14. Beşinci Lem’a: Esmâ-i hüsnâ üzerine bir tefekür
اللمعة الخامسة
Beşinci Lem’a
انظر bak كما nasıl ki أن كلَّ حرف من كتاب kitabın her bir harfi يدل على نفسه kendine delalet eder بمقدار حرف bir harf miktarı وبوجه واحد ve bir vecihle.
Bak, nasıl ki kitabın her bir harfi, kendine bir harf miktarı ve bir vecihle delalet eder.
لكن lakin يدل على كاتبه kâtibine delalet eder بوجوهٍ vecihlerle ويُعرف ve tarif eder نقاشَه nakkaşını بمقدار سطْر bir satır miktarı.
Lakin kâtibine vecihlerle delalet eder ve nakkaşını bir satır miktarı tarif eder.
İzah: Evet, yazılı bir harf bir cihetle kendisini gösterse, yüz cihetle kâtibini gösterip onun evsafına delalet eder.
Mesela bir kâğıda A harfinin yazılmış olduğunu farz edelim. Bu A harfi kendisine bir cihetle delalet etmekte ve “Ben A harfiyim.” demektedir. Kendisine daha fazla bir delaleti yoktur. Lakin kâtibinin varlığına ve evsafına onlarca delaleti vardır.
Mesela A harfi der ki:
— Ben yoktum var oldum. Varlığım yokluğuma tercih edildi. Varlığımın yokluğuma tercihi ancak irade sahibi bir kâtibin tercihiyle olabilir. İradesi olmayan, benim varlığımı yokluğuma tercih edemez. İşte bu durum, kâtibimin irade sahibi olduğunu göstermektedir.
— İrade sahibi olabilmem için de ilk önce hayat sahibi olmam gerekir. Hayatı olmayanın iradesi olmaz. İşte A harfi olan ben, varlığımla kâtibimin hayat sahibi olduğunu göstermekteyim.
— Yine ben manalı bir harfim, A’yım; alelade bir çizgi değilim. Demek, beni yazan harfleri tanıyor, biliyor. Bu da ispat eder ki kâtibimin bir ilmi vardır.
— Sadece ilim sahibi olması da yetmez. Kudret sahibi de olmalıdır. Eğer kâtibimin hayatı olsa, iradesi olsa, ilmi olup A harfini yazmayı da bilse ama kâtibim felçli olsa, elini oynatamasa yani kudreti olmasa beni yazamazdı. İşte A harfi olan ben, varlığımla kâtibimin kudret sahibi olduğunu göstermekteyim.
— Yine A harfi olan ben o kadar düzgün yazılmışım ki beni yazanın görmesi gerekir. Eğer görme özürlü olsaydı bu kadar düzgün yazamaz; bir yerim uzun, diğer yerim kısa olurdu. Ama olmamış, tam bir intizam var. Demek, benim kâtibim görme sahibidir.
— Yine ben manalı bir harfim, gelişigüzel çizilmiş bir çizgi değilim. Demek, benim kâtibim hikmet sahibidir. Beni bir gayeye matuf yazmış. Bir gayeyi takip etmek ancak hikmet sahibi olmakla mümkündür.
İşte bunlar gibi, daha birçok sıfatla A harfi kâtibini gösterip onu tarif eder ve lisan-ı hâliyle der ki:
— Bu sıfatlara sahip olamayan bana kâtip olamaz.
Üstadımız bu misalden şu hakikate çıkıyor:
كذلك aynen bunun gibi كلُّ حرفٍ مجسَّمٍ من كتاب الكائنات kâinat kitabının mücessem her bir harfi يدل على نفسه nefsine delalet eder بمقدار جِرمه cismi miktarı (cismi kadar) ويُظهر ve gösterir ذاتَه zatını بمقدار صورته sureti miktarı (sureti kadar).
Aynen bunun gibi, kâinat kitabının mücessem her bir harfi, nefsine cismi miktarı (cismi kadar) delalet eder ve zatını sureti miktarı (sureti kadar) gösterir.
لكن lakin يدل على صانعه Sâniine delalet eder بوجوه كثيرة çok vecihlerle اِفرادًا fert olarak وتركيبا ve terkib olarak بدخوله في المركبات mürekkebata girmesiyle.
Lakin Sâniine çok vecihlerle, fert olarak ve mürekkebata girmesiyle terkib olarak delalet eder.
ويُظهر اسماءَ صانعه ve Sâniinin isimlerini gösterir ويُنشد في بيانها ve onun (esmasının) beyanını inşad eder (yüksek sesle okur) بمقدار قصيدة طويلة uzun bir kaside miktarınca (uzun bir kaside kadar).
Ve Sâniinin isimlerini gösterir; uzun bir kaside miktarınca (uzun bir kaside kadar) onun (yani esmasının) beyanını inşad eder (yüksek sesle okur).
فعلى هذا bundan dolayı لو تحمّق eğer ahmaklaşsa احدٌ bir kimse كالهبنَّقة Hebenneka gibi فأنكر نفسَه kendini inkâr etse وأنكر الكائنات ve kâinatı inkâr etse…
Bundan dolayı, bir kimse Hebenneka gibi ahmaklaşsa, kendini inkâr etse ve kâinatı inkâr etse…
ينبغي gerekir أن لا يتجاسرَ cesaret etmemesi باظهار نهاية البلاهة ahmaklığın nihayetini izhar ederek على انكار الصانع Sâniin inkârına.
Ahmaklığın nihayetini izhar ederek Sâniin inkârına cesaret etmemesi gerekir.
İzah: Nasıl ki bir harf kendini bir cihetle ama kâtibini yüz cihetle gösteriyordu. Aynen bunun gibi, şu kâinat kitabının kelimesi hükmünde olan varlıklar da bir cihetle kendini gösterse, yüz cihetle kendini yaratan Zat-ı Zülcelal’i gösterip O’nun esmasını izhar eder.
– Her bir varlık İlahî bir kasidedir.
– Her bir mevcut esmâ-i hüsnânın şirin bir kitabıdır.
– Her bir mahluk Allah’ın isimlerinin bir mütalaagâhı, o isimlerin bir aynası ve tezgâhıdır.
Mahlukat -ifraden ve terkiben- Sânileri olan Allah’ı gösterip, esmasını izhar eder; okumasını bilen herkese Allah’ın isimlerini okutur.
Üstadımız dedi ki: Bir kimse Hebenneka gibi ahmaklaşsa…
Hebenneka IX. yüzyılda yaşamış ve ahmaklığıyla ün salmış bir zattır. Ahmaklığının derecesini şununla anlayın:
Bir gece yarısı horoz taklidi yapıyormuş. Sesine uyanan eşi sormuş:
— Bu saatte ne yapıyorsun?
Hebenneka şöyle cevap vermiş:
— Yarın çok işim var. Sabah çabuk olsun diye güneşi kandırıyorum.
İşte bir kimse bu Hebenneka gibi ahmaklaşsa yine de Allah’ı inkâr edemez. Eğer etse bütün mevcudat onu tekzip eder.
Üstadımız her bir varlığı, Allah’ın isimlerini okutan İlahî bir kasideye benzetti. Şimdi dilerseniz, kaside hükmündeki bir kelebeğin kapağını açalım ve onda yazılan İlahî isimlerin bir kısmını beraber okuyalım. Biraz marifetullah ve tefekkür dersi yapalım.
– Bu kelebek ne de güzel boyanmış! Boyanmasıyla Allah’ın “Mülevvin” ismine ayna olmuş.
– Hem ne kadar güzel! Güzelliğiyle “Mücemmil” ve “Cemil” isimlerine ayna olmuş.
– Bir tırtıldı, devamlı değişti. Hâlden hâle girip sonunda kelebek oldu. Hâlden hâle girmesiyle de “Muhavvil” ve “Mukallib” isimlerine ayna oldu.
– En sonunda en kâmil şeklini aldı. Kemale ulaşmasıyla “Mükemmil” ismine ayna oldu.
– Bu kelebek sinekten daha güzel, ondan daha üstün. Bu üstünlüğüyle “Mufaddıl” ismine ayna oldu.
– Kelebek terbiye edildi. Ona uçması ve vazifesi öğretildi. Bu cihetle “Rab”, “Mülakkın” ve “Mürebbi” isimlerine ayna oldu.
– Ne kadar çok kelebek var. Yaratan ne kadar çok yaratmış. İşte bu çokluğuyla Allah’ın zenginliğini gösterdi, “Meliyy” ve “Ganiyy” isimlerine ayna oldu.
– Kelebek tertemiz! Üzerinde kirin ve pasın eseri yok. Bu temizliğiyle “Mutahhir” ve “Kuddûs” isimlerine ayna oldu.
– Her bir azasına onlarca hikmet takılmış. Hikmetli vücudu ve azalarıyla “Hakîm” ismine ayna oldu.
– Allah ona ne güzel bir suret vermiş! Suretiyle “Musavvir” ismine ayna oldu.
– Yoktan yaratılmasıyla “Mükevvin”, “Hâlık” ve “Fatır” isimlerine ayna oldu.
– Beslenmesiyle “Rezzak” ve “Münevvil” isimlerine; düşmanlarından korunmasıyla “Hafîz” ve “Selam” isimlerine; kendisine hayat verilmesiyle “Muhyi” ismine ayna oldu.
– Önce kozadan, sonra tırtıldan çıkmasıyla “Fettah” ismine; varlığı için bir sebebe ihtiyaç duymasıyla “Müsebbib” ismine; nakış nakış süslenmesiyle “Müzeyyin” ismine ayna oldu.
– Yumurtadan çıkmakla “Fâlik” ve “Bâis” isimlerine; apaçık bir şekilde Allah’a delaletiyle “Bediyy” ve “Zahir” isimlerine; hiçbir kelebeğe birebir benzememesiyle “Mufassıl” ismine ayna oldu.
– Kader programıyla “Mukaddir” ismine; hayatın kendisine kolaylaştırılmasıyla “Müsehhil” ve “Mühevvin” isimlerine; dengeli vücuduyla “Adl” ismine ayna oldu.
– Onu öyle yaratabilmek için nihayetsiz bir kudrete ihtiyaç vardır. Bununla da “Kaviyy”, “Kadir” ve “Muktedir” isimlerine ayna oldu.
Daha bunlar gibi onlarca isme ayna oldu, mazhar oldu.
— Kelebek İlahî bir kasideymiş değil mi?
Okumasını bilen herkese esmâ-i hüsnâyı okutuyor; görmesini bilene Allah’ı gösteriyor; sesini işitene, “Bana bak, beni oku.” diyor.
Yazar: Sinan Yılmaz