a
Ana SayfaLemaat28. On Dördüncü Lem’a: Mevcudat Allah’ın celalî, cemalî ve kemalî evsafına şehadet eder

28. On Dördüncü Lem’a: Mevcudat Allah’ın celalî, cemalî ve kemalî evsafına şehadet eder

اللمعةُ الرابعةَ عشرةَ

On Dördüncü Lem’a

اعلم أن هذه الموجودات  bil ki bu mevcudat  كما تشهد على  nasıl ki şehadet ediyor  وجوبه ووحدته  Onun (Allah’ın) vücubuna ve vahdetine  سبحانه  Onu tenzih ve tesbih ederiz…

Bil ki bu mevcudat nasıl ki Onun (Allah’ın) vücubuna ve vahdetine şehadet ediyor. Onu tenzih ve tesbih ederiz…

كذلك  aynen bunun gibi  تشهد على  şehadet eder  جميع أوصافه الجلالية والجمالية والكمالية  bütün celalî, cemalî ve kemalî evsafına.

Aynen bunun gibi, bütün celalî, cemalî ve kemalî evsafına şehadet eder.

وكذلك  ve bunun gibi  تشهد على  şehadet eder  كمال ذاته  zatının kemaline.

Ve bunun gibi, zatının kemaline şehadet eder.

وعلى أنه لا نقصَ ولا قصورَ  hiçbir noksanlık ve kusur olmadığına (şehadet eder)  لا في ذاته  ne zatında  ولا في شؤونه  ne şuununda  ولا في صفاته  ne sıfatlarında  ولا في اسمائه  ne isimlerinde  ولا في افعاله  ve ne de fiillerinde.

Ve ne zatında, ne şuununda, ne sıfatlarında, ne isimlerinde ve ne de fiillerinde hiçbir noksanlık ve kusur olmadığına (şehadet eder).

İzah: Üstadımız evvela dedi ki: Bil ki şüphesiz bu mevcudat nasıl ki Onun (Allah’ın) vücubuna ve vahdetine şehadet ediyor.

Bizler Lemaat’ın başından beri, mevcudatın Cenab-ı Hakk’ın vücub-u vücuduna ve vahdetine olan şehadetini tahlil ediyoruz. Bu 14. Lem’a’ya kadar bu şehadeti birçok yönüyle mütalaa ettik. Dolayısıyla bu cümlenin izahını önceki derslere havale ediyoruz.

Sonra Üstadımız dedi ki: Bunun gibi, bütün celalî, cemalî ve kemalî evsafına şehadet eder.

Mahlukat Allah’ın hem vücub-u vücuduna hem de vahdetine şehadet etmekle birlikte; Allah’ın celalî, cemalî ve kemalî olan sıfatlarına da delalet etmektedir. Üstadımız burada Allah’ın sıfatlarını üçe ayırdı: Celalî, cemalî ve kemalî.

Klasik kelam kitaplarında Allah’ın sıfatları şu şekilde üçe ayrılır:

1. Zatî sıfatlar: Bu sıfatlar; vücud, kıdem, beka, vahdaniyet, kıyam bi-nefsihi ve muhalefetün li’l havâdistir.

2. Subutî sıfatlar: Bu sıfatlar; hayat, ilim, irade, sem’ (işitmek), basar (görmek), kudret ve kelamdır. Mâturîdiler bu sıfatlara bir de tekvin sıfatını eklerler.

3. Fiilî sıfatlar: Bu sıfatlar da tahlik (yaratma), terzik (rızık verme), inşa (ilk başta yaratma), ibda (eşsiz bir şekilde yaratma), ihya (diriltme), ifna (yok etme), tasvir (şekil verme), inma (büyütme), tezyin (süsleme), tanzim (nizama koyma), tekmil (kemale ulaştırma), ba’s (öldürdükten sonra diriltme), in’am (nimetlendirme), gufran (affetme), terbib (terbiye etme) gibi fiille ilgili olan sıfatlardır. Bu sıfatların hepsi tekvin sıfatının manası içine girmektedir.

Klasik kelam kitaplarında sıfatlar bu şekilde üçe ayrılmışken, Üstadımız sıfatları celalî, cemalî ve kemalî olarak üçe ayırdı.

Kemalî sıfatlar Allah’ın zatının kemaline delalet eden sıfatlardır. Mesela:

– Her şeyi bilen manasındaki “alîm” sıfatı kemalî bir sıfattır.

– Her şeye gücü yeten manasındaki “kadîr” sıfatı kemalî bir sıfattır.

– Her şeyi gören manasındaki “basîr” sıfatı kemalî bir sıfattır.

– Her şeyi işiten manasındaki “semi” sıfatı kemalî bir sıfattır.

Bunlar gibi, Allah’ın zatının kemaline işaret eden sıfatlara kemalî sıfatlar denir.

Diğer sıfatlar ise ya cemalîdir ya da celalîdir. Allah’ın lütfuna, merhametine, affına ve ihsanına ait sıfatlar cemalîdir. Allah’ın azabına, ikabına, kibriyasına ve azametine ait sıfatlar ise celalîdir. Mesela:

– Rızık verme manasındaki “terzik” sıfatı cemalîdir. Yok etme manasındaki “ifna” sıfatı ise celalîdir.

– Hayat verme manasındaki “ihya” sıfatı cemalîdir. Öldürme manasındaki “imâte” sıfatı ise celalîdir.

– Bağışlamak manasındaki “gufran” sıfatı cemalîdir. Azap etme manasındaki “ta’zib” sıfatı ise celalîdir.

Bunlar gibi, Allah’ın merhamet ve ihsanına delalet eden sıfatlar cemalî; şiddet ve azabına delalet eden sıfatlar ise celalîdir.

Üstadımız dedi ki: Mevcudat bütün celalî, cemalî ve kemalî evsafına şehadet eder.

Dilerseniz, bu beyanı biraz daha somutlaştıralım. Bir kelebekte tecelli eden sıfatların bir kısmını okuyalım. Bu sayede, mevcudatın Cenab-ı Hakk’ın celalî, cemalî ve kemalî sıfatlarına nasıl delalet ettiklerini daha iyi anlayalım:

– Bu kelebek yok idi, var oldu. Yoktan yaratılmasıyla Allah’ın “tahlik” sıfatına ayna oldu.

– Yine bu kelebek mevcut elementlerin bir araya gelmesiyle yaratıldı. Var olan maddelerden yaratılmasıyla Allah’ın “inşa” sıfatına ayna oldu.

– Bu kelebek, yaratılan hiçbir kelebeğe benzemiyor. Eşsiz bir şekilde yaratılmış. Bu şekilde yaratılışıyla Allah’ın “ibda” sıfatına ayna oldu.

– Allah bu kelebeğe hayat verdi. Hayatıyla Allah’ın “ihya” sıfatına ayna oldu.

– Allah bu kelebeği besledi. Beslenmesiyle Allah’ın “terzik” sıfatına ayna oldu.

– Allah bu kelebeğe bir suret ve şekil verdi. Suretiyle Allah’ın “tasvir” sıfatına ayna oldu.

– Allah bu kelebeği büyüttü. Büyümesiyle Allah’ın “inma” sıfatına ayna oldu.

– Allah bu kelebeği süsledi. Süslenmesiyle “tezyin” sıfatına ayna oldu.

– Allah bu kelebeğin vücuduna, cihaz ve organlarına bir nizam verdi. Bu nizam ile “tanzim” sıfatına ayna oldu.

– Allah bu kelebeği yavaş yavaş kemale ulaştırdı. Tırtıl iken, süslü bir kelebek oldu. Kemale ulaşmasıyla “tekmil” sıfatına ayna oldu.

– Allah bu kelebeği nimetlendirdi. Nimetlenmesiyle Allah’ın “in’am” sıfatına ayna oldu.

– Allah bu kelebeği terbiye etti. Ona vazifesini ve hayat şartlarını öğretti. Öğrenmesiyle Allah’ın “terbib” sıfatına ayna oldu.

– Allah bu kelebeği sanatla yarattı. Kelebek âdeta antika bir sanat eseri oldu. Bu sanatıyla Allah’ın “sun’” sıfatına ayna oldu.

– Allah bu kelebeği emrine itaatkâr kıldı. Kelebek zerre miskal haddini aşmadı. Haddini aşmayıp emre itaatkâr kılınmakla Allah’ın “teshir” sıfatına ayna oldu.

– Yapan elbette yaptığını bilecek. Kudreti onu yapmaya yetecek. Yaptığını görecek ve yapmayı irade edecek. Bütün bunlarla o kelebek Allah’ın alîm, kadîr, basîr ve mürîd sıfatlarına ayna oldu.

Kelebek daha bunlar gibi onlarca sıfata ayna oldu, mazhar oldu.

— Şimdi anladınız mı kelebek nasıl bir kitapmış?

Öyle bir kitapmış ki onda onlarca İlahî sıfat yazılmış.

İşte bu sırdan dolayı kâmil bir mümin bir kelebeği öldüremez. Çünkü o kelebek Allah’ın antika bir sanatıdır. Bir çiçeği koparamaz. Çünkü o çiçek Rabbanî bir kasidedir. Bir yaprağa elini uzatamaz. Çünkü o yaprak Allah’ın celalî, cemalî ve kemalî sıfatlarının aynası ve isimlerinin mazharıdır.

Sonra Üstadımız dedi ki: Bunun gibi, zatının kemaline ve ne zatında, ne şuununda, ne sıfatlarında, ne isimlerinde ve ne de fiillerinde hiçbir noksanlık ve kusur olmadığına şehadet eder.

Evet, mevcudat:

1. Cenab-ı Hakk’ın vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ediyor.

2. Cenab-ı Hakk’ın celalî, cemalî ve kemalî sıfatlarına şehadet ediyor.

3. Allah’ın zatının kemaline; zatında hiçbir noksanlık ve kusur olmadığına; bununla birlikte, şuunatında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde de bir noksanlık ve kusur olmadığına şehadet ediyor.

Bu son madde metnin devamında izah ediliyor. Metne devam edelim:

اذ إن  çünkü şüphesiz  كمال الأثر  eserin kemali  يدل على  delalet eder  كمال الفعل  fiilin kemaline  بالمشاهدة  bilmüşahede (görerek).

Çünkü şüphesiz eserin kemali, bilmüşahede fiilin kemaline delalet eder.

وكمالَ الفعل  ve fiilin kemali  يدل على  delalet eder  كمال الاسم  ismin kemaline  بالبداهة  bilbedâhe (apaçık bir şekilde).

Ve fiilin kemali, bilbedâhe ismin kemaline delalet eder.

وكمال الاسم  ve ismin kemali  يدل على  delalet eder  كمال الصفة  sıfatın kemaline  بالضرورة  bizzarura (zorunlu olarak).

Ve ismin kemali, bizzarura sıfatın kemaline delalet eder.

وكمال الصفة  ve sıfatın kemali  يدل على  delalet eder  كمال الشأن الذاتيِّ  zata ait şe’nin kemaline  بالحدس اليقينيِّ  hads-i yakinî ile (yakinî bir sezgi ile).

Ve sıfatın kemali, hads-i yakinî ile zata ait şe’nin kemaline delalet eder.

وكمال الشأن  ve şe’nin kemali  يدل على  delalet eder  كمال الذات  zatın kemaline  بحق اليقين  hakka’l-yakin ile.

Ve şe’nin kemali hakka’l-yakin ile zatın kemaline delalet eder.

İzah: Şu sırayı ezberleyelim: Eserden fiile, fiilden isme, isimden sıfata, sıfattan şuuna, şuundan da zata geçiliyor.

Eğer eserin kemali varsa, bu, fiilin kemaline delalet ediyor. Fiilin kemali ismin kemaline, ismin kemali sıfatın kemaline, sıfatın kemali şuunun kemaline ve şuunun kemali de zatın kemaline delalet ediyor.

Burada “şuun” kavramı var. Bunun çoğulu “şuunat”tır. Şuunun tam Türkçe karşılığı yok. En yakın karşılığı kabiliyet. Cenab-ı Hak hakkında “Kabiliyet sahibidir.” ya da “Kabiliyeti vardır.” gibi bir söz söylenemez. Allah Teâlâ hakkında kabiliyet kavramını kullanamadığımız için şuun kavramını kullanıyoruz.

