a
Ana SayfaLemaat25. On Birinci Lem’a: Fertlerin tevafuku ve nevlerin teşabühü Allah’ın varlığına delildir

25. On Birinci Lem’a: Fertlerin tevafuku ve nevlerin teşabühü Allah’ın varlığına delildir

اللمعةُ الحاديةَ عشرةَ

On Birinci Lem’a

Şu kaideleri ezberleyelim:

1. On bir ile on dokuz arasındaki sıra sayıları fetha üzerine mebnidir. İki sayının da harekesi değişmez.

2. Bunlar umumiyetle sıfat olarak kullanılır.

3. Bu sayılar marife isme sıfat olduklarında birinci sayılar harf-i tarif alır; ikinci sayılar almaz.

اللمعةُ الحاديةَ عشرَ ، لمعةٌ حاديةَ عشرَ

4. Bu sayıların müzekkeri ta’sız, müennesi ta’lı gelir

الطالبُ الحاديَ عشرَ ، الطالبةُ حاديةَ عشرَ

كما  nasıl ki  أن توافقَ  tevafuku  كلِّ أفراد النوع  bir nevin bütün fertlerinin…

Nasıl ki bir nevin bütün fertlerinin tevafuku…

وتشابُهَ  ve teşabühü  كلِّ أنواع الجنس  bir cinsin bütün nevlerinin  في الاعضاء الاساسية  aza-yı esasiyede…

Ve aza-yı esasiyede bir cinsin bütün nevlerinin teşabühü…

يدلان على  delalet ederler  اتحاد السكة  sikkenin birliğine  ووحدة القلم  ve kalemin vahdetine.

Sikkenin birliğine ve kalemin vahdetine delalet eder.

الشاهدان  iki şahittir  على أنّ جميع المتوافقات والمتشابهات  bütün tevafuk edenlerin ve birbirine benzeyenlerin  صُنْعُ واحدٍ  tek bir zatın sanatı olduğuna.

Bütün tevafuk edenlerin ve birbirine benzeyenlerin tek bir zatın sanatı olduğuna iki şahittir.

İzah: Bir nevin fertleri arasındaki tevafuk ve bir cinsin envâı arasında âzâ-yı esasiyedeki müşabehet şudur:

Bir elma ağacı diğer elma ağaçlarıyla aynıdır. Yaprakları, çiçekleri ve meyveleri birbirine benzer. Bu, efrad arasındaki tevafuktur.

Elma ağacı diğer ağaçlara birebir benzemez. Ancak aza-yı esasiyede yani esas azalarda bir benzerlik vardır. Hepsinin kökü, dalları; yaprak, çiçek ve meyveleri vardır. Bu, nevler arasındaki müşabehet yani benzerliktir.

Yine bir bülbül diğer bülbüllerle aynıdır. Bu kuşu nerede görseniz, “Bu bülbüldür.” dersiniz. Bu, efrad arasındaki tevafuktur.

Bülbül diğer kuşlara birebir benzemez. Ancak aza-yı esasiyede bir benzerlik vardır. Hepsinin kanadı, gözü, ayağı, gagası ve birbirine benzeyen azaları vardır. İşte bu, nevler arasındaki müşabehet yani benzerliktir.

Yine bir gül diğer güllerle aynıdır. Nerede bu çiçeği görseniz, “Bu güldür.” dersiniz. Bütün güller birbirine benzer. Bu, efrad arasındaki tevafuktur.

Gül diğer çiçeklerle birebir benzemez. Ancak aza-yı esasiyede bir benzerlik vardır. Hepsinin bir sapı, yaprağı, çiçeği vardır. Bu, nevler arasındaki benzerliktir.

— Peki, bir nevin fertleri arasındaki tevafuk ve bir cinsin nevleri arasındaki müşabehet neyi ispat eder?

Üstadımız dedi ki: Sikkenin birliğine ve kalemin vahdetine delalet eder.

Sikke: Madenî paranın üzerine vurulan damgadır. Bu damgayla o paranın devlete ait olduğu ispat edilir. İşte Allahu Teâlâ fertleri ve nevleri birbirine benzetmekle varlıkların üzerine kendine mahsus sikkesini vurmuştur. Bu sikkenin lisan-ı hâliyle, “Bütün eşya benimdir.” der.

Yine efrad ve nevler arasındaki bu benzerlik kalemin vahdetine işaret eder. Demek, hepsinde aynı kudret kalemi işlemiş. Eğer farklı bir el karışsaydı bu benzerlik olmazdı. Birlik ancak tek bir elden çıkabilir. Başka eller karışsa karışıklık olur.

