencere açmaya çalıştım. Ama bu yetmez. Bu maddelerin her biri üzerinde uzunca tefekkür edilmeli ve hakikat nefse kabul ettirilmelidir. Okumak, anlamak ve anlatmak işin kolay kısmı… Asıl önemli olan, hakikatin boyasıyla boyanmak ve hakikatleri amele dökmektir. Rabbim dökenlerden eylesin. Âmin.
Şimdi, mütalaasını yaptığımız bölümü bir daha okuyalım:
“İktisat ise nimete karşı ticaretli bir ihtiramdır. Evet, iktisat hem bir şükr-ü manevi hem nimetlerdeki rahmet-i İlahiyeye karşı bir hürmet hem kat’î bir surette sebeb-i bereket hem bedene perhiz gibi bir medar-ı sıhhat hem manevi dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzet hem nimet içindeki lezzeti hissetmesine ve zahiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatmasına kuvvetli bir sebeptir. İsraf ise mezkûr hikmetlere muhalif olduğundan vahim neticeleri vardır.”
Yazar: Sinan Yılmaz