Allahu Teâlâ hakkında konuşurken çok dikkat etmeliyiz. Bu sebeple, Üstad Hazretleri hep “mukaddes” kelimesini kullanır. Mesela Allah hakkında “Bir lezzet-i mukaddesesi vardır.” der.

Nasıl ki biz bir iş yaptığımızda lezzet alıyoruz; Allah da bu kâinatın icat, idare ve tedbirinden bir lezzet alıyor. Ancak bu lezzet bizim lezzetimize asla benzemez. Bu sebeple, Üstadımız “lezzet-i mukaddese” der.

Yine Allahu Teâlâ’nın, kullarının kendisine itaat etmesine karşı bir memnuniyeti vardır. Ancak bu memnuniyet bizim memnuniyetimize asla benzemez. Sadece bir isim benzerliği vardır, başka hiçbir benzerlik yoktur. İşte bu farka işareten Üstadımız “memnuniyet-i mukaddese” ifadesini kullanır.

Yine nasıl ki biz büyük bir iş yaptığımızda iftihar ederiz. Allah’ın da kendisine mahsus bir iftiharı vardır. Ancak bu, bizim iftiharımıza asla benzemez. Tek benzerlik isim benzerliğidir. Buna işareten Üstadımız “iftihar-ı mukaddes” der.

Allah’ın ne merhameti, ne şefkati, ne gazabı, ne de kahrı ve öfkelenmesi bize benzer. Hepsi mukaddestir, münezzehtir, âlîdir. Bizler sıfat-ı İlahîyeyi bir derece anlayalım diye bildiğimiz isimlerle tesmiye edilmiştir.

Tekrar şuuna dönelim:

Bizler kendi hakkımızda kullandığımız “kabiliyet” kelimesini Allah hakkında kullanamıyoruz. Kabiliyet yerine “şuun” diyoruz. Allah hakkındaki her kavramı da sonuna kadar anlamak zorunda değiliz.

— Mahluk olan akıl, Allah’ın isim ve sıfatlarının hakikatini ne kadar anlayabilir?

— Zatının künhüne ne kadar nüfuz edebilir?

— Şuunat dediğimizde mananın tamamını nasıl ihata edebilir?

Asla edemez!

Şuun hakkında bu kadar konuşmak bu makamda yeterli. Şimdi tekrar konumuza dönelim:

Üstadımız dedi ki: Eserin kemali fiilin kemaline, fiilin kemali ismin kemaline, ismin kemali sıfatın kemaline, sıfatın kemali şuunun kemaline ve şuunun kemali de zatın kemaline delalet eder. Üstadımız şöyle devam ediyor:

فكما أن مكمليّةَ نقوشِ تزییناتِ قصرٍ  nasıl ki bir kasrın tezyinatının nakışlarının mükemmelliği  بلا قصورٍ  kusursuz olarak…

Nasıl ki bir kasrın tezyinatının nakışlarının kusursuz mükemmelliği…

تُظهر لك  sana gösterir  مكمليةَ أفعالِ الصانع المهندس  mühendisi olan saniinin ef’alinin mükemmelliğini  المستترةِ تلك الأفعالُ تحت النقوش  nakışların altında gizli olan bu fiillerin  والمتحركةِ تحت التزينات  ve tezyinatın altında hareket eden.

Tezyinatın altında hareket eden ve nakışların altında gizli olan bu fiillerin mühendisi olan saniinin ef’alinin mükemmelliğini sana gösterir.

ومكمليةُ تلك الافعال  ve bu fiillerin mükemmeliyeti  تصرح لك  sana beyan eder  بمكملية اسماء ذلك الفاعل  bu failin isimlerinin mükemmelliğini  أي هو  yani o  صانع ماهر  mahir bir sanatkârdır  ومهندس عليم  alîm bir mühendistir  ونقاش حكيم  hakîm bir nakkaştır  وهكذا  ve hakeza.

Ve bu fiillerin mükemmeliyeti, bu failin isimlerinin mükemmelliğini sana beyan eder. Yani o, mahir bir sanatkârdır, alîm bir mühendistir, hakîm bir nakkaştır ve hakeza.

ومكملية اسمائه  ve esmasının mükemmelliği  تُفصح لك عن  sana açıklar  مكملية صفات المسمى  müsemmanın sıfatlarının mükemmelliğini  اي له علمٌ وحكمة وصنعة وهندسة  Yani onun ilmi, hikmeti, sanatı ve mühendisliği vardır.

Ve esmasının mükemmelliği, müsemmanın sıfatlarının mükemmelliğini sana açıklar. Yani onun ilmi, hikmeti, sanatı ve mühendisliği vardır.

ومكمليةُ صفاته  ve sıfatlarının mükemmelliği  تشهد على  şehadet eder  مكملية شؤون ذاته  zatının şuununun mükemmelliğine  اى له قابليَّةٌ فائقة واستعداد جيّد  yani onun fevkalade bir kabiliyeti ve mükemmel bir istidadı vardır.

Ve sıfatlarının mükemmelliği, zatının şuununun mükemmelliğine şehadet eder. Yani onun fevkalade bir kabiliyeti ve mükemmel bir istidadı vardır.

ومكملية الشؤون  ve şuunun mükemmelliği  تكشف عن  gösterir  وجه مكملية ذات ذلك النقاش  bu nakkaşın zatının mükemmelliğinin vechini  بوجهٍ يليق به ويُناسِبُ مقامُه  ona layık ve makamına münasip olan bir vecihle.

Ve şuunun mükemmelliği, ona layık ve makamına münasip olan bir vecihle, bu nakkaşın zatının mükemmelliğinin vechini gösterir.

İzah: Beş basamaklı bir netice var:

1. Bir sarayın nakış ve tezyinatındaki mükemmellik sanatkârının ve mühendisinin fiilindeki mükemmeliyeti gösterir. Zira “yapmak” ve “süslemek” fiilleri mükemmel olmasaydı, bu güzel nakışlar ve bu süslü tezyinat ortaya çıkmazdı. Hatta biz böyle bir tezyinatı gördüğümüzde, “Ne güzel süslemişler, ne güzel yapmışlar!” deriz. Bu sözle fiilin mükemmeliyetine dikkat çekeriz. Nakışlamak ve süslemek fiilleri mükemmel olmasaydı, mesela nakışlar gelişigüzel çizilseydi, bu güzel tezyinat olmazdı. Madem olmuş; bu, fiilin mükemmeliyetine delalet eder.

2. Nakışlamak ve süslemek fiillerinin mükemmeliyeti ismin mükemmeliyetine delalet eder. Yani bu fiilin sahibi mahir bir sanatkârdır, alîm bir mühendistir ve hakîm bir nakkaştır. Eğer mahir bir sanatkâr, alîm bir mühendis ve hakîm bir nakkaş olmasaydı, yapmak, süslemek ve nakışlamak işini bu kadar güzel yapamaz ve neticede bu ziynetli ve nakışlı eser ortaya çıkmazdı. Madem çıkmış, o hâlde hem fiilleri güzeldir hem de fiillerin dayandığı isimleri güzeldir.

3. İsmin mükemmeliyeti sıfatın mükemmeliyetine delalet eder. Yani bu isimlerin sahibi, nakkaşlık ve tezyin için lazım olan sıfatlara sahiptir ve bu sıfatlar onda mükemmel bir derecede bulunur. Zira bu sıfatlara sahip olmasaydı, müzeyyin ve nakkaş olamazdı. Müzeyyin ve nakkaş olamayınca da süslemek ve nakışlamak işlerini güzel yapamazdı. Bunları güzel yapamayınca da bu ziynetli ve nakışlı eser ortaya çıkmazdı. Madem çıkmış, o hâlde hem fiilleri güzeldir, hem nakkaş ve müzeyyin isimleri güzeldir, hem de bu isimlere bakan sıfatları güzeldir.

4. Sıfatın mükemmeliyeti şuunun mükemmeliyetine delalet eder. Zira bir kabiliyeti olmasaydı, nakışlamaya ve süslemeye ait sıfatları mükemmel olmazdı. Sıfatları mükemmel olmayınca müzeyyin ve nakkaş isimleriyle müsemma olamazdı. Müzeyyin ve nakkaş olamayınca da süslemek ve nakışlamak fiillerini güzel yapamazdı. Bunları güzel yapamayınca da bu mükemmel eser ortaya çıkmazdı. Madem çıkmış, o hâlde hem fiilleri güzel, hem nakkaş ve müzeyyin gibi isimleri güzel, hem bu isimlere bakan sıfatları güzel, hem de bu sıfatların membaı olan şuunatı güzel.