Bu hakikati biraz daha tefekkür edelim:

Bir elma ağacına, “Sen benimsin, seni ben yaptım.” desek elma ağacı lisan-ı hâliyle bize şöyle der:

— Bana sahip olabilmen için kardeşlerim olan bütün elma ağaçlarına sahip olman lazım. Çünkü biz birbirimizin aynısıyız. Kardeşlerimi icat edemeyen, dallarıma elmaları takamaz. Nevimi halk edemeyen, beni yapraklarla donatamaz. Bütün elma ağaçlarını yaratamayan, beni çiçeklerle süsleyemez. Beni yaratabilmek için nevimi yaratabilecek bir kudrete sahip olmak gerekir. Hem bu da yetmez. Diğer ağaçlara da sahip olmalısın. Çünkü diğer ağaçlarla da aza-yı esasiyede aynıyız. Hepimizin kökü var, gövdesi var, dalı var; çiçeği, yaprağı, meyvesi var ve hepimiz aynı kanunlara tabiyiz. Bizim bu benzerliğimiz sikkenin ittihadından, kalemin vahdetinden ileri geliyor. Bu benzerliğimiz ispat eder ki biz tek bir zatın eserleriyiz. Eğer sende hepimizi yaratabilecek bir kudret varsa göster, sonra bana sahiplik iddiasında bulun.

İşte bir ağaç böyle der. Ondan yüz bulamayıp bir kuşa gitsek, “Seni ben yaptım, senin sahibin benim.” desek o kuş lisan-ı hâliyle bize şöyle der:

— Bana sahip olabilmen için nevimin bütün fertlerine sahip olabilmen lazım. Çünkü bizler biriz. Bu birlik ancak tek bir elden çıkabilir. Başka bir el bize karışsa birliğimiz bozulur. O hâlde sen önce nevime sahip olmalısın. Hem bu da yetmez. Diğer bütün kuşlara da sahip olmalısın. Çünkü bizler her ne kadar birbirimize benzemesek de aza-yı esasiyemiz aynıdır. Hepimizin kanadı var, gözü var, ayağı var; cihazlarımız aynı, aynı terbiyeden geçmişiz, aynı kanunlara tabi olmuşuz. Üzerimizde bir vahdet mührü var. Beni kim yapmışsa bütün kuş kardeşlerimi de o yapmıştır. Ve onları yapamayan, beni yapamaz. Hadi, hem nevimin bütün efradını hem de kuş nevlerinin tamamını yaratabilecek bir kudretin varsa göster; sonra bana, “Senin sahibin benim.” de.

Bir kuş da böyle der. Ondan yüz bulamayıp bir güle gitsek ve ona, “Seni ben yarattım, sen benimsin.” desek o bize der ki:

— Ben yeryüzünü süsleyen bütün güllerle aynıyım. Aramızdaki farkı göz fark edemez. Bu benzerlik ispat eder ki hâlıkımız birdir, mucidimiz birdir, sahibimiz birdir. Eğer senin bütün gülleri yaratabilecek bir kudretin varsa, o zaman bana sahiplik iddiasında bulunabilirsin. Gerçi bu da yetmez. Diğer bütün çiçek nevlerine de sahip olabilmen lazım. Zira onlarla aza-yı esasiyede aynıyız. Bu ayniyet sebebiyle hepimiz “çiçek” ismiyle müsemma olmuşuz. Bana sahiplik iddiasında bulunabilmen için sadece nevimin fertlerini değil; diğer bütün nevileri, bütün efradıyla yaratabilmen lazım. Ancak bunu yapabilirsen bana sahiplik iddiasında bulunabilirsin.

İşte bu gül gibi, her bir mevcut, üzerindeki sikkesinin birliği ve üzerinde işleyen kalemin vahdeti cihetiyle der ki:

— Biz bir Zat-ı Vahid’in eserleriyiz, masnuatıyız ve Onun mahluklarıyız.

كذلك  aynen bunun gibi  هذه السهولةُ المطلقة المشهودة  bu görünen sınırsız kolaylık  وخِفّةُ الكلفةِ  ve külfetin hafifliği  تستلزمان بدرجة الوجوب  vücub derecesinde gerektiriyor  ان يكون الجميعُ آثارَ صانعٍ واحد  hepsinin (bütün mütevafık ve müteşabihlerin) bir Vahid-i Sâni’in eserleri olmasını.

Aynen bunun gibi, bu görünen sınırsız kolaylık ve külfetin hafifliği, hepsinin (bütün mütevafık ve müteşabihlerin) bir Vahid-i Sâni’in eserleri olmasını vücub derecesinde gerektiriyor.

والا  aksi hâlde  لذهبت  giderdi  الصعوبةُ الصاعدة  yükselen zorluk  الى درجة الامتناع  imtina derecesine  بذلك الجنس وبذلك النوع  bu cinslerde ve bu nevlerde  الى العدم  ademe kadar.

Aksi hâlde yükselen zorluk, bu cinslerde ve bu nevlerde ademe kadar imtina derecesine giderdi.

İzah: Eğer eşyanın vücudu tesadüfe veya sebeplere havale edilirse, icattaki suubet yani güçlük imkânsızlığın öyle bir derecesine çıkar ki değil kâinat, tek bir eşya dahi vücud bulamaz.

Bu hakikati Kur’an birçok ayetiyle beyan ediyor. Mesela diyor ki:

وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ  Allah’ı bırakıp da taptıkları putlar    لاَ يَخْلُقُونَ شَيْئًا  hiçbir şey yaratamazlar. (Nahl 20)

Başka bir ayet:

أَيُشْرِكُونَ مَا لاَ يَخْلُقُ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ   Hiçbir şey yaratamayan ve kendileri yaratılmış olan şeyleri Allah’a ortak mı koşuyorlar? (Araf 191)

Başka bir ayet:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ   Ey insanlar!   ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُ   Bir misal verildi, ona kulak verin.   إِنَّ الَّذِينَ  تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ   Allah’tan başka bütün taptıklarınız   لَن يَخْلُقُوا ذُبَابًا   tek bir sivrisineği yaratamazlar   وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُ   velev ki onu yaratmak için bir araya gelseler de. (Hac 73)

Evet, bütün sebepler iktidar ve ihtiyar sahibi olup bir araya gelseler, değil kâinatı ve içindekilerini yaratmak, tek bir sineği bile yaratamazlar.

Başka bir ayet:

أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ   (Allah’a ortak koştukları şeyler mi hayırlı) Yoksa gökleri ve yeryüzünü yaratan   وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً   ve size semadan su indiren mi daha hayırlı?   فَأَنبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ   Biz o suyla güzel güzel bahçeler bitirdik.   مَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُنبِتُوا شَجَرَهَا   Siz o bahçenin bir ağacını bile bitiremezsiniz.   أَإِلَهٌ مَعَ اللَّهِ   Allah ile beraber başka bir ilah mı var! (Neml 60)

Evet, değil gücümüz yeryüzündeki bahçeleri bitirmeye, bir ağacı bile bitirip ondan meyve çıkarmaya yetmez.

Bunlar gibi, Kur’an onlarca ayetiyle mezkûr delili dokuyor.

فكما  nasıl ki  يمتنع  mümkün olmuyor  شريكُ ذاتِه  zatının şeriki  سبحانه  Onu (şirkten ve cümle kusurdan) tenzih ve tesbih ederiz  وإلا  yoksa  لفسد العالمُ  âlem fesada uğrardı  بالخروج عن الانتظام  intizamdan çıkmakla…

Nasıl ki zatının şeriki mümkün değildir. Onu (şirkten ve cümle kusurdan) tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa âlem intizamdan çıkmakla fesada uğrardı…

كذلك  aynen bunun gibi  يمتنع شريكُه  şeriki mümkün değildir  في فعله  fiilinde  والا  yoksa  لَانعدم العالمُ  âlem yok olur  ولم يوجَد  ve icad edilmezdi (vücut bulamazdı).

Aynen bunun gibi, fiilinde şeriki mümkün değildir. Yoksa âlem yok olur ve vücut bulamazdı.

İzah: Allah’a ortak koşmak manasındaki şirk üçe ayrılır:

1. Allah’ın zatında şirk. Bu zaten malumunuz.

2. Amelde şirk. Bu, ameli Allah’tan başkası için yapmaktır. Amele gösterişi ve riyayı bulaştırmaktır. Buna şirk-i hafi yani gizli şirk denir.

3. Fiilde şirk. Şirkin bu çeşidinde Allah kabul edilir ancak Allah’ın fiilleri sebeplere taksim edilir. Allah’ın yaratma, hayat verme, besleme, terbiye etme gibi fiillerini sebeplerden bilen kişi şirkin bu kısmına düşmüş demektir.

Üstadımız dedi ki: Allah’ın zatının şeriki mümkün değildir. Yoksa âlem intizamdan çıkmakla fesada uğrardı.

Kur’an bu hakikati şöyle ifade ediyor:

لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلاَّ اللَّهُ   Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı   لَفَسَدَتَا  o ikisi -yani yeryüzü ve gökyüzü- fesada uğrardı. Yani intizam bozulup giderdi. (Enbiya 22)

İntizamın varlığı Allah’ın birliğine en kuvvetli delillerden biridir.

Üstadımız yine dedi ki: Allah’ın fiilinde de şeriki mümkün değildir. Yoksa âlem yok olur ve vücut bulamazdı.

Demek, en büyük bir sebep zerre miskal fiile fail olamaz. Faraza eğer olsaydı; en küçük bir mahlukun icadı esbaba havale edilip, “Bunu siz yapın.” denseydi, o varlık ademde kalır, vücut bulamazdı.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin