23. Dokuzuncu Lem’a – 2. Ders: En hakir bir ferdin sahibi ancak kâinatın sahibidir
Dokuzuncu Lem’anın mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
فعلى هذا buna göre فكما nasıl ki أن التصرفَ الحقيقي hakiki tasarruf في أدنى مخلوقٍ en hakir bir mahlukta…
Buna göre, nasıl ki en hakir bir mahlukta hakiki tasarruf…
والربوبيّةَ ve rububiyet على أضعف موجود en zayıf bir mevcutta…
Ve en zayıf bir mevcutta rububiyet…
يختصّان بمن o Zata mahsus olurlar دخل girdi في قبضة تصرفه kabza-i tasarrufuna جميعُ العناصرِ bütün anasır.
Bütün anasır kabza-i tasarrufuna giren Zata mahsustur.
Toplu mana: Buna göre, nasıl ki şüphesiz en hakir bir mahlukta hakiki tasarruf ve en zayıf bir mevcutta rububiyet, bütün anasır kabza-i tasarrufuna giren Zata mahsustur…
كذلك aynen bunun gibi أن تدبيرَ tedbiri أيِّ عنصرٍ كان hangi unsurun olursa olsun وتدويرَه ve onun tedviri
Aynen bunun gibi, hangi unsurun tedbiri ve tedviri olursa olsun…
Not: أَيُّ (hangi, ise) edatı cezmeden şart edatlarından olup umumilik ifade eder ve genellikle muzaf olur. أيُّ عنصرٍ كان cümlesi “hangi unsur olursa olsun” manasına gelir. أَيُّ مَنْ كَانَ cümlesi “hangi kimse olursa olsun” manasına gelir. Bu kullanımı ezberleyelim.
تدبيرَ أيِّ عنصرٍ كان cümlesinde أَيّ lafzı, تدبيرَ lafzının muzafun ileyhi olup mecrurdur ve عنصرٍ lafzının muzafıdır. Tam karşılığı: Unsurun hangisinin tedbiri olursa olsun… Türkçeye daha uygun hâle getirdiğimizde: Hangi unsurun tedbiri olursa olsun…
يختص بمن o zata mahsustur يربِّي جميعَ الحيوانات والنباتات bütün hayvanatı ve nebatatı terbiye ediyor ويدبِّرها onları tedbir ediyor ويأخذها في قبضة ربوبيته ve kabza-i rububiyetinde tutuyor سبحانه Onu tesbih ve tenzih ederiz.
Bütün hayvanatı ve nebatatı terbiye eden, onları tedbir eden ve kabza-i rububiyetinde tutan Zata mahsustur. Onu tesbih ve tenzih ederiz.
فهذا bu خاتمُ توحيدٍ tevhidin bir hâtemidir يُبْصره onu görür من لم يكن في عينه غيْن gözünde perde olmayan وعلى قلبه ريْن ve kalbinde pas olmayan.
Bu, tevhidin bir hâtemidir ki gözünde perde olmayan ve kalbinde pas olmayan onu görür.
İzah: Önceki dersimizde şöyle demiştik: Bir tarlaya tohum ekilmesinden anlaşılır ki tarla da tohum da aynı zatın mülküdür. Tarla kiminse tohum onundur ve tohum kiminse tarla ona aittir. Dolayısıyla bir zat tarlanın sahibi olduğunu ispat etse, tohumun sahibi olduğunu ispat etmesi ondan istenmez. Ya da tam tersi, tohumun sahibi olduğunu ispat etse, tarlanın sahibi olduğunu ispat etmesi gerekmez. Zira biri diğerine şehadet eder.
Yine bu kaziyeden şu hüküm çıkar: Tohumda tasarruf edebilmek için tarlanın sahibi olmak gerekir. Tarlada tasarruf edebilmek için de tohumun sahibi olmak gerekir. Âlem ve anasır tarla, mahlukat ise tohumdur.
Üstadımız bu misalden şu hakikate çıktı:
En hakir bir mahluka -mesela bir sineğe, bir böceğe, bir çiçeğe- yapılan tasarruf ve tevcih-i rububiyet, yani mesela bir sineğe hayat vermek, vücut vermek, ona kanat takmak, göz takmak, duygu ve cihazlarla donatmak, ona uçmasını öğretmek, onu terbiye etmek ve hakeza, ancak ve ancak bütün hayvanatı ve nebatatı terbiye eden, onları tedbir eden ve kabza-i rububiyetinde tutan Zata mahsustur. Âleme sahip olamayan ve kabza-i rububiyetinde tutamayan, bir sinekte rububiyet iddia edemez.
Ya da tam tersi, âlemin ve anasırın tedbiri ve bunlardaki tasarruf, hayvanatı ve nebatatı kabza-i rububiyetinde tutan yani onlarda dilediği gibi tasarrufta bulunup terbiye eden Zata aittir. Kâinata sahip olabilmek için, içindeki her bir mahluka, karıncasından sineğine, çiçeğinden ağacına, zerresinden yıldızlarına kadar, her bir mevcuda sahip olabilmek lazımdır. Tek bir varlık kabza-i rububiyetten çıksa, kâinat o zatın mülkü olmaktan çıkar.
أيها المتفرعنُ ey firavunlaşmış جرّبْ نفسَك nefsini tecrübe et هل تقدر أن تملك temellük edebilir misin شيئا من الكون kevnden bir şeyi.
Ey firavunlaşmış! Nefsini tecrübe et. Kevnden bir şeyi temellük edebilir misin?
فاذهب git واستمع ve dinle ما يقول ne dediğini كلُّ فردٍ جزئيٍّ her bir cüz’î ferdin.
Git ve her bir cüz’î ferdin ne dediğini dinle.
اذ zira يقول diyor بلسان الْمِثْلِيّة misliyet lisanıyla…
Zira misliyet lisanıyla diyor:
من تملَّك مجموعَ نوعي kim nevimin tamamını temellük ederse يمكن أن يدّعيَ iddia edebilir التملكّ علي bana temellükü والا فلا aksi hâlde edemez.
Kim nevimin tamamını temellük ederse, bana temellükü iddia edebilir. Aksi hâlde edemez!
Not: والا فلا ifadesi kısaltmadır. Takdir-i kelam şöyledir:
وانْ لمْ يتملكْ مجموعَ نوعي فلا يمكن أن يدّعيَ التملكّ علي
Eğer nevimin tamamını temellük edemezse, bana temellük iddia edemez.
İzah: Herhangi bir sebep bir şeye sahiplenmeye kalksa, mesela “Bu papatyayı ben yaptım, bu çiçek benim.” dese, o zaman papatya ona der ki:
— Bana sahip olabilmen için nevime ve bütün kardeşlerime sahip olman lazım. Çünkü bizler, bütün papatyalar, birbirimize benziyoruz. Aramızda bir misliyet var. Eğer senin beni yapmaya gücün varsa kardeşlerim olan diğer papatyaları yapmaya da gücün vardır. Eğer onları yapmaya gücün yoksa beni yapmaya da gücün yoktur. Öyleyse eğer bana sahiplik iddiasında bulunacaksan önce nevime sahip olduğunu ispat et. Çünkü ancak nevimi yaratan, beni yaratabilir.
Her bir cüz’î fert, kendisine sahiplik iddia edene böyle der. Peki, bu kişi ferdi bırakıp neve gitse, nev ona ne diyecek? Üstadımız nevin ne diyeceğini şöyle beyan ediyor:
ثم اذهب الى النوع sonra neve git تر görürsün كلَّ نوعٍ her nevi يقول derken بلسان الانتشار lisan-ı intişarla…
Sonra neve git; her nevi lisan-ı intişarla (şöyle) derken görürsün:
من تملك الارض ظهرًا وبطنًا kim yeryüzünü -içini ve dışını- temellük ederse يمكن له أن يدعيَ iddia edebilir التملك علي bana temellükü والا فلا aksi hâlde edemez.
Kim yeryüzünü -içini ve dışını- temellük ederse, bana temellükü iddia edebilir. Aksi hâlde edemez!
İzah: Eğer papatyaya sahiplik iddiasında bulunan sebep, ferdi bırakıp neve gitse ve neve: “Ben sizin sahibinizim.” dese, bu sefer de nev ona diyecek ki:
— Beni yaratan, yeryüzünü yaratandır. Çünkü ben yeryüzü tarlasında yaratılmışım. Yeryüzünün toprağına, havasına, suyuna sahip olamayan, bana sahip olamaz. Çünkü varlığım için bunlara muhtacım. İhtiyacımı karşılayamayan, bana nasıl sahip olabilir? Sen önce yeryüzüne sahip olduğunu ispat et, sonra gel, bana sahiplik iddiasında bulun.
Her bir nev, kendisine sahiplik iddia edene böyle der. Peki, bu kişi nevi bırakıp yeryüzüne gitse, yeryüzü ona ne diyecek? Üstadımız yeryüzünün ne diyeceğini şöyle beyan ediyor:
ثم اذهب الى الارض sonra yeryüzüne git ترها onu görürsün تقول derken بلسان التساند lisan-ı tesanütle بينها وبين أختِها السماءِ kendisiyle kız kardeşi olan sema arasındaki…
Sonra yeryüzüne git; onu, kendisiyle kız kardeşi olan sema arasındaki lisan-ı tesanütle (şöyle) derken görürsün:
İzah: Semaya “kız kardeş” denmesinin sebebi, sema lafzının Arapçada müennes (dişi) bir kelime olması hasebiyledir. Eğer sema kardeş olarak görülecekse, müennes olduğundan dolayı kız kardeş olarak görülebilir.
من تملك مجموعَ الكائنات kim kâinatın tamamını temellük ederse يمكن له ona mümkün olur أن يدعي iddia etmesi التملك علي bana temellükü والا فلا aksi hâlde edemez.
Kim kâinatın tamamını temellük ederse, bana temellükü iddia edebilir. Aksi hâlde edemez!
İzah: Eğer neve sahiplik iddiasında bulunan sebep, nevi bırakıp yeryüzüne gitse ve “Senin sahibin benim, seni ben yarattım.” dese, yeryüzü ona diyecek ki:
— Benim ile sema arasında bir tesanüt var. Mesela benden semaya buhar çıkıyor; semadan bana yağmur, dolu ve kar gönderiliyor. Yine üzerimdeki nebatatı güneş pişiriyor, ahalimi aydınlatıyor ve ısıtıyor. Sema benden ilgisini bir kesse, üzerimde hayat olmaz. O zaman bana sahip olabilmek için önce semaya sahip olman lazım. Kâinatı yaratabilecek; güneşe, aya ve yıldızlara sahip olabilecek; bulutlarda tasarruf edip suyu bana gönderebilecek bir kudretin varsa göster; sonra bana sahiplik iddiasında bulun.
İşte yeryüzü, kendisine sahiplik iddia edene böyle der.
Netice: Bir papatyaya sahip olabilmek için kâinata sahip olmak gerekir. Kâinatı yed-i tasarrufunda tutamayan, bir çiçeğe malikiyet iddiasında bulunamaz.
Üstadımız bu delili daha geniş bir surette 32. Söz’ün 1. Mevkifinde izah etmiş. Bu bölümü mutlaka okumalısınız. Bu ders tam bir tevhid dersidir.
Yazar: Sinan Yılmaz