a
Ana SayfaLemaat27. On Üçüncü Lem’a: Her şeyde Allah’ın vacip ve vahid olduğuna iki şahit vardır

27. On Üçüncü Lem’a: Her şeyde Allah’ın vacip ve vahid olduğuna iki şahit vardır

اللمعةُ الثالثةَ عشرةَ

On Üçüncü Lem’a

انظر  bak  إن كلَّ شئ  şüphesiz her bir şey  من الذرات الى السيارات  zerrattan seyyarata kadar  ومن النفوس الى الشموس  ve nefislerden güneşlere kadar  بلسان عجزه في ذاته  zatındaki acz lisanıyla  يدل على وجوب وجود خالقه  hâlıkının vücub-u vücuduna delalet eder.

Bak, şüphesiz zerrattan seyyarata kadar ve nefislerden güneşlere kadar her bir şey, zatındaki acz lisanıyla, hâlıkının vücub-u vücuduna delalet eder.

İzah: Her bir şey, zatında sabit olan âcizliğin lisan-ı hâliyle Allahu Teâlâ’nın vücub-u vücuduna -yani varlığının vacib ve kat’i oluşuna- delalet eder. Şöyle ki:

Mesela bir çocuk görseniz, tek eliyle bir treni çekiyor. Hemen dersiniz ki:

— Bu treni çeken bu çocuk olamaz. Çünkü bu treni çekmek için gereken kuvvet bu çocukta yoktur. O hâlde benim göremediğim başka bir kuvvet olmalıdır. Bu çocuk sadece o kuvvetin bir perdesidir.

Size bu muhakemeyi yaptıran şey sebep ile netice arasındaki dengesizliktir. Misaldeki çocuk sebeptir, treni çekmesi ise neticedir. Sebebin gayet zayıf ve âciz olması, neticenin meydana gelebilmesi için ise büyük bir kuvvete ihtiyaç duyulması o sebebi faillik makamından tardeder ve başka bir failin varlığını ispat eder.

Yani misalimizdeki çocuk aczinin lisan-ı hâliyle der ki:

— Bu treni çekmek için hadsiz bir kuvvete ihtiyaç vardır ki bu kuvvetin binde biri bende bulunmaz. İşte bu hâl ispat eder ki treni çeken ben değilim. Ben sadece bir perdeyim.

Aynen bu misalde olduğu gibi, her bir varlık da nihayetsiz acziyle birlikte harikulade işler yapar. Mesela:

– Küçücük tohumlar dağ gibi ağaçları taşır.

– Ağaçlar elleri hükmündeki dallarla; renkleri, tatları ve şekilleri farklı meyveleri bizlere sunar.

– Simsiyah toprak âdeta bir kazan olur kaynar, içinde her türlü sebzeyi pişirir.

– Zehirli bir böcek balı yapar.

– Elsiz bir böcek ipeği dokur.

Evet, saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok mucizevi işler her an gözümüz önünde yapılıyor. Neticeleri meydana getiren sebepler gayet âciz ve basit iken, onlardan meydana gelen neticeler gayet sanatlı, hikmetli ve kıymetli oluyor. İşte bu hâl ispat eder ki bu neticeleri yaratan, bu sebepler değildir. Bilakis bu işleri yapan Allahu Teâlâ’dır. Sebepler ise sadece Allah’ın kudretine bir perdedir.

Demek, her bir varlığın zatındaki acziyet ile beraber kendi kuvvetinin binler fevkinde işler yapması aczin lisan-ı hâliyle bir şehadetidir ki sânileri olan Allah’ın vücub-u vücudunu ilan ve ispat ederler.

Mahlukatın lisan-ı acz ile yaptıkları şehadeti daha sonra derinlemesine tefekkür edebilirsiniz. Bu tefekkürde sebep ve neticeler arasındaki uyumsuzluğu düşünün. Mesela şu hadiselere bakabiliriz:

– Bulut sebeptir, yağmur netice.

– Yumurta sebeptir, tavuk netice.

– Beyin sebeptir, onda bir kütüphanenin yazılması netice.

– Atomlar sebeptir, seslerin nakli netice.

– İnek sebeptir, süt netice.

Tefekkürünüz esnasında sebeplerin ne kadar âciz, basit, cansız ve cahil olduğunu; neticelerin ise son derece sanatlı ve hikmetli olup ilmin ve kudretin eserini gösterdiğini düşünün. Daha sonra da bu sebepler arkasında işi yapan zatı yani Allahu Teâlâ’yı akıl gözü ile görün.

ويشهد  ve şehadet eder  بلسان حَمْلِه  yüklenmesinin lisanıyla  مع عجزه  acziyle birlikte  وظائفَ عجيبةً  acip vazifeleri  في النظام العموميِّ  umumi nizamda  على وحدة خالقه  hâlıkının birliğine.

Ve acziyle birlikte, umumi nizamda acip vazifeleri yüklenmesinin lisanıyla hâlıkının birliğine şehadet eder.

İzah: Allah’ın varlığına en büyük delillerden biri de intizam hakikatidir. Zira şu kâinatta sinek kanadından tutun semavatın kandillerine kadar, atomdan tutun denizlerin diplerine kadar öyle bir intizam vardır ki intizamı yaratan zatın varlığını güneş gibi ispat eder.

Her bir varlık da zatındaki nihayetsiz acz ile birlikte bu intizamı muhafazaya çalışır, intizamı oluşturan kanunlara uygun hareket eder ve bu dengenin devamına hizmet eder. Bir örnekle meseleyi somutlaştıralım:

Atmosferde %21 oksijen, %77 azot ve %2 oranında da diğer gazlar vardır. Eğer oksijen %21 oranında değil de biraz daha fazla olsaydı, ocağı yakmak için kibriti çaktığımızda dünyayı yakabilirdik. Ya da biraz daha az olsaydı, boğazımıza bir ip geçirilmiş gibi nefessiz kalırdık.

Her bir bitki ve çiçek atmosferdeki bu dengeyi sağlayacak şekilde âdeta bir hesap uzmanı gibi çalışır. Havadaki karbondioksiti alıp oksijen üretir. Eğer karbondioksit çoğalırsa solunumlarını hızlandırıp daha fazla oksijen üretirler. Eğer oksijen çoğalırsa üretimi yavaşlatırlar.

Şimdi sorumuz şu:

— Acz-i mutlak ve cehl-i mutlak içinde olan bu bitkiler havadaki gazın oranını nasıl ölçüyorlar? Biz mahlukatın en akıllısıyız, bunu biz yapamayız. Bir çiçek, bir ağaç bunu kendi başına nasıl yapsın?

Hadi yaptı diyelim.

— Peki, karbondioksitten oksijen üreten fabrikayı vücudunda nasıl kurmuş?

Hadi kurdu diyelim.

— İyi de bu işi niçin yapıyor, niçin yoruluyor, niçin zahmet çekiyor? Şu dünyada üç beş gün yaşayacak, keyfini sürse ya!

Demek, onu bir başkası çalıştırıyor; o bu işleri kendi başına yapmıyor ve yapamaz. Buna ne gücü ne de ilmi yeter.

Bu misal gibi, bütün varlıklar nihayet bir acziyet içindedir. Ne kudretleri ne de ilimleri vardır. Hatta birçoğunun kendinden bile haberi yoktur. Hâl böyle iken, her bir mevcud şu âlemdeki nizama uygun hareket etmekte ve nizamın muhafazası için hamil olduğu vazifeyi yapmaktadır. İşte bu hâl ispat eder ki perde arkasında bir zat var, bütün bu icraatlar onun icraatıdır ve bütün mahlukat onun hesabına çalışmaktadır.

Yine bu hâl o zatın birliğine delildir. Şöyle ki:

Nizam ancak tek elden çıkabilir. Başka eller karışsa karışıklık olur. Nizamı muhafaza edebilmek için hiçbir mevcudun başıboş olmaması gerekir. Mesela tek bir yıldız kendi başına hareket etse başka bir yıldıza çarpar, kıyamet kopar. Âlemdeki bu hassas denge, bütün mahlukatı kabza-i tasarrufunda tutmak ve her birini bu nizamın kanunlarına tabi kılmakla mümkündür.

İşte bütün mevcudatın bu nizamın kanunlarına tabi olması, her birinin nizamın devamı için lazım olan vazifeleri yüklenmesi ve hatta yaratılırken dahi bu nizamın gözetilmesi kâinatın tek bir elden idare edildiğine delildir ve Sâni’in vahdetini ispat eder.

ففي كل شئ له شاهدان  her bir şeyde onun için iki şahit vardır  على أنه واجبٌ واحد  vacib ve vahid olduğuna.

Her bir şeyde onun için, vacib ve vahid olduğuna iki şahit vardır.

وفي كل حيٍّ له آيتان  ve her bir canlıda onun için iki ayet vardır  على أنه احد صمد  ehad ve samed olduğuna.

Ve her bir canlıda onun için, ehad ve samed olduğuna iki ayet vardır.

İzah: Bu iki şahit:

Birincisi: Her bir varlığın kendindeki acz-i mutlak ile beraber güçlerinin binler derece fevkinde işler yapmasıdır. Bu, Allah’ın vacib olduğuna delildir.

İkinci şahit: Her bir varlığın acz-i mutlak ile beraber, umumi nizamın muhafazası için hamil olduğu vazifeyi görmesidir. Bu da Allah’ın vahid -yani bir ve tek- olduğuna delildir. Çünkü bütün eşya kâinattaki nizamın devamı için hamil olduğu vazifede çalışıyor. Nizamın devamı için her bir varlığı kendine mahsus bir vazifede çalıştırmak, ancak kâinatı kabza-i kudretinde tutan zat için mümkündür. Bu da Allah’ın vahid olduğunu delildir.

Sonra Üstadımız dedi ki: Her bir canlıda onun için, ehad ve samed olduğuna iki ayet vardır.

Önceki iki şahit aynı zamanda iki ayettir. Eğer mahlukatın nizamı muhafaza etmek için çalışmasını kâinat ölçeğinde düşünürseniz, vahidiyeti tefekkür etmiş olup Vahid ismini görmüş olursunuz. Ölçeğinizi küçültüp bunu bir mahlukta tefekkür ederseniz, mesela hücrelerin birbirinin yardımına koştuğunu düşünürseniz, ehadiyeti tefekkür etmiş olup Ehad ismini görmüş olursunuz. Demek, fark baktığınız pencerenin farkıdır.

Yine acz-i mutlak içindeki varlıkların kendi güçlerinin fevkinde işler yapmasından Allah’ın vacib olduğuna ulaşırsınız. Eğer mahlukatın acz-i mutlak içinde olmasına; hiçbirinin tesirde bir müdahalesi yok, hepsi âcizdir, fakirdir, hepsi Allah’a muhtaçtır cihetinden bakarsanız; samediyeti tefekkür etmiş olup Samed ismini görmüş olursunuz. Zira Samed o zattır ki hiçbir şeye muhtaç olmayıp her şey ona muhtaç ola…

Demek, varlıkların acz-i mutlak ve fakr-ı mutlak içinde kendi güçlerinin fevkinde işler yapması ve umumi nizamın muhafazasına çalışması iki şahit ve iki ayettir ki Allah’ın hem vacib, hem vahid, hem ehad, hem de samed olduğunu ispat ve ilan eder.

ولقد فهمت من فيض القرآن الحكيم  Andolsun, Kur’an-ı Hakîm’in feyzinden anladım  أن كلَّ جزءٍ من اجزاء الكائنات  kâinatın cüzlerinden her bir cüz  يشهد للواجب الوجود  Vacibu’l-vücuda şehadet eder  الواحد الاحد الصمد  vahid, ehad ve samed olan  بقريبٍ من خمسةٍ وخمسين لسانًا  yaklaşık elli beş lisanla.

Andolsun, Kur’an-ı Hakîm’in feyzinden anladım ki kâinatın cüzlerinden her bir cüz yaklaşık elli beş lisanla, vahid, ehad ve samed olan Vacibu’l-vücuda şehadet eder.

فذَكَرتُها إجمالاً  onları (o lisanları) icmalen zikrettim  في رسالة عربية  garip bir risalede  تسمى قطرةٌ  Katre ismi verilen  فان شئت فراجِعها  eğer istersen ona müracaat et.

Katre ismi verilen garip bir risalede onları (o lisanları) icmalen zikrettim. Eğer istersen ona müracaat et.

İzah: Bu elli beş lisanın izahını Katre Risalesi’ne havale ederek bu kapıyı burada açmıyoruz.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin