a
Ana SayfaOn Dokuzuncu Lem'a3. İsraf ise şükre zıttır, nimete karşı hasaretli bir istihfaftır.

3. İsraf ise şükre zıttır, nimete karşı hasaretli bir istihfaftır.

İktisat Risalesi’nin mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

“İsraf ise şükre zıttır, nimete karşı hasaretli bir istihfaftır.”

(Hasaretli: Zararlı / İstihfaf: Küçümsemek)

İsrafın şükre zıt olması şu sebeptendir:

Üstad Hazretleri Yirmi Sekizinci Mektup’ta şöyle diyor:

“Şükrün mikyası kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helal demeyip rast geleni yemektir.” (Yirmi Sekizinci Mektup)

Her şeyin bir ölçüsü olduğu gibi, şükrün ve şükürsüzlüğün de bir ölçüsü vardır. Bu ölçüleri Üstadımız dörder maddeyle beyan etti.

Şükrün ölçüleri: Kanaat, iktisat, rıza ve memnuniyettir. Kimde bunlar varsa -bulunma miktarına göre- şâkirdir. Yani ne kadar varsa o kadar şükredicidir.

Şükürsüzlüğün ölçüleri: Hırs, israf, hürmetsizlik ve haram-helal demeyip rast geleni yemektir. Kimde bunlar varsa -bulunma miktarına göre- nankördür. Yani ne kadar varsa o kadar nankördür.

İsraf şükre zıttır. Çünkü israfta kanaatsizlik vardır; nimete hürmetsizlik vardır; harama tevessül vardır.

Yine israf şükre zıttır. Çünkü israfta iktisat yoktur; rıza ve memnuniyet yoktur. İsrafın mayası böyledir…

Yine Üstadımız dedi ki: Nimete karşı hasaretli bir istihfaftır.

Bu ifadeyi şöylece mütalaa edelim:

Şöyle sorsam:

— Kurumuş bir parça ekmeği çöpe atan kimsenin o ekmek hakkındaki görüşü nedir? Yani ekmeği atarken hangi fikir üzeredir?

Onun ekmek hakkındaki görüşü, ekmeğin kıymetsiz bir şey olduğudur. Eğer onun nezdinde ekmeğin bir kıymeti olsaydı onu çöpe atmazdı. Zira insan kıymet verdiği şeyi çöpe atmaz.

Bu kimse ekmeği çöpe atmanın lisan-ı hâliyle diyor ki: Bu ekmek parçası son derece kıymetsiz ve değersizdir; alelade bir şeydir. Hele kuruyunca hiçbir kıymeti kalmaz; onu alır çöpe atarım…

O böyle inanıyor ve ekmeği küçümsüyor. Bunun için de onu çöpe atıyor. Öyle düşüneceğine şöyle düşünseydi:

— Bu ekmeğin hikâyesi belki de aylar öncesinden başladı. Rabbim ilham etti de bir çiftçi bu ekmeğin tohumunu toprağa attı. Toprak âdeta bir annenin sinesi gibi o tohumu sinesine aldı ve Rabbisinin emanetini sakladı. Sonra o tohum çatladı ve ondan bir buğday başağı bitti. Cenab-ı Mevla o başağın üzerine benim adımı yazdı ve o nimeti benim yememi takdir etti. Bu takdirden sonra da hiçbir böcek ona yanaşamadı, hiçbir sebep ona ilişemedi. Güneş -emr-i Rabbaniyle- o buğdayın üzerine doğdu, onu ısıttı ve aydınlattı. Bulutlar -sevk-i İlahiyle- yağmurlarını o başağın üzerine boşalttı. Toprak -izn-i Rahmaniyle- başağın ihtiyacı olan besinleri ona sundu. Her şey âdeta o başağın bir hizmetkârı oldu. Nihayet hasat vakti geldi ve o başak hasat edildi. Bundan sonra tarladan ambara, ambardan değirmene, değirmenden çuvala, çuvaldan kamyona, kamyondan fırına, fırından bakkala uzun bir sefer başladı. Elden ele, omuzdan omuza, nihayet bana ulaştı ve soframa kondu. Bana nimet olarak gönderilen şu ekmeğin ne de uzun bir seyahati varmış!.. Bir parça ekmeğin soframa konulması nasıl da hummalı bir faaliyetin eseriymiş!..

Eğer böyle düşünseydi çöpe attığı ekmeğin kıymetini derk eder, onu öper alnına koyardı.

Evet, israf hem şükre zıttır hem de nimete karşı bir istihfaftır. Üstadımız dedi ki: Hasaretli bir istihfaftır.

— Peki, hasareti (zararı) kimedir?

Sahibinedir. Dünyadaki hasareti o nimetten mahrum olmak ve bereketini görememektir. Ahiretteki hasereti ise inceden inceye hesaba çekilmek ve hürmetsizliğinin cezasını görmektir.

Bu dersimizde şu cümlenin tahlilini yaptık:

“İsraf ise şükre zıttır, nimete karşı hasaretli bir istihfaftır.” 

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin