18. Altıncı Lem’a – 4. Ders: Bahardaki hakîmâne, basîrâne ve kerîmâne faaliyet
Altıncı Lem’anın mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
نعم evet للربوبية rububiyete ait vardır في هذا التصرفِ العظيم bu büyük tasarrufta الربيعيِّ bahara ait olan خاتمٌ bir mühür عالٍ âli عظيمٌ büyük دقيقُ النقشِ ince nakışlı.
Evet, bahara ait bu büyük tasarrufta, rububiyete ait âli, büyük, ince nakışlı bir mühür vardır.
هو o mühür الاِتْقانُ المطلقُ itkan-ı mutlaktır في الانتظام المطلق intizam-ı mutlak içindeki في الجود المطلق في الوسعة المطلقة vüs’at-i mutlaka içindeki cûd-i mutlaktaki في السرعة المطلقة في السهولة المطلقة suhulet-i mutlaka içindeki sürat-i mutlakadaki في الامتياز المطلق مع الاشتباك المطلق iştibak-ı mutlak ile beraber imtiyazı mutlaktaki.
O mühür: İntizam-ı mutlak içindeki; vüs’at-i mutlaka içindeki cûd-i mutlaktaki; suhulet-i mutlaka içindeki sürat-i mutlakadaki; iştibak-ı mutlak ile beraber imtiyazı mutlaktaki itkan-ı mutlaktır.
İzah: İtkan: Mükemmel yapmaktır. İtkan-ı mutlak ise sonsuz bir mükemmellik ve zerre miskal bir kusurun bulunmamasıdır.
Eşyaya birçok cihetten bakabilir ve bu itkan-ı mutlakı görebiliriz. Üstad Hazretleri bu makamda dört pencere açtı:
1. İntizam-ı mutlak içinde bir itkan-ı mutlakın gözükmesi:
Eşyanın intizamlı hareketlerinden varlıkların intizamlı vücutlarına, azaların intizamlı yaratılışından dişlerin intizamlı dizilişine kadar her şeyde bir intizam vardır. Sinek kanadından tutun ağaçların yapraklarına kadar her şeyde bu intizamı görebilirsiniz. Bu intizamı anlatmak için ciltler dolusu kitap yazılabilir ve yazılmıştır da. Hatta değil kâinat, bir sineğin vücudundaki intizam için bile bir kitap yazılabilir.
Bu intizam içinde tam bir itkan-ı mutlak yani sonsuz bir mükemmellik vardır. Bahar mevsimindeki icada baktığımızda, sonsuz bir intizam içinde, sonsuz bir mükemmelliği görürüz.
İşte bu intizam-ı mutlak içindeki itkan-ı mutlak, Allah’ın bir hâtemi ve mahlukat üzerine vurduğu bir mühürdür.
2. Vüs’at-i mutlaka içindeki cûd-i mutlaktaki itkan-ı mutlak:
Vüs’at: Genişlik demektir. Vüs’at-i mutlaka ise sonsuz genişliktir. Allahu Teâlâ yaratma işini sadece küçük bir bahçede ya da bir bağda yapmıyor. Koca yeryüzünde hatta kâinatta yapıyor. İcadın mahalli olan mekânın genişliği had ve hesaba gelmez.
Cûd: Cömertlik demektir. Cûd-u mutlak ise sonsuz cömertliktir. Herhâlde mahlukata takılan aza ve cihazlara bakan, onlara verilen hediyeleri gören ve onlara yapılan ihsanlara şahit olan, bu sonsuz cömertliği tasdik ve ikrar eder.
Vüs’at-i mutlaka içinde cereyan eden bu sonsuz cömertlikte tam bir itkan vardır. Ne israf edilir ne de bir mahluk unutulur. Her muhtaca ihtiyacı verilir; her mahluka cömertçe muamele edilir.
İşte vüs’at-i mutlaka içindeki cûd-u mutlakta gözüken bu itkan-ı mutlak, Allah’ın bir hâtemi olup mahlukat üzerine vurduğu bir mührüdür.
3. Suhulet-i mutlaka içindeki sürat-i mutlakadaki itkan-ı mutlak:
Suhulet-i mutlaka “sonsuz ve sınırsız kolaylık” demektir. Bahar mevsiminde yaratılan mahlukata baktığımızda, bu yaratma faaliyetinde sonsuz bir kolaylık görüyoruz. Birkaç hafta zarfında ağaçlardan, çiçeklerden, böceklerden ve diğer hayvanat ve nebatattan hadsiz fertler icat ediliyor.
Bu icat bir sürat-i mutlakada meydana geliyor. Mesela saniyede 4 insan ve günde yaklaşık 300.000 insan yaratılıyor. Her birine göz, kulak, dil gibi onlarca cihaz takılıyor. Ve insanın yaratıldığı o saniyede mikroplardan, bakterilerden, karıncalardan, sineklerden, böceklerden tutun; kuşlara, balıklara ve diğer canlılara kadar hadsiz fertler aynı o saniyede yaratılıyor.
Süratle yapılan işlerde itkan (mükemmellik) yoktur. Mesela bir terzi hızlıca bir ceket dikse, ceketin bir kolu uzun, diğer kolu kısa olur. Bir ressam çabucak bir resim çizse, resim aslına benzemez. Bir heykeltıraş hızlıca bir heykel yapsa, itkanı muhafaza edemez. Ya kolu uzun olur ya ayağı kısa olur ve hakeza…
Şu âleme baktığımızda ise eşya son derece suhuletle ve süratle vücuda gelmesine rağmen her birinde tam bir itkan-ı mutlak gözüküyor. İşte suhulet-i mutlaka içindeki sürat-i mutlakada gözüken bu itkan-ı mutlak Allah’ın kendine has bir mührü ve zatına mahsus bir damgasıdır.
4. İştibak-ı mutlak ile beraber imtiyazı mutlaktaki itkan-ı mutlak:
İştibak: Birbirine geçmektir. Eşya böyle bir iştibak içinde, yani son derece karışlık bir hâlde yaratılmaktadır. Nebatat aynı toprağa ekilmekte; hayvanat, birbirine benzeyen yumurtalardan ve nutfelerden çıkmakta; çiçek ve ağaçlar ise neredeyse aynı olan çekirdeklerden ve tohumlardan yaratılmaktadır.
İmtiyaz: Her varlığın, kendisini başka varlıklardan ayırt ettiren has özelliklere, kendine mahsus şekil ve sıfatlara sahip olmasıdır.
Hiçbir varlığı başkasıyla karıştırmıyoruz. Hatta bu hakikat değil farklı nevlerde, bir nevin fertlerinde de gözüküyor. Mesela bir insan başka bir insana benzemiyor. Hiçbir papatya diğer papatyalarla birebir aynı değil. Yağmur damlaları, kar taneleri, ağaçların yaprakları ve her ne varsa, hiçbir şey kardeşine birebir benzemiyor.
Eşyayı tam bir iştibak içinde böyle imtiyazla yaratmak, her bir varlığa kendine mahsus şekil ve sıfatları vermek ve bunu tam bir mükemmellik içinde yapmak Allah’a has bir mühürdür. İşte bu, iştibak-ı mutlak ile beraber imtiyazı mutlak içindeki itkan-ı mutlaktır.
فهذا الخاتمُ bu hâtem يختص بمن o Zata mahsustur لا يمنعه فعلٌ عن فعل bir fiil, kendisini başka bir fiilden menetmeyen ولا يغيب عنه شيئٌ kendisinden hiçbir şey gizlenmeyen ولا يثقُل عليه شيئٌ ve kendisine hiçbir şey ağır gelmeyen.
Bu hâtem, bir fiil, kendisini başka bir fiilden menetmeyen, kendisinden hiçbir şey gizlenmeyen ve kendisine hiçbir şey ağır gelmeyen Zata mahsustur.
İzah: Cümle açık olduğundan şerhine girişmiyoruz. Ancak sizler, Allahu Teâlâ’nın bu üç sıfatı üzerine tefekkür etmeli ve gönlünüzde marifetullah çiçeklerini bitirmeye çalışmalısınız. Allah tevfik versin.
نعم evet نشاهد في الربيع bahar mevsiminde görüyoruz في وجه الارض yeryüzünde فعّاليةً حكيمة بصيرة كريمة hakîm, basîr, kerîm bir faaliyeti (yani hakîmâne, basîrâne ve kerîmâne bir faaliyeti) وصنعةً خارقة ve harika bir sanatı في آنٍ واحد bir anda في كل مكان bütün yerlerde بطرزٍ واحد في كل فردٍ her bir fertte tek bir tarz ile.
Evet, bahar mevsiminde yeryüzünde, hakîm, basîr, kerîm bir faaliyeti ve harika bir sanatı, bir anda, bütün yerlerde, her bir fertte tek bir tarz ile görüyoruz.
وبإتْقانٍ ممتازٍ kusursuz bir mükemmellik ile في جُودٍ مطلقٍ sonsuz bir cömertlik içinde…
Sonsuz bir cömertlik içinde kusursuz bir mükemmellik ile (görüyoruz)…
بانْتظامٍ مكمّل mükemmel bir intizam ile في سرعةٍ مطلقة sonsuz bir sürat içinde بابراز خوارقَ مُنتظِمةٍ muntazam harikaları ortaya koyarak…
Muntazam harikaları ortaya koyarak sonsuz bir sürat içinde mükemmel bir intizam ile (görüyoruz)…
في سهولةٍ مطلقة sonsuz kolaylıkta في وسعةٍ مطلقة sonsuz genişlik içinde.
Sonsuz genişlik içinde sonsuz kolaylıkta (görüyoruz).
فما هذه الفعّاليةُ الا خاتم من bu faaliyet ancak öyle bir zatın hâtemidir ki كما أنه ليس في مكان o hiçbir yerde olmadığı gibi هو في كل مكان o her yerdedir حاضرٌ ناظر بقدرته وعلمه kudreti ve ilmiyle hâzır ve nâzırdır لا يؤوده شيئٌ hiçbir şey ona ağır gelmez ولا يستعين بشيئ ve hiçbir şeye istiane etmez (hiçbir şeyden yardım dilemez).
Bu faaliyet ancak öyle bir zatın hâtemidir ki: O hiçbir yerde olmadığı gibi, o her yerdedir. Kudreti ve ilmiyle hâzır ve nâzırdır. Hiçbir şey ona ağır gelmez ve hiçbir şeye istiane etmez
İzah: Metin açık olduğundan izahına girişmiyoruz. Zaten bu Altıncı Lem’a hep bu hakikatler etrafında döndü ve yer yer izahları yapıldı.
Yazar: Sinan Yılmaz