5. Kabiliyetin güzelliği de zatın güzelliğine delalet eder. Zira güzellik ancak güzelden sudur eder. Eğer o zat çirkin olsaydı, şuunu da kötü olurdu. Şuunu kötü olunca sıfatları da kötü olurdu. Sıfatları kötü olunca isimleri de kötü olurdu. İsimleri kötü olunca fiilleri de kötü olurdu. Ve fiilleri kötü olunca eser de kötü olurdu. Bu ziynetli ve nakışlı eser yerine çok çirkin bir şey yapardı. Madem eser çirkin değil; gayet nakışlı ve süslü bir eser yapmış, o hâlde hem fiilleri güzel, hem isimleri güzel, hem sıfatları güzel, hem şuunatı güzel, hem de zatı güzeldir.

Dilerseniz, aynı mantığı bir de kitap üzerinde tefekkür edelim:

1. Mükemmel bir kitap, kâtibinin “yazmak” fiilindeki güzelliğe delalet eder.

2. Yazmak fiilinin güzelliği, failinin “kâtip” ve “alîm” isimlerinin güzelliğine delalet eder.

3. Kâtip ve alîm isimlerinin güzelliği, ilim, hikmet, irade gibi sıfatlarının güzelliğine delalet eder.

4. Bu sıfatların güzelliği, kâtibin kabiliyetinin güzelliğine delalet eder.

5. Kabiliyetin güzelliği de zatın güzelliğine delalet eder. Eğer Üstad Hazretleri gibi güzel bir zatsa ondan Risale-i Nur Külliyatı ortaya çıkar, Darwin gibi çirkin bir zatsa darwinizm ile ilgili kitaplar ortaya çıkar.

Son bir örnek üzerinde kaideyi iyice pekiştirelim:

1. Mükemmel bir elbise, terzisinin “dikmek” fiilindeki güzelliğe delalet eder.

2. Dikmek fiilinin güzelliği, failinin “terzi” isminin güzelliğine delalet eder.

3. Terzi isminin güzelliği, terzilik sıfatlarının güzelliğine delalet eder.

4. Sıfatların güzelliği, terzinin kabiliyetinin güzelliğine delalet eder.

5. Kabiliyetin güzelliği de zatının güzelliğine delalet eder. Güzel bir zatsa ondan İslam’ın ruhuna uygun elbiseler çıkar. Yok, güzel değilse, şeriatın yasak ettiği elbiseler çıkar.

Herhâlde bu kaide iyice pekişmiştir. Üstadımız bu kaideyi şuraya bağlıyor:

كذلك  aynen bunun gibi  إن مكملية هذه الآثارِ المشهودةِ  bu görünen eserlerin mükemmelliği  في هذه الكائنات  bu kâinatta  بلا قصور ولا فطور  kusursuz ve fütursuz olarak  تشهد بالمشاهدة الحدسية على  hadsî bir müşahedeyle şehadet eder  مكمليةِ افعالٍ مستترة  gizli olan fiillerin mükemmelliğine  خلفَها  arkalarında.

Aynen bunun gibi, şüphesiz bu kâinatta bu görünen eserlerin kusursuz ve fütursuz mükemmelliği, hadsî bir müşahedeyle, arkalarında gizli olan fiillerin mükemmelliğine şehadet eder.

Not: Hades “sezgi” demektir. Sezgi, gerçeği deneye ve akla vurmadan doğrudan doğruya kavramaktır. Hadsî müşahede ise göz ile görerek, deneye ve akla sormadan hakikati kavramaktır.

ومكمليةُ هذه الأفعال  bu fiillerin mükemmelliği  التي هي كالمشهودة  meşhud gibi olan  تشهد بالبداهة على  apaçık bir şekilde şehadet eder  كمال أسماء ذلك الفاعلِ  o failin isimlerinin kemaline.

Ve meşhud gibi olan bu fiillerin mükemmelliği, apaçık bir şekilde o failin isimlerinin kemaline şehadet eder.

وكمالُ ذلك الاسماء  ve bu isimlerin kemali  يشهد بالضرورة على  zorunlu olarak şehadet eder  كمال الصفات  sıfatların kemaline  اذِ الاسماءُ  çünkü isimler  ناشئةٌ من نِسَب الصفات  sıfatların nispetlerinden neşet eder.

Ve bu isimlerin kemali, zorunlu olarak sıfatların kemaline şehadet eder. Çünkü isimler sıfatların nispetlerinden neşet eder.

وكمالُ الصفات  ve sıfatların kemali  يكشف باليقين عن  yakîn ile gösterir  كمال الشؤون الذاتية  zatî şuunun kemalini  التي هي مَبادئُ الصفاتِ القدسية  kudsî sıfatların temeli olan.

Ve sıfatların kemali, kudsî sıfatların temeli olan zatî şuunun kemalini yakîn ile gösterir.

وكمالُ الشؤون يشهد بحق اليقين على  ve şuunun kemali hakka’l-yakîn şehadet eder  كمال الذات  zatın kemaline  بما يليق بجنابه  zatının büyüklüğüne layık bir şekilde  سبحانه  Onu tenzih ve tesbih ederiz.

Ve şuunun kemali, zatının büyüklüğüne layık bir şekilde, zatın kemaline hakka’l-yakîn şehadet eder. Onu tenzih ve tesbih ederiz.

بل  hatta  مجموعُ ما في الكائنات من الكمال والجمال  kâinattaki bütün kemal ve cemal  انما هو ظلٌ ضعيف مُفاضٌ  ancak serpilmiş zayıf bir gölgedir  بالنسبة  nispetle  الى كماله عزّ كمالُه  Onun kemaline, kemali azizdir  والى جماله جل جمالُه  ve cemaline, cemali celildir.

Hatta kâinattaki bütün kemal ve cemal, Onun kemaline (kemali azizdir) ve cemaline (cemali celildir) nispetle ancak serpilmiş zayıf bir gölgedir.

İzah: Üstad Hazretleri üstte pekiştirdiğimiz kaideyi, Allah’ın zatının kemalini ispatta kullandı. Bir örnek üzerinde meseleyi tefekkür edelim:

1. Bir kelebeğe baktığımızda onun nakış nakış süslendiğini ve tezyin edildiğini görürüz. Âdeta antika bir sanat eseri olmuş. Eserin kemali fiilin kemalinden gelir. Demek ki kelebeğin yaratıcısı olan Zatın yaratmak, süslemek, nakışlamak, suret vermek, terbiye etmek gibi fiilleri mükemmeldir. Eğer bu fiilleri mükemmel olmasaydı, bu güzel kelebek vücud bulamazdı.

2. Fiilin kemali ismin kemaline şehadet eder. Yaratmak, süslemek, nakışlamak, suret vermek, terbiye etmek gibi fiillerin kemali Hâlık, Müzeyyin, Nakkaş, Musavvir, Rab gibi isimlerin kemalinden gelir.

3. Bu isimlerin kemali sıfatların kemaline şehadet eder. Demek, bu Zatın ilim, irade, kudret, görme ve işitme gibi sıfatları nihayetsiz kemaldedir. Nihayetsiz kemaldedir ki ondan mükemmel isimler, mükemmel isimlerden mükemmel fiiller ve mükemmel fiillerden de mükemmel eserler çıkmış.

4. Sıfatların kemali şuunatın kemaline şehadet eder. Şuunatı mükemmel olmasaydı, sıfatları mükemmel olamazdı.

5. Şuunatın kemali de Zat-ı Zülcelal’in kemaline delalet eder.

Demek, her bir varlık nihayetsiz kemali ve cemaliyle Allah’ın fiillerinin kemaline, isimlerinin kemaline; sıfatlarının, şuunatının ve zatının kemaline delalet ve şehadet eder.

Kardeşlerim, bu ders Lemaat Risalesi’nin son dersiydi. Lemaat Risalesi’nin tercüme ve şerhini bizlere tamamlatan Rabbimize sonsuz hamdüsena olsun.

ألحمد لله هذا من فضل ربي

